İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Bölümü mezunu ve çift ana dal yaptığı Sanat ve Kültür Yönetimi bölümünde son sınıf öğrencisi. Okumak ve araştırmak en çok sevdiği iki şey. Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hareketi gibi konular ilgi alanlarının başında geliyor ve bunlar üzerine yazıp çiziyor.

Türkiye’de yaratıcı sektörlerin nasıl daha eşit ve kapsayıcı hale gelebileceğini ele almak amacıyla İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) Kültür Politikaları Çalışmaları kapsamında hazırladığı “Kültür Sanat Dünyasında Toplumsal Cinsiyet” raporu 5 Nisan 2022 tarihinde yayımlandı.

Kamu kurumları, sendikalar ve meslek örgütleri, sanat okulları, yapım şirketleri ve sivil toplum kuruluşları gibi pek çok paydaşın sorunların çözümüne katkı vermesi için çözüm önerileri de sunan bu rapor İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Itır Erhart tarafından kaleme alındı. Ben de raporun çıktılarına dair Itır Erhart ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdim.

Kültür ve sanat dünyasında toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili sizi bir rapor hazırlamaya iten şey neydi ve araştırma kaç kişiyle, ne şekilde yapıldı?

Türkiye’de yaratıcı endüstriler özelinde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda toplanmış somut veriler bulunmuyor. Bu durum kültür politikası üretim süreçlerinde bu konunun dikkate alınmamasına sebep oluyor. Bu nedenle İKSV, 10. raporunun bu alana odaklanmasına karar verdi ve İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece, raporun yazarı olmam için benimle iletişime geçti. Ben de heyecanla kabul ettim ve araştırma tasarısı süreci başlamış oldu.

Nitel ve nicel veriyi birlikte inceleyen, toplumsal cinsiyet eşitliği olgusuna farklı perspektiflerden bakan karma bir araştırma tasarısı yaptık. Sektörün kadın profesyonelleriyle 18 yarı-yapılandırılmış görüşme, LGBTİ+ sanatçılarla bir odak grup görüşmesi ve 157 kadının katıldığı bir çevrimiçi anket yapıldı. Veri analizi sürecinde de örneklemden elde ettiğimiz nicel ve nitel verileri karşılaştırmalı olarak inceledik ve bulgulara raporda yer verdik.

 Raporu hazırlarken üç disipline odaklandığınızı görüyoruz; sinema, tiyatro ve müzik. Neden özellikle bu üç disiplin?

İstanbul‘un her köşesine yayılmış olan bu dev bir kültür-sanat evreni var. Kendimize sorular sorduk: Bu çok paydaşlı evreni, toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında analiz edebilmek için nasıl ele almalıyız? Araştırmayı yaptığımız aylar içinde sektörün temsili bir fotoğrafını en etkin şekilde nasıl çekebiliriz? Bu doğrultuda İstanbul’daki kültür-sanat sektörü içinde en çok istihdam sağlanan üç disiplini -tiyatro, sinema, müzik- örneklem olarak belirledik.

Tiyatro sinema ve müzik alanında toplumsal eşitsizliği en çok hangi boyutlarda ve nasıl görüyoruz?

Ankete katılanlar arasında kadın olmanın kariyerleri üzerinde olumsuz etkisi olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 53; erkek olmadıkları için dezavantaj yaşadığını belirtenlerin oranı ise yüzde 63. Ankete katılanların yalnızca yüzde 15’i çalıştıkları sektörde fırsat eşitliği olduğuna inanıyor, yüzde 13’ü eşit işe eşit ücret ilkesinin uygulandığını düşünüyor.

Üç sektörde de kadın ve erkeklerin cinsiyet temelli görev dağılımları olduğu görülüyor. Geleneksel görev dağılımlarının dışına çıkan kadınlar, başarılı olabilmek için erkek meslektaşlarından daha çok çalışmak zorunda kalıyor. Buna ek olarak bu cinsiyetçi tutum, sanatçıların performanslarındaki rol dağılımında da belirleyici oluyor. “Teknik” olarak adlandırılabilecek ses, ışık tasarımı, görüntü yönetmenliği, kurgu gibi işlerde kadınlara rastlamak çok zor. Yönetmen ve yazarlar söz konusu olduğundaysa kadınların sayısı, erkeklere oranla çok az.

Kadınlar, bir yandan ciddiye alınmak için çaba göstermeleri gerekirken, özel alanda da sahnede de güzel, genç olma baskısı hissediyor. Bu çelişkili gibi görünen durum nedeniyle, sürekli kendileriyle müzakere hâlindeler. Bulgularımız kadınların kendi aralarında da eşit olmadığını gösterdi. Örneğin, trans kadınlar, ileri yaştaki kadınlar, sahnenin arkasındaki kadınlar, başörtülü kadınlar daha fazla ayrımcılığa maruz bırakılıyor.

Rapordan görüyoruz ki kültür sanat alanında bariz bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği mevcut, sizce bunun nedenleri nedir?

Raporda gördüklerimiz cinsiyet rollerinin, beklentilerin, ev içindeki sorumluluğun ağırlıklı olarak kadının üzerinde olmasının ve buna bağlı olarak fırsat eşitsizliğinin göstergesi aslında. ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) 2019’da 70 ülkeden topladığı verilere göre, 12.940 kültür-sanat girişimcisinin yalnızca yüzde 29’u; bir diğer araştırmaya göre Fransa’daki 100 büyük kültür-sanat kurumu direktörünün yüzde 7’si, film yönetmenlerinin ise dörtte biri kadın (Ministère Français de la Culture, 2014).

Kız çocukları ve oğlan çocukları farklı alanlara yönlendiriliyor. Bu üniversitede alan seçimine ve meslek seçimine kadar uzanıyor. Kurgu, ışık gibi alanlarda kadınların, makyaj, saç tasarımı gibi alanlarda ise erkeklerin var olmakta zorlanması bunun bir yansıması aslında.

Filmlerin, oyunların büyük bir kısmı da cinsiyet beklentilerini yeniden yeniden üretiyor çünkü ezber bozacak işler her zaman risk barındırıyor, ana akımda yer bulamamak, para kazanamamak gibi. Bu da rollerin pekiştirilmesine neden oluyor. Bu kısır döngünün kırılması için de proaktif olmak, eşit temsil, eşit katılım için çaba göstermek gerekiyor.

 

– Sektörde cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmak için çözüm önerileriniz nelerdir?

Cinsiyet eşitliğini sağlamak, daha kapsayıcı bir kültür-sanat ekosistemi yaratmak için hep birlikte çalışmamız gerekiyor. Bu nedenle de raporun sonunda tüm paydaşlara yönelik öneriler bulunuyor. Örneğin ana karakteri kadın olan senaryolar, oyunlar yazılmasını, metinleri toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden değerlendirebilecek uzmanlarla çalışılmasını öneriyoruz.

Kurumların cinsiyet eşitliği ve kapsayıcılık politikaları geliştirmesi, sanatsal ve idari tüm süreçlerde toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmesi, kadın yönetmen, yazar, orkestra şefleri ve yöneticiler için alanlar açması, cinsiyet eşitliğini sağlamaya, kişisel ve mesleki gelişime yönelik ücretsiz eğitimler, atölyeler tasarlaması, okulların öğrencilere dış görünüşten, cinsiyetten bağımsız olarak istedikleri karakterleri okuyabilmeleri, oynayabilmeleri için alan açması, tüm meslek örgütlerinin cinsiyet eşitliği takip komisyonları kurması, bu komisyonların düzenli raporlama yapması, mevzuata yönelik iyileştirmeler ve yasal düzenlemeler için uzun soluklu çalışmalar yürütülmesi, büyük kentler dışında yaşayan kadın sanatçılara ve kültür profesyonellerine özel hibe programları geliştirilmesi önerilerimiz arasında yer alıyor.

Rapora Ulaşmak için tıklayın!