Serkan Düzgün

Ateşin Halleri

1977’de İstanbul’da doğdu. Birkaç seçkin kitabevinde satış danışmanı ve yöneticilik yaptı. İstanbul’da yaşıyor. İlk öyküsü "Kısa ve Öykü" dergisinde yayımlandı.

Köz

Yalazları kısalan ateşi, bir yandan soğuk rüzgâr harlarken, bir yandan kar taneleri ıslıyordu. Varoş sakinlerinin sarmal düzenli yorgun halayına katılan birkaç genç yürek ve davulcu ile zurnacıya nakit takviyesi yapan taze damat meydana çıra oldu. Hem ateşi kollayıp hem eğlenen güruh, gelecek sabahı yok sayarcasına anın tadını çıkarıyordu.

Kor

Çaresizliğe, yoksulluğa, umutsuzluğa inat, el ele, kol kola, omuz omuza güçlü adımlarla yeri dövüyorlardı. Zannederdiniz ki, toprak anayı oyuna davet ediyorlardı. Gökyüzüne el açmanın vakti geçmişti; artık toprağı eşeleme vaktiydi. İçki şişeleri dibini bulmadan toprağa serpilmeli, anaların anası döllenmeliydi. 

Kül

Eğlence devam ederken, babası hariç aile bireyleri evin sıcak kalbi olan sobanın etrafında toplaşmışlardı. Sobanın üstünde çizilmiş kestaneler, korunda patatesler vardı. Borudaki askıda yıkanmış çamaşırlar kurutuluyordu. O ise oyuncak kamyonuna mandalina dilimlerini yükleyerek salonu dolanıyordu.

Kına gecesi geç saatlere kadar sürmüştü. Babası sallanarak eve girmiş, soğumakta olan sobaya sarılmıştı. Geceyi bitirmek için yorganların altına çekildiklerinde sobada sadece kül kalmış olurdu. 

Sobalar sönünce, ‘Kölenin çocuğu köle olur’ demeden; ‘Umut fakirin ekmeğidir’ diyerek, soğuk yataklarında sarhoş erler diri dişileri döllerdi. Mücadeleden yılmış, kurtarıcı bekleyerek uyurlardı.

Uzun zamandır ateşi görmeden ısınmanın huzursuzluğunu yaşıyordu. O gecelerden birinde döllenmiş olmalıyım, diye düşündü. Yorgun, yoksul ve çaresiz; göz kapakları düşerken.