Uzun ince bir yolda gece gündüz ilerlerken bazen küçük, bazen büyük idrak anlarımız var. Bu ışık çakması aydınlanmaları kör olup fark edemeden sövüp üstüne bastığımız da çok oluyor. Özellikle gençlik yıllarımızda. Ama onlar bizim peşimizi gözümüzü dört açıp anlamadığımız müddetçe bırakmıyorlar. O yüzden ‘ne kadar erken o kadar doğru seçimler’ diyoruz. Peter Stamm’ın öyküsü de böyle bir olay üstüne kurulu. Kreş öğretmeni genç Angelika hayatının, sevgilisi Benno ile günün birinde evlenmesi, anne olması, iş alışveriş ev gibi koşturmalarla mutlu mesut akıp gitmesi olduğunu zannederken, tesadüfi bir olayla aslında istediğinin hiç de bu olmadığını fark ediyor. Bir de Dominic var. Okul öncesi yaşta, annesi babası hep meşgul olduğu için kreşe ilk bırakılan ve en son alınan bir çocuk. Yalnız ve sevilmeye açlığını bir iki cümleyle anlıyoruz. Öykünün geçtiği o gün de, Dominic akşam saati olmasına karşın alınmıyor ve Angelika mecburen evine götürüyor onu. Benno’nun da onlara katılmasıyla küçük bir aile draması yaşanıyor. Angelika anne, Benno baba ve Dominik onların çocukları oluveriyor, hiç niyetleri olmasa da. İşte birkaç saatliğine yaşanan bu deneyim Angelika’ya istediğinin aslında bu olmadığını gösteriyor. 

 

Öykünün adı “Uçuyoruz”. 

 

Gerçekten ne istediğimizi anlamamız için, her şeyi yaşamamız mümkün olmadığına göre, öykü okumak ve öyküler üstüne konuşmak bizlere de ailelerimizden ve toplumdan yadigâr kalıpların, hayat hikayelerinin belki hiç de bize uygun olmadığını gösterecek. Ne demiştik “ne kadar erken o kadar doğru seçimler”.

 

Peter Stamm

Uçuyoruz

Çeviren: Ogün Duman

İthaki Yayınları