1968 yılında Trabzon’da doğmuştur. Yedi yaşından beri ailesinin de desteği ile çok iyi bir okurdur. 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olmuştur. Evli ve iki çocuk sahibidir. En büyük ilgi alanı, kariyeri boyunca hep daha çok zaman ayırmak istediği edebiyattır.

 

Fatma Nudiye Yalçı ismi size tanıdık gelecek mi bilmiyorum. Yaftalı Tabutoyununu izleyene kadar ben duymamıştım. Oysa Türkiye’nin ilk kadın oyun yazarıymış. Hikmet Kıvılcımlı’nın dava arkadaşı, bir çevirmen ve hapis yatmış bir devrimciymiş aynı zamanda.  Geç de olsa tanıştığımız bu kadından, kitap olarak hayatını anlatan bir diğer kadından, oyunu sahneye koyan bir diğerinden ve sahne üzerindeki yedi kadından daha söz edelim öyleyse.

Bilgesu Erenus, Türk edebiyatına roman ve oyunlar armağan etmiş; gazetecilik mezunu, müzisyen ve savaş karşıtlığı nedeniyle hapis yatmış bir aktivist. Yazdığı oyunlara Türkiye’deki sahneler kapanan Erenus, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından aranıp Yaftalı Tabut’un sahneye konulmak istendiği söylendiğinde şaşırmış olmalı. Fatma Nudiye Yalçı’nın yıllar önce yazdığı, tiyatro oyunu ise Devlet Tiyatroları’nın “atılacak kitaplar çöplüğü”nde bulunmuş. Erenus, bu devrimci kadını bizlere tanıtınca, kendi de oyunu gibi gün yüzüne çıkmış oldu.

Yedi kadının elleri üzerinde bir tabut, yaftalı bir tabut. Oturup tabutu parçalarına ayırıyorlar, tek tek yaftalar çıkıyor ortaya. İlki şeytan. Dikbaşlı, çok soru soran, otoriteyi sorgulayan kız çocuklarına yakıştırılan o meşhur yafta. Fatma Nudiye’nin yaşam öyküsü çok zor yıllarda geçer. 1904’te İstanbul’da doğup 1969’da Sofya’da hayatını kaybeder. Bu yıllar, iki büyük dünya savaşına ve imparatorluktan cumhuriyete geçen Türkiye’ye şahit olunan yıllardır. Notre Dame de Sion Fransız okulunda başladığı öğrenimini, 1. Dünya Savaşı şartları yüzünden okulu kapanınca, evde özel hoca eşliğinde devam ettirir. Felsefe eğitimi aldığı yüksekokul yıllarında, edebiyatla da ilgilenmeye başlar. Dönemin tanınmış gazetecilerinden ve bir Marksist olan Nizamettin Nazif Bey ile olan evliliği bir süre sonra boşanmayla sonuçlanır. Daha sonra, uzun yıllar aynı yola baş boyduğu arkadaşı olacağı, Doktor Hikmet Kıvılcımlı ile tanışacak, birlikte yaşayacak, aynı davadan hapse girecek ama evlenmeyeceklerdir. Fatma Nudiye, hayatı boyunca tanıdığı tek asker babası olan bu kadın, orduyu isyana teşvik ve komünizm propagandası suçlamalarıyla tam on yıl Sinop Cezaevi’nde yatar. 1954’te Kıvılcımlı’ıyla kurdukları Vatan Partisi’nde çalışmaya başlar. 1965’te kanser tedavisi için gittiği Sofya’da hayatını kaybeder.

 

Yedi kadın, yedi Fatma Nudiye

 

Sahnede yedi kadın var ya hepsi Fatma Nudiye’yi canlandırıyor. Çocukluktan, genç kızlıktan, ilk aşktan, evlilikten, çevirilerini yaptığı Marksist kitaplardan, Nâzım Hikmet ile tanışmasından hep bu yedi kadın sayesinde haberimiz oluyor. Aynı renk tonlarındaki sade ve zamansız kıyafetleriyle bu yedi oyuncu, ufak detaylarla, Nudiye’nin sinirli öğretmeni, şımarık kız kardeşi, Nâzım Hikmet ve Nâzım Hikmet hayranı kadınlar oluyorlar. Hiç erkek oyuncu yok oyunda. Yönetmen Yelda Baskın, olağanüstü sadelikte bir sahnede olağanüstü bir oyun izlememizi sağlıyor. Bir söyleşisinde dediği gibi, “’Yafta’ ve ‘tabut’ kelimeleri bir araya gelince karamsar bir hava estiriyor. Ama bizim oyunumuz yaşamı kutluyor ve  ‘İyi ki doğdun Nudiye!’’ diyor. Bu bir kutlama oyunu.”

Yelda Baskın’ın hayalindeki kutlama oyunu karşılığını fazlasıyla buluyor. Oyun bizi çokça güldürüyor. Elbette oyuncu kadrosu da çok etkili burada. En sonda bağırdıkları gibi “İyi ki doğdun Nudiye”, iyi ki bu dünyadan geçtin.

Yılın en başarılı oyunlarından Yaftalı Tabut, 20 Nisan 2022’de düzenlenen törende Direklerarası Seyirci Ödülleri’nde ENSEMBLE dalında ödül aldı. Bu ödül, oyuncuların performansı, oyundaki uyumları, birbirlerini tamamlamaları üzerine veriliyor. Umarım bu güzel oyunu önümüzdeki sezon da izleriz.

Karanfil elden ele… Çoğaltıyor bizi… Nudiye’leri…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Türkiye’nin ilk kadın oyun yazarı Fatma Nudiye Yalçı’nın hayatını anlatan “Yaftalı Tabut” oyununu tozlu raflardan çıkararak sahneye taşıdı. Bilgesu Erenus imzalı oyunun yönetmeni Yelda Baskın sorularımızı yanıtladı.

 

– İzlediğimiz oyun, alıştığımız oyunlardan farklı olarak, tek kahramanın yedi ayrı kadın tarafından oynandığı bir oyun. Hatta oyundaki erkekler de kadın oyuncular tarafından canlandırılıyor. Neden, her oyuncu tek bir rolde değil ve neden erkek oyuncu yok? Oyuncuların sırası gelene verdiği karanfille ne anlatmak istediniz?

Oyunun yazarı Bilgesu Erenus’un kurgusu gereği oyunu, oyundaki her bir oyun kişisini, yedi kadın oyuncu oynuyor. Teksti ilk okuduğumda yazarın bu önerisi, kurgusu beni heyecanlandırdı. Bu nedenle farklı bir arayışa girmedim. Oyuncu in de oynar cin de… Erkek de kadın da… Önemli olan yaratmak istediğimiz -sahne gerçekliğine- oyunun yapısı ve içeriği müsaade etsin. Karanfil ise elden ele… Çoğaltıyor bizi… Nudiye’leri… Her bir karanfil değişimi Nudiye Hanım’ın yeni bir dönemine geçişimizi sağlıyor oyunda.

– Fatma Nudiye Yalçı, bu oyunla tanıdığımız bir isim oldu. Oysa hayat öyküsü ve uğraşlarına baktığımızda, aslında tanımamız gereken bir kadın. Hikmet Kıvılcımlı ve Nâzım Hikmet ile yol arkadaşı olmuş bu kadın neden tarihin bilinmezlerinde kalmış?

Kuramcı, çevirmen, çocuk öyküleri yazarı, aktivist ve Türkiye’nin ilk kadın oyun yazarı (“Beyoğlu 1931”) Fatma Nudiye Yalçı, çağının çok ötesinde yaşamış gerçek bir devrimci… İlk zamanlar onu tanımadığım için çok utanıyordum. Bunun, onun bir kadın olmasıyla özellikle de devrimci bir kadın olmasıyla ilgisi var. Maalesef, görünmez olmak, yaptıklarının sıfırlanması kadınsan daha kolay… Sol fraksiyonlar da bu konuda bir özeleştiri yapmalı. Bu arada Nudiye Hanım hakkında yazılmış çok az bilgi var kaynaklarda…

– Oyunu sahneye koymak size yönetmen olarak ve kadın olarak neler hissettirdi?

Oyunu ilk okuduğum zamandan itibaren, geçmişten uzanan o eli tutmak istedim. Nudiye Hanım İstanbul’a geri dönecekti. Fatma Nudiye Yalçı’yı, yazdığı oyunla bu kıymetli buluşmanın gerçekleşmesine sebep olan Bilgesu Erenus’u, oyunda adı geçen tüm kişileri, tarihsel olayları, durumları çok önemsedim. Bazen çok üzüldüm tarihsel tekrarlarımıza ve de açmazlarımıza… Bazen coşkulandım ne güçlü personalar yaşamış bu topraklarda diye… Çok yeni insan tanıdım tarihten, Nudiye Hanım’ın hayatından ve köklü bir geleneği olan Şehir Tiyatroları’nda oyun çalışıyor olmaktan… Pandemi döneminde provaları yaptık. Bu bile ayrıca önemli. Oyunun dramturgu Gökhan Aktemur, dekor-kostüm tasarımcısı Nihal Kaplangı, koreografı Senem Oluz, müzik tasarımcısı Burçak Çöllü ve oyuncu arkadaşlarım; Bensu Orunöz, Ceren Hacımuratoğlu, Lale Kabul, Şenay Bağ, Yeşim Mazıoğlu, Nazan Palabıyık, Selin Türkmen ve emeği geçen tüm ekip arkadaşlarım paylaşarak, üreterek çoğaldık. Her açıdan özel, biricik bir süreçti.

– Neredeyse dekorsuz ve olabildiğine sade bir sahne düzeni var oyununuzda. Bunu tercih sebebinizi de öğrenebilir miyiz?

Ben sahnede boş alan seviyorum. Boş alana yerleşen oyun seviyorum. Oyunda kullanmayacağım hiçbir şeyi sahnede istemiyorum. Ama yine de her oyunun ihtiyacı farklıdır. Bu oyun sık değişen mekânları, sıçrayan zaman aralıkları, değişen durum/olayları nedeniyle ve açık biçim yapısıyla sadeleşmeye ihtiyaç duyuyordu. Ben de o yoldan gittim. Nihal’le de bu konuda uzlaştık. Bu şahane bir şey.

– Son olarak, sahnede oyuncu olmak mı yoksa yönetmen olmak mı, hangisinde daha mutlusunuz?

Uzun zamandır oynamıyorum. En son “Gülünç Karanlık” oyununda oynadım. Pandemi öncesi… Böyle bir ayrım yapmayacağım. Oyun oynamayı seviyorum. Tiyatroyu seviyorum. İşimi yaparken mutluyum. Oynarken ya da yönetirken de… Çünkü yaşam alanım, yuvam benim…tiyatro!