Biraz insan, çoğunlukla deli.

Dedemin köydeki evindeyim. Evin avlusu 90’lı yıllardaki halinde… Kapı girişi tenekeden ve tahtalardan oluşan bir yığın… Kapı eşiğinin yanında üst üste dizili taşlardan oluşan bir duvar var. Duvarın üstünde de kesilmiş ağaçların odunları. Avlunun sağ tarafında duvarın bittiği yerde bir tente, tenteden sonra da içinde duvar oyularak yapılmış bir ocağın bulunduğu iki göz odalı bir ev var. Hemen yanında tamamen tahtadan mamul bir kapı ile girilen bir ahır mevcut. Ahır duvarı ile ev duvarı bitişik. Ahırın diğer duvarının yanından içeri girildikten sonra bir başka ahır daha var. Bu ahırlardan ilk bahsettiğim ahırda daha çok kuzu, oğlak ve danalar bulunurken koyun, keçi, inek ve erkekleri daha iç tarafta kalan ahırda konaklarlardı. Bu nedenle ahırları küçük hayvanlar ve büyük hayvanlar ahırı diye ayırmak da doğru olur.

Kapıya geri döndüğümüzde, kapının solundan kapıyı dikey kesen bir mutfak duvarı, mutfak duvarının altında bir çardak, çardağın hemen yanında bir seki, sekinin bittiği yerde büyük hayvanlar ahırına giden yolun simetriğinde eşeğin konaklaması için tahsis edilmiş üstü açık ama dört tarafı çevrili bir bölüm mevcut. Normalde eve girişler sekinin kapıya doğru olan tarafındaki ya da evin dış cephesinde doğrudan sokağa açılan kapılarının birinden yapılır. Ev taş yığma şeklinde yapıldığından dolayı tavan çok da yükselememiştir.

Küçük hayvanların olduğu ahırdayım. Elimde bir değnek var. Hayvanları ahırdan çıkartıyorum. Hayvanlar otlamaya doğru yola koyuluyorlar. Ben de ahırın karşısındaki sekinin 90 derecelik açı oluşturduğu köşeye geçiyorum.

Sırtım sekiye, yüzüm büyük hayvanların ahırına bakıyor. Sonra gökyüzünden uçaklar geçmeye başlıyor. Uçaklara doğru kafamı kaldırıyorum. Uçaklardan bir anons geçiyor. “Amerika Birleşik Devletleri’yle Türkiye savaşa girdi” diyorlar.

“Eyvah!” diyorum. Rus uçağını düşürmemizin üzerinden geçmiş ama hâlâ ilişkiler normalleşmemiş. “Hava savunma sistemimiz yok. Başımıza kim bilir ne gelecek?” diyorum. Ama tam olduğum yerden bir hava savunma sistemi yükselmeye başlıyor. Uğursuz tahta merdivenlerle çadırların ayakta kalması için kullanılan demirler arası bir nesne uçaklara doğru yükseliyor. Bunun da Türkiye’nin hava savunma sistemi olduğunu söylüyorlar. Aman bomba falan düşmesin en azından kafama diyerek eşeğin bağlı olması gereken yerden evin içine kendimi atıyorum. Orada normalde kapının olmadığını sorgulamıyorum bile.

İçeri girdiğimde beni çok daha farklı bir hayat karşılıyor. Bistrolar kurulmuş. Üzerlerinde çeşitli kanepeler var. Servis yapan kişiler… Tavan olması gerektiğinden çok daha yüksekte. Tavanda normalinde olması dahi mümkün olmayan avizeler ve pencereler var. Kapının hemen girişinde amcam ile Rothschildailesinin lideri koyu bir muhabbet içindeler. Biraz daha ortalıkta dolaşıyorum. Kimsenin umursamadığı, deli olarak yaftaladıkları bir kadın var. Kadınla muhabbet etmeye başlıyorum. Önce saçma sapan şeyler söylüyor. Önemseyerek dinlediğimi fark edince aile içi çekişmelerden bahsetmeye başlıyor. Akabinde Soros’un oğlunun nasıl öldürüldüğünden bahsediyor.

Bir süre sonra kadın, amcamın olduğu masaya doğru sinirli bir şekilde yürüyerek, ailenin liderini çantasından çıkardığı silahla vuruyor. Vurulan aile lideri içeriye girdiğim sorgusuz kapıdan dışarıya doğru düşüyor. Düşerken “Ben gidiyorsam sizden de birini götüreceğim” diyor ve belinden silahını çekip ateş ediyor. Serseri kurşun tam da o sırada evin damına paraşüt ile iniş yapan David Rockefeller’e isabet ediyor. Sonra herkes ahırların olduğu yönün tersinde hareket edip, yine olmayan bir kapıdan geçiyorlar. Atlara biniyorlar. Amcama “Gitme!” diyorum.

“Yeğenim adamlar bizim evimizde vuruldu. Artık biz de bu savaşta tarafız” diyor. Sonra kadını kimse öldürmesin diye korumaya çalışıyorum.

Sonra alarm… Tabii bu rüyayı gördüğüm tarihi net hatırlamıyorum. O zaman rüyanın tarihini not almak da aklıma gelmiyor. Ancak daha bir ay dolmadan David Rockefeller’in öldüğü haberi yer alıyor ajanslarda.