1967’de İzmir’de doğdu. Bu coğrafyanın çeşitli bölgelerinde okul anıları ve güzel arkadaşlar biriktire biriktire Ankara’ya üniversite okumaya gitti. Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi bölümünü bitirdi ve aynı şehirde kaldı. ODTÜ’de on beş yıl öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra, İstanbul’un çağrısına kulak verdi. Sabancı Üniversitesi’nde on yedi yıl akademisyenlik yapıp emekli oldu.
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel İncelemeler bölümünde yüksek lisans yaptı. Halk bilimi, sosyoloji, tarih ve felsefe okudu. Kurumsal iletişim uzmanı da oldu.
Çeşitli dergilerde Türk yazarları ve kitapları üzerine araştırma/inceleme yazıları yayımlanmış, çocuk edebiyatı/çocuk edebiyatı yazarları hakkında konferanslar vermiştir. Şiir, özel ilgi alanıdır. Şiirleri ve yazıları, edebiyat ve sanat dergilerinde yayımlanmaktadır.

“ezel ebet sevgiyle ‘merhaba’ demeyi

seçen güzel insan(lar)a”….

Yolculukta yolculuğu yazmak niyeti, bilginin eşiğinde bilgiye ulaşmanın hevesi, sonsuzlukta yol almaya çalışmakla benzeş olur mu dersiniz?.. Ebedi bir durum, içinde gizi ve elbette gizemi barındırır barındırmasına da, insan bu giz ve gizemi ne kadar talep etmektedir? Gelin bir göz atalım, işin tadına varmaya çalışarak ve “merhaba” demeyi hiç ihmal etmeden…

Öğrenmek, merakla; merak, soru sormakla; soru sormak da sözcük sayısıyla ilgiliyse —ki mutlaka ilgili— bilinçli bir seçimden ve bu seçim için ödenen bedel(ler)den söz açmadan olamaz… Bir bilgiye ulaşmak, erişmek, merak ile başlar yolculuk; yani yansımayı fark etmekle… Bu anlar, çocuklukta yaşanır en saf hâliyle. İçinde bulunduğu durum ebedi bir öğrenme serüvenidir ama etrafındaki büyükler ne kadar içindedir bu hevesin, hatırlamak gerek… Zira “[…] ayna bakmak demek olduğu kadar, kırılmak da demek.” cümle bölümü, bu yazıya büyük ölçüde ilham veren Doğa Yürüyüşleri kitabından. Oylum Yılmaz denemelerini toplamış bu eserde. Okurken satır aralarına dalındığında içimi ürperten öğrenme hevesinden uzaklaşmış, paramparça olmuş çok sayıda büyükle çevrelenmiş olma gerçeği…

Nesilden nesile aktarılan ve sorgusuz sualsiz devam ettirilen bilginin bir yerde kırılarak yeni bir yol açması, kendine yeni haller yaratması, önce ve mutlaka bir engele toslar. Alışıldık olduktan sonra tazelenmesi, bir cevvalin onu satır aralarına misafir etmesiyle devam eder gider… Yani okuma, yeni ve elbette yeniden yazmaya ilham olduğu sürece bilgi, bilgeliği var eder.

İster kurgu dışı olsun kalemden kâğıda emanet olunan, ister kurgu bir metin; merakını taze tutanın ve bunun bedelini ödeyenin elinde, sonu gelmez bir yolculuğun en gizemli yansımasıdır. Kitap, okunduğu sürece ebedi öğrenmenin en görkemli anahtarıdır. Sayfalar çevrildikçe sonsuz bir akış vardır artık o hayatlarda. Hayal etme, bir “hayatlar etme” eylemiyle kol kola, göz göze ve dişe diş sürer durur.

Ayrıntılar dile gelir, dize gelir. Ders notlarında altı çizilmiş bir cümle ya da sözlüklerde yer almış ve gözlerden zihinlere akmış bir sözcük, duyulmuş bir söz, tanıklık edilmiş bir olay, yaşanmış bir an, sayfalara aktarıldığında mesela, bu sonsuz döngüye biraz daha ivme katar ve çoğalır. Eğer yakılıp yırtılmazsa, örneğin, kendini yenilemek için yeni gözler bekler artık raflarda.

Kütüphane yolcuları kitaplar, ebedi öğrenme yolcuları yeni dimağları konuklamak için sabırlıdır. İçtendir, pazarlıksız iç açmaya sonsuz hazırdır. Şimdiye kadar okuduklarınızı düşünmeye ve hatırlamaya çalışın. Sizi siz eden ne çok satır geçmiş gözünüzün önünden. Ezberlediğiniz, altını çizdiğiniz, hemen not ettiğiniz, sohbetlerinize vesile ettiğiniz ya da artık hiç hatırlamadığınız veya sözcüklerini eksilterek —olmadı çoğaltarak— andığınız ne çok bilgi var zihninizde…

Sarf ettiğiniz her cümle, bu ebedi öğrenme yolculuğunda heybenize kattıklarınızdan ibaret. Bir insan ömrünü defalarca çoğaltmanın tek yolu, merakla kol kola olmaktan geçmiyor mu sizce de?

Yaşam denilen sürecin kendine has, işleyen formülleri var; keşfedilmeyi bekliyor. Çok katmanlı, gizli ve gizemli… Kitap sayfaları bu gizemlerin peşinde koşan cesurların ışık tuttuğu hazineler aslında — hangi dilde olursa olsun…

“Gemiler dünyayı, bizim gibi olmayanı, bizden olmayanı keşfettiğimiz araçlardır.” diyor yazar. Bu cümleyi ebedi öğrenmeye evirelim, Oylum Yılmaz’dan müsaade alarak ve yeni öğrenmelerin bize açtığı bir kapıdan girelim; yeni için yeniden ve yeniden…