1984 İstanbul doğumlu. Lisans ve doktorasını İstanbul Üniversitesi'nde tamamladı. Hukuk felsefesi alanında öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Metinleri Varlık, Yeni E, Virgül, Dünyanın Öyküsü gibi dergilerde yer aldı.
Yayımlanmış kitapları:
Kılavuzun Burnu, 2014 (Deneme, Komşu Yayınları)
Pembe Kızıl, 2015 Notabene Yay. (2014, Öykü, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri, dikkate
değer dosya/ 2016 Türkan Saylan Öykü Ödülü

Piyasanın metaya çevirdiği ilişki biçimlerimizde, bu aralar yaşam koçu olarak pazarlanan bir tür var. Paketler hâlinde, kendimizin “en iyi versiyonu” denen bir hâle dönüşebilmemiz için tutacağımız yolu bize tavsiye edenler zuhur etti. Kendi hayatımızı nasıl yaşayacağımızı, ilişkilerimizi nasıl yatırımlara çevirmemiz gerektiğini bize öğretecek, parası neyse ödenen yaşam yol göstericileri. Öğrenmek, sindirilen ve öğrencinin sentezlediği bir süreç değil de, sertifikalarla sürekli ispatlanması ve yenilenmesi gereken bir evrak külfeti bütününe döner. Dosya konusu “ebedi öğrencilik” olarak kararlaştırıldığında, kafamda evirip çevirdiğim husus buydu.

Fakat bir ebedi öğrenci-hoca ilişkisi, sürümden kazanılan bir yığın-meta ilişkisi bağlamının tam karşıtı bir pozisyonu çağrıştırdığından, aklıma ilk gelen Dante’nin, ustası Vergilius ile yaptığı uzun yolculuk olarak İlahi Komedya olmuştu. Bugünün yaşam koçu ile Dante’nin Vergilius’u karşı karşıya durmalı gibi gelmişti. Çünkü Vergilius ve Dante arasındaki iletişim, yoldaşlığın tüketici tarafından alınıp satılırlığını tasfiye eden bir hâl olarak kalmış aklımda. Bugünün “sürekli” veya “yaşam boyu eğitim” ve yaşam koçluğu kurumu ile pazarlanan bir ömürlük öğrencilik ile karşılaştırıldığında bambaşka bir üsluptur Vergilius’unki. Zaten sanıyorum ki, rehberlik ve bu çağın yaşam koçu bağlamını hem birlikte düşündüren hem de onları birbirinden ayıran, bu “yoldaşlık müessesesi” olmalı.

Dante, ustası Vergilius ile karşılaştığında önce onu tanıyamaz. Fakat sonra karşısındakinin Vergilius olduğunu anlayınca hayranlığını “üstadım ve müsebbibim” sözleriyle ifade eder. Vergilius hem bir şair olarak hem de bir bilge olarak Dante’ye rehberlik eder. Vergilius, bütün bu yolları ondan önce gitmiştir. Bildiğini paylaşmaktan geri durmaz. Dante’nin şaşkınlığını dindirip onu sakinleştirir, yanlış yola saptığını görüp tutması gereken yolu ona gösterir. Böyle açılır Vergilius ile ilk karşılaşma sahnesi. Dante, önü bir leoparla kesilmiş yoldan gitmek ister ama korkar. Onu Vergilius doğru yola sevk eder. Vergilius bilge bir rehberdir. Bizim çağımız için sorumluluk sahibi bir aydına benzetilmeli; işlevini doldurup doldurmadığı ise başka bir tartışma konusu olmalı. Şair rehberi Vergilius, Dante üzerinde iktidar kuran bir otorite olmak yerine, ona eşlik eden bir yoldaş gibidir; ona tutulacak yolu gösterir. Vergilius, Dante’ye bir yatırım tavsiyecisi değil de, yolun yordamını öğreten bir bilgedir, bir uzun yol arkadaşıdır.

Metafor olarak öğrenciliğin yanı sıra, akla bir de tarihte özne olarak öğrenciliği de anımsamadan geçmemeli. Tabii Dante’nin de çağının politik atmosferinde tuttuğu eleştirel pozisyonu dolayısıyla cezalandırılanlardan biri olduğunu da anmalı. Tarihte bir politik odak olarak öğrencilerin gücü yeni değil elbette, ama şimdilik on üçüncü yüzyıla kadar geriye gitmeye gerek yok. Hattı 68 hareketinden bu yana çekip, öğrencilerin oynadığı rolü anlamlandırmak daha kolay da olabilir. Biraz kestirmeci denebilse de, bir kurum olarak öğrenciliğin kendinden taşıdığı potansiyelin tarih boyunca dönemeçlerde hesaba katılması gereken de bir rolü var. Ya rotası iktidar tarafından tayin edilmek ya da özne olmak arasında gidip gelir. Öğrenciliği, eşyanın kanunu gereği bir güç potansiyeli olarak görmek gerekir. Öğrencilik, bir kesit olarak kişinin hayatında sonlansa da, bir ebedi nitelik olarak bu politik güç olması da kayda değer.

Öğrenciliği, gençliğin hayat heyecanının sömürüleceği elverişli bir tüketici olarak yeniden kurmak yerine, politikanın öznesi olarak kuran Füruzan’ın 47’lilerini anmadan geçmemeli. 12 Mart’ın bütün kıyıcılığını, dönemin en önemli politik öznelerinden üniversite öğrencileri çevresinde ustalıkla anlatan roman, çağın en gerçekçi tanıklık kurmacalarındandır. Öğretmen bir ailenin çocuğu olan Emine’nin merkezinde olduğu romanda, dönemin yükselen öğrenci hareketinin içinden başlıca kahramanların hikâyelerini dinleriz. Emine’nin iç hesaplaşmaları, toplumsal çatışmalarla birlikte el ele yürür. İşkencenin anlatıldığı sahneler, romanın pek çok okuru gibi, ilk okuyuşumun üzerinden geçen on yıldan fazla zamana rağmen benim de zihnimdedir. Romanın bu yüzden, katmanlı dilinin yanında atomize etmeden toplumsal bireyi ele alışındaki derinlik de dikkate değerdir.

Şimdilerde üniversite öğrenciliğinin de bir sürümden kazanılan endüstriyel üretime çevrildiğinden yakınırken, 19 Mart’tan bu yana öğrenciliğin çekirdeğindeki o kudreti yeniden görüp şaşmamak elde değil. Belki de roller sandığımız gibi öyle çok da değişmemiş, insanlar üzerlerine boca edilmeye çalışılan sahte rehberlere öyle kolay da aldanmamışlardır. Doğru rehberleri arayıp bulmak sandığımız kadar zor değildir belki de. Ne de olsa anlatılanın bizim hikâyemiz olması, çok yeni bir durum değildi.