Samet Karahasanoğlu

Hamlet’in Düşündürdükleri

1995 yılında Trabzon'da doğdu. Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölüm'ünden mezun oldu. Haliç Üniversitesi'nde Tiyatro yüksek lisansı yapıyor.

Shakespeare’in ünlü oyunu Hamlet, Türkçe’ye ilk kez 1881 yılında, II. Abdülhamid döneminde çevrilir. Hazine-i Evrak dergisinde Mehmet Nadir Bey’in imzasıyla yayımlanan bu çeviri, ne var ki eksik bir çeviridir. Nitekim Kral’ın öldürüldüğü sahne bu çeviride yer almaz! Devir ne de olsa II. Abdülhamid’in istibdat devridir.

Hamlet’in Türkçe’ye tam çevirisi ise ilk kez 1902 yılında, Doktor Abdullah Cevdet tarafından Viyana’da yapılır. Shakespeare’in bütün eserlerini çevirmeye çalışan Abdullah Cevdet, bir gün arkadaşı Süleyman Nazif’e şunu söyler: “Shakespeare’i çevirme işini bitiremeden öleceğim diye çok korkuyorum.” Bunun üzerine yakın dostu Süleyman Nazif, Abdullah Cevdet’e dönerek şöyle karşılık verir: “Ben de tam tersine Shakespeare’in tamamını ölmeden önce çevireceksin diye çok korkuyorum!”

Abdullah Cevdet’in çevirilerinin ne kadar başarılı olduğu sorusu bir yana dursun, biz yüzümüzde tebessüm oluşturan bu hikâyeyle, edebiyat tarihimizde sıkça karşılaşılan Hamlet oyunundaki o meşhur repliğin; “To be or not to be?” sözünün peşine düşelim…

Can Yücel, “Çeviren” yerine “Türkçe Söyleyen” ifadesini kullanarak, Hamlet oyununu Türkçemize aktarırken “To be or not to be?” dizesini “Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?” diye nakleder. Usta şairimiz yapmış olduğu bu çeviriyle Shakespeare’e şah çekse de onu mat edecek dizeler, yazmış olduğu Hamlet’e Hamle şiirinde gizlidir:

İşte bütün sorun: ya var ya yoksun
Ya da bu sorun
Ya intihar ya ihtiyarsın

Hamlet’in ünlü tiradının ilk dizesinde yer alan “To be or not to be?” sorusuna yalnızca Can Yücel’in şiirlerinde rastlamayız. Ahmed Arif’in Unutamadığım adlı şiirinde de yer alan “To be or not to be?” dizesi, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir şiirinin başlığı olarak da çıkar karşımıza. Edebiyatımızın pek çok usta şairinin şiirinde geçen bu dizeyi, şiirimizde ilk kullanan ise şiirimizin devrimci sesi Orhan Veli Kanık’tır.

Büyük bir tiyatro sevdalısı olan Orhan Veli, Kitabe-i Seng-i Mezar adlı şiirinde yer verir bu dizeye… Vezni ve kafiyeyi şiirden kovarak, sıradan bir insanın; Süleyman Efendi’nin ölümü üzerine kendi kendine konuşur gibi akıp giden bu şiir, edebiyatımızda büyük bir yankı uyandırarak, Orhan Veli’nin “Şiire nasırı sokan adam” olarak edebiyat tarihimizde yer edinmesini sağlar. Orhan Veli’nin henüz hayattayken edebiyat çevresini sarsan bu şiirinde yer alan o meşhur dize, yalnızca yaşadığı vakit çıkmaz karşımıza. Şair vefat edince, cenazesine gelen çelenklerin arasında Varlık dergisinin gönderdiği çelenk de bulunmakta ve şair defnedilirken mezarı başında bulunan o çelengin üzerinde yine aynı soru yer almaktadır: “To be or not to be?”

Gezmiş olduğum ilk tiyatro müzesi olan Viyana Tiyatro Müzesi’nde, Avusturyalı ünlü aktör Josef Kainz’in Hamlet oyununda kullandığı kurukafayla karşılaşınca bunlar belirmişti belleğimde. Ne de olsa Hamlet’in Türkçemize çevrildiği Viyana’da bir kurukafayla baş başaydım…

Viyana Tiyatro Müzesi’nden ayrılıp şehrin hafızasını solumak için gittiğim bir sahafta bunları düşünmeye devam ederken, bu kez de Josef Kainz’in Hamlet oyununda kullandığı kurukafayla olan fotoğrafının basılı olduğu çok eski bir kartpostalla karşı karşıyaydım. İçimdeki heyecanı fark eden Sunay Akın, beni ilk kez bir tiyatro müzesine götürmekle kalmamış, heyecanla baktığım bu kartpostalı da alarak bana hediye etmişti.

Paltomun iç cebinde taşıdığım bu kıymetli kartpostalla ülkeme dönmek üzere uçağa bindiğimde, Muhsin Ertuğrul ve Haldun Taner’in ülkemizde bir tiyatro müzesinin eksikliğine dair yazdığı yazıları düşündüm. Uçağın tekeri piste vurduğunda ise düşündüklerimin değil, ülkemin gerçekleriyle karşı karşıya kaldım: Bilime ve sanata ihtiyacımız olan bugünlerde, halk enflasyonla ve ekonomik krizle mücadele ederken birileri seçim yasasını değiştirip iktidarı kaybetmemenin planlarını yapıyordu.

Cumhuriyeti uçuruma itmeye çalışan bu karanlığı görünce, V. Murad’ın, kardeşi II.Abdülhamid hakkında söylediği şu söz geldi aklıma elbette: “Kardeşim imparatorluğun durumundaki korkunçluğu bir türlü anlamıyor. Shakespeare’i okumamıştır ve Hamlet’in şu sualini kendi kendine sormamıştır: ‘To be or not to be?’”

Bugün her ne kadar Hamlet oyununun tamamı çevrilmiş olsa da birileri bu oyunu görmezden gelmeyi inatla sürdürebilir. Ama biz tiyatrocular, buna rağmen anlatmaya devam edeceğiz Danimarka Krallığı’nın kokuşmuşluğunu ve Can Yücel misali soracağız o soruyu hiç eğilip bükülmeden Danimarka Krallığı’na:

Bir iktidar daha var, o da korkak mı dersin?