Peyman Ünalsın Gökhan

Toprak Borcu

1969 İstanbul doğumlu. İtalyan Lisesi’nden sonra hayranı olduğu ekolün peşinde dört sene, sonradan hiç icra etmeyeceği bir bölümde lisans eğitimi aldı. Hayat bilgisi ile donandığı yılların ardından Türkiye’de, çeşitli alanlarda profesyonel çalışma hayatına devam etti. Lise yıllarında başlayan turizm sektöründeki çalışmaları, pandemi sonrasında, ikinci emeklilik döneminde yeniden gündeme geldi. İtalya, İspanya ve Güney Amerikalı turistlere tur programları hazırlayıp, ülke tanıtımına katkı sağlamakla meşgul. 2014’te yoğunluğu artarak başlayan edebiyatla iştigali, bugün çeşitli mecralarda yayımlanan öykü, kitap inceleme yazılarıyla sürmektedir. Yazılarının toplandığı, son dönemde biraz ihmal edilmiş avarebalon.com isimli blogun sahibidir.

Cemal gözlerini açtığında, pencereye, dışardaki sokak lambasının aksi yansıyordu. Birazdan traktörünün tepesinde Mahmut’un tarlaya yollandığı işitilecekti. Her sabah aynı saatte çıkardı evden. Çilli horozun görevini üstlenmişti bir süredir. Dingili kaymış, sesi çıkmaz olmuştu onun da. Horoz horozluğunu unutmuş, zeytin zeytinliğini, darı darılığını. 

Emine Kadın’ın mutfaktan tıkırtısı geliyordu. Davetkâr pişi kokusu çoluk çocuğu dürtecek omuzlarından. Onlar okuluna, Memo ile Cemal tarlaya. Köy yeri eskisi gibi değildi artık. Sabah uyandıklarında jeotermik santrallerin bacalarından çıkan buharla ovayı bir sis perdesi kaplasa da öğleden sonra yine bu bacalardan salınan gazlar çürük yumurta kokusuyla nefes almayı zorlaştırsa da herkes tarlasında, bağında, bahçesinde azimle toprak sürüyor, budama, bakım yapıyor. 

“Bag hele Cemal, nereye kadar sürecen bu toprağı. Görüyon artık bize sırdını çevireyo Toprak Ana. Menderes bile suyunu sakineyo da cuvalla para döküyon artezyene. Hade suyu cıgarttın, ya bu ısıcak? Zetinler zamansız yağan yağmırın aldında feleğini şaşırdı. Yağlanmayacam deyo da başga bişeycik demeyo. Gel gardaşım, etme eğleme, sadıve gitsin toprağı santralcilere. Coluk cocuk bayram edin. Memo’yu everecen, ama nasıl? Santraldan alacağın paraylan gızı da okutursan madem isteyo.”

Soysuz İsmail unuttu gitti kaç nesildir bu topraklar bakar ailesine. Cemal bereket şinastır. Bugünlerini Menderes’in suyuna, toprağın verimine, zeytinin yağına borçlular. İhanet yüreğini yakar. Toprak ana onlara sırtını dönmedi hiç şimdiye kadar, onlar nasıl dönsünler? Bütün köylüleri kendi gibi sanıyor İsmail.

Pişiler tabağında, çayı bardağında soğudu. Emine baktı, dalgın dalgın pabuçlarını giyen Cemal’in ardından. Memo’ya bi baş etti, “Goş git babağnın argasından!” 

Memo motorla yakaladı Cemal’i zeytinlik sınırında. Babasını ağaçlara doğru yürürken gördü. Gökyüzüne dikmişti gözlerini. Sonra yere düşen bir zeytinin toprakta çıkardığı sesle o yöne çevirdi başını. Bir salyangoz yavaşça kafasını kapuğunun içine çekti. Ölmekle yaşamak arasında kaldığını anladı o an salgangoz. Cemal yüz yıllık ağacın gövdesine sarıldı.