Gaziantep ve Kilis'li bir aileye Antakya'da doğdu. İstanbul'da büyüdü. 30 yıldır Amerika'da yaşıyor. Uluslararası İlişkiler lisans eğitimi aldı ama kariyer yolculuğu gazetecilikle başladı. Sırasıyla bankacılık, tekstil, otelcilik, restoran işletmeciliği, perakende sektörlerinde yöneticilik yaptı. Restoran işletti, mektepli şef. Halen Manhattan gökdelenlerini mermerle donatan bir firmada yönetici. Sinema, fotoğraf, şiir, gezmek, yazmak, yüzmek, şarkı söylemek gibi tutkuları var.

Ankara’dan New Jersey’e uzanan yaşamında anne, kadın, eş ve ressam Songül Terlemez, “Her resim benim için duygusal bir yolculuk” diyor.

Sıcak bir Marmaris gecesinden alev alev bir fotoğraf paylaşıyordu ressam Songül Terlemez, “İçerlerim yanıyor” diyordu. Yaklaşık üç yıl önce göç ettiği Amerika’dan ilk kez yurduna, yirmi yıl yaşadığı Marmaris’e, sevdiklerini ziyarete gitmişti. Sımsıcak bir karşılamayla başladı memleket ziyareti ve üç günde kendilerini yangınların ortasında buldular. Alevler ablalarının evine yaklaştı, İçmeler’de kaldıkları otel de güvenli değildi. Sonunda annelerinin evine sığındılar. Şimdi herkes güvende. Göçmendiler ama böylesine oradan oraya taşınmaya alışkın değildiler. Bu röportaj, Songül’ün sanatta ve yaşamdaki yolculuğuna dair romantik sözlerle başlayamadı ama öyle devam edecek çünkü yaşam her şeye karşı devam edecek, etmek zorunda.

Ankara’nın Gülveren Mahallesi’nde büyümüş Songül Terlemez. Dedesi Malatyalı Nakkaş Bayram Baygül’ün sanatçı genlerini küçük yaşlarda resme düşkünlüğüyle yaşamında hissettiğini söylüyor. Nakkaş Bayram Usta’nın freskleri Anadolu’daki camilerde, köşk ve çeşmelerde hâlâ yaşıyormuş. Lise yıllarında babalarını kaybedince yedi kardeşten beşincisi olarak Songül’ün de çalışma yaşamına atılma zorunluluğu, eğitim hayatını sekteye uğratmış. Hissettiklerini, hayal ettiklerini resme aktarırmış küçük Songül. Yaşam kavgasında resimleri kimsenin dikkatini çekecek kadar ortalıkta görülememiş.

YOLCULUK BAŞLIYOR

Yirmi üç yaşında evlenip Marmaris’e yerleşmiş, yirmi dördünde anne olmuş Songül. “Üç günlük kızımı kaybetmek dünyamı çok sarstı” derken sesinin titrediği fark ediliyordu: “Kaçışı resimde buldum. Resimle iyileştim, toparlandım.”

İç dünyasını tuvallere dökmüş yıllarca. Ve ilk kişisel sergisini, işletmecisi olduğu ILGIM Cafe’de açmış 1995 yılında. 2002’de ilk eşinden boşanmış Songül. 2004’te yeniden evlenmiş ve 2005’te yeniden anne olmuş. Kızı Sahra bugün 16 yaşında. Songül, boşandıktan sonra sekiz yıl sürecek bir atölye eğitimine başlamış Asuman Erdiliballı’nın atölyesinde. Özgün tekniğini burada geliştirmiş.

2010 yılında İstanbul’a, hem iş hem de kızlarının geniş eğitim olanaklarına erişimi için taşınmışlar. “Eşim” diyor, “sanatçı olarak en büyük destekçim oldu hep. Enerjimin en düşük zamanlarında bile benden ümidi kesmedi, resim yapmamı hep teşvik etti. Minnettarım.”

İstanbul’da birkaç yıl Ressam Rüzgar Fidan’ın sahibi olduğu Atölye R’de dekoratif tablolar yapmış. Bir süre sonra ressam arkadaşlarıyla, resimleri galerilere satan aracılardan kazık yemişler ve Atölye R kapanmış. Bu arada eğitimini azimle sürdürmüş Songül. 2008’de Anadolu Üniversitesi Muhasebe Ön Lisans diplomasını, 2011’de de aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler bölümünden lisans diplomasını almış.

YURDUNDAN VAZGEÇMEK

Sonra birkaç yıl sürecek ve kendisi gibi fazla tanınmayan sanatçılara destek ve dayanışma odaklı gelişen bir küratörlük dönemi başlamış. Düzinelerce sanatçıyı karma sergilerde bir araya getirerek sanatseverlerle buluşturmuş. “Para kazanmadım ama çok güzel insanlar, dostlar kazandım” diyor küratörlük dönemi için Songül. Ve ardından, 2014’te Kozyatağı Kültür Merkezi’nde “Aşk RH İstanbul”,  Caddebostan Kültür Merkezi’nde “Aşk RH+” adlı kişisel sergilerini açmış.

Resimlerini satarak geçinemeyince özel okullarda satranç öğretmenliği yapmaya başlamış. Anne, kadın, ressam, eş sıfatları önüne konduğunda ikilemsiz “Anne” diyor, “Önce anneyim, sonra kadın.” Zaten Türkiye’de kadın olmaya dair, kadın sanatçı olmaya dair bin türlü zorluğu göğüslerken üstüne 2015’te Ankara Garı’ndaki feci patlama onu derinden sarsmış. İstikrarsız korku cumhuriyeti dayatmasında yaşamak istemediğine karar vermiş ve “Kızımı bu ülkede yetiştirmek istemiyorum” noktasında bulmuş kendisini. Eşiyle araştırmaya başlamışlar, nereye gidebiliriz diye. Norveç, Finlandiya ve Kanada’yla başlamışlar yeni yurt arayışına. Çıkar yol bulamayınca İngiltere’ye odaklanmışlar ama ne çare! Bu araştırmalar sürerken 2016’da yaptığı Yeşil Kart (Green Card) lotarya başvurusunda piyango beklenmedik bir yerden vurmuş: Amerika!

BOB MENSH’İN SÜRPRİZİ

Henüz 13 yaşında olan Sahra için bir umut ışığı olarak beliren Amerika’ya göç etmişler ailece. Ressam Songül Terlemez o günleri şöyle özetliyor: “Yeni dünya, yeni yurt, yeni yaşam heyecanından çok, kızım için, Türkiye’de kadın olmanın zorluğu ve kırılamayan çaresizlikleri, kan ve vahşeti geride bıraktığımız günlerdi.”

Amerika’daki yaşamı İngilizce kurslarıyla başlamış. Kurs sırasında konuşma pratiği için yakındaki yaşlılar bakımevine götürülmüşler sık sık. Oranın sakinlerinden Bob Mensh, bu göçmen kadının, ressamın öyküsünden etkilenmiş, parçaları birleştirmiş ve tanıdıklarına aktarmış, “Ona nasıl yardım edebiliriz?” diye ekleyerek. Bir gün, New Jersey’de yaşadıkları Teaneck kasabasının halk kütüphanesinden bir telefon gelmiş Songül’e. “Resim yaptığınızı duyduk. Kütüphanemizde sergilemek ister misiniz?” demişler. Bu kadar. Dünyalar onun oluvermiş. Dünyanın öteki ucunda, yabancı bir ülkede ve kültürde, yeni yurdunda yepyeni bir kapı açılmış Terlemez’in önünde.

Eski ve yeni eserleriyle Amerika’daki ilk kişisel sergisini, 2018 yazı sonunda Teaneck Halk Kütüphanesi’nde büyük bir heyecanla açmış ve birkaç eseri hemen alıcı bulmuş. “Tanımadığım insanların resimlerime ilgisi, yorumları motivasyonumu, heyecanımı kat kat artırdı” diyor Songül. Bu sergiyi, 2019 yılında Paramus ve New Milford halk kütüphanelerindeki iki kişisel sergi daha izlemiş. Ve sonrası, pandemi.

NASIL BİTECEĞİNİ BİLMEDEN

Pandemi Songül’ü de kızıyla ve eşiyle eve hapsetmiş adeta ama bir buçuk yıl evdeki atölyesinde harıl harıl resim yapmayı sürdürmüş Songül. Çokkültürlü Amerika’da iki yıl, resimlerinde soyut ve gerçeküstücü akımların harmanlanarak öne çıkmasıyla sonuçlanmış. “Göçmenlerin yaşamı soyut düşünce içinde algıladığını gördüm. Göçmen ruhumun sentezi resmime yansıdı” diye özetliyor bu değişimi.

“Resim, şiir gibi içsel bir dürtüyle geliyor. Her resim benim için duygusal bir yolculuk. Bunu resime dökmem lazım, diyorsun içinden. İçinde bir tema ile başlıyorsun ama nasıl biteceğini bilmiyorsun. Bir tema bir duygu yoğunluğu içinde dalıyorsun tuvale. Bazen sabahlara kadar sürüyor o üretme süreci. Doğum gibi, bir ara vereyim diyemiyorsun. Bir de bakmışsın bitmiş. Bitişini de duyguların belirliyor. Rahatlamayla geliyor son. Resimlerimde kadın teması ister istemez önde. Şiddet ve zorluk temaları da sürrealist etkiler eşliğinde bolca yansıyor resimlerime” diye devam ediyor sanatçı.

“Resim sanatında, formel veya kurumsal eğitim almadım. Bu bir dezavantaj mı avantaj mı bilemiyorum. Resimlerimi beğenenlere, satın alanlara sormak lazım” diye ekliyor gülümseyerek.

HEY ÖZGÜRLÜK!

“Söyleseler inanmazdım ve karşılaştırma için söylemiyorum ama” diye başlıyor sonraki söze Songül, “Amerika’da kadın olmak için mücadele vermek zorunda kalmadım. Aksine kadın olmanın avantaj olduğunu hissettim. Kadın özgür ve mutlu olursa, çevresine de, içinde yaşadığı topluma da mutluluk yayar. Bu ülke, bu çoklu kültür bunun bilincinde. Burada kadın olarak gerçekten özgür olduğumu hissediyorum. Bir gün bile üzerimde rahatsız edici bir bakış hissetmedim. Bu bana burada kadın olmanın avantajı gibi geldi” dedikten sonra bir yudum alıyor kahvesinden ve söze devam ediyor:

“Amerika’ya gelirken kişisel hiçbir beklentim yoktu. Her şey kızımın geleceği içindi. Ama iki yıl sonra ne kadar ferahladığımı anladım. Özgürdüm. Tuvallere istediğimi çizip boyayabiliyordum. Türkiye’deki ressam arkadaşlarımın eserlerine müstehcen diye, sergilerde üzerine siyah çöp poşeti geçirildiği günler yaşadım. Tacize, saldırıya, şiddete uğrayan sanatçı dostlarım oldu. Çıplaklığa, soyut dahi olsa tahammül sıfırdı. Kadın figürleri yapmayı seven kadın bir ressam olarak bu çok gücüme giderdi. Kadınlığım bir yana, bir ressam olarak baskı, kısıtlanma, dışlanmaya maruz kaldım sanatım nedeniyle. Ve bunu haykıramadım, sineye çekmek zorunda kaldım hep. Oradan buraya, bugüne yaşadıklarım, ışık hızında iki ayrı evren arasında yolculuk gibi baş döndürücü oldu. Kalan yaşamımda özgür bir kadın ve kadın ressam olmanın keyfini sürmek istiyorum. Korkusuzca, kaygısızca, duygusal yolculuklarımla gelen resimleri yapmak istiyorum. Bu dünyada bir izim kalacaksa güzel olsun, resimlerimden bir iz olsun istiyorum.”

 

Sanatçının web sitesi ve Instagram hesabı:

http://songulterlemez.com

https://www.instagram.com/songul_terlemez/?hl=tr