1974, Ankara doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden 1997 yılında, İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümünden ise 2018’de mezun oldu. Yüksek lisansını Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında yaptı. İngiltere, İspanya ve Arjantin’deki çeşitli dil okullarında eğitim aldı. 2017 yılında Cambridge Üniversitesi’ne giderek İngiliz edebiyatının farklı dönemleriyle ilgili derslere katıldı. Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından düzenlenen editörlük, düzeltmenlik ve lektörlük programlarını tamamladı. 2001’den beri öğretim görevlisi olduğu Marmara Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’ndaki görevini sürdürmektedir. Kendisi aynı zamanda üç Javier Cercas romanına emek vermiş, çiçeği burnunda bir çeviri editörüdür.

 

İrlanda Cumhuriyeti her İrlandalı erkek ve kadının tabiiyeti üzerinde hak sahibidir ve bu hakkı talep eder. İrlanda Cumhuriyeti tüm yurttaşlarına din ve vicdan özgürlüğü, eşit haklar ve eşit fırsatlar taahhüt eder ve ulusun tüm çocuklarını eşit şekilde bağrına basarak, ulusun bütününün ve tüm bireylerinin mutluluk ve refahını gözetme kararlılığını beyan eder.” 

1916 tarihli “İrlanda Cumhuriyeti Bildirgesi”nden alınmıştır.

 

İrlandalı yazar Claire Keegan’ın “İrlanda’nın anne-bebek bakımevleriyle Magdalene çamaşırhanelerinde acı çekmiş kadınlara ve çocuklara adadığı “Böyle Küçük Şeyler“ (Jaguar Kitap, 2022) isimli novellası, yukarıdaki alıntıyla başlıyor. Eseri okuyup Magdalene çamaşırhaneleriyle ilgili küçük bir araştırma yapınca bildirgedeki bu ütopik cümlelerle gerçeğin ne kadar çeliştiğini şaşkınlıkla görüyor ve gücü elinde tutanın, kadın bedeni üzerinden bu gücü daha da sağlamlaştırdığına bir kez daha lanetler ediyorsunuz. Kitaptaki ana karakter Furlong’un aklından geçenlerin birebir aynısı –Hiçbir şey değişmeyecek, hiçbir zaman başka bir şey, yeni bir şey yaşanmayacak olabilir mi?– sizin beyninize de çöküp yerleşiyor. 

Korku filmlerinden hâllice Magdalene çamaşırhaneleri… Bugüne kadar bu çamaşırhanelerin ismini neden, nasıl duymadım!?! Keegan haklı belki de: Çok yakınımızda olmayınca ne çok şey olduğundan daha hoş görünmeyi beceriyor. 

İrlanda’da 18. yüzyılın ortalarından 1996 yılına kadar Katolik Kilisesi ve İrlanda Cumhuriyeti Devleti’nin “suç ortaklığıyla” hüküm süren, “ıslahevi” adı altında birer “esir kampına” dönüştürülen çamaşırhaneler bunlar. Evlilik dışı çocuk doğuran, hırsızlık yapan, seks işçisi olarak çalışan, alkolik, zihinsel engelli, öksüz, yetim, düşkün, sorunlu, toplumun huzur ve refahı için tehlike arz eden, günahkâr, günahkâr olmasa da günah işleme ihtimali yüksek olan, “ötekileştirilmiş” kadınların ortak yuvası mekânlar… Köleler gibi çalıştırılan, sabahlara kadar hiç tanımadıkları insanların kirli çamaşırlarını yıkayan, dur durak demeden saatlerce ütü yapan, Katolik Kilisesi’nin ekonomik gücüne güç katarken kendi cepleri delik gezen, bunlar yetmezmiş gibi bir de istismar edilen, işkence gören, kaçmayı başardıklarında da “ait oldukları yerlere” polis zoruyla geri getirilen kadınlar… İmha edilen kayıtlar… Yıllar sonra keşfedilecek toplu mezarlar… Toplum tarafından dışlanan binlerce kadının işkenceye maruz kalmasına sessiz sedasız tanıklık eden duvarlar… 

Furlong’un tanıdığı tanımadığı insanlarla karşılaşa karşılaşa yürümeye devam ederlerken, bir başkasına yardım etmedikten sonra yaşamanın bir mânâsı var mı diye düşündü Furlong. Yıllar, on yıllar boyunca, hatta bütün bir ömrü bir kez olsun o yerde olup bitenlere karşı çıkma cesaretini göstermeden yaşayıp sonra da Hıristiyan olduğunu iddia etmesi, aynada yüzüne bakabilmesi mümkün müydü insanın? 

İrlanda hükümeti adına, Magdalene çamaşırhaneleri için ancak 2013 yılında özür dilenmesi her şeyi affettirir mi? Hayatta kalan tek tük “kazazedeye” tazminat ödenmesi yıllarca sömürülen bedenleri, hayatları, emekleri geri getirir mi? Ölen bebeklerin, buralardan evlatlık verilenlerin kefareti ödenir mi? Önce fuhuş yapıp günaha bulanan, sonra Hıristiyanlığın suyunda arınan, tövbenin ete kemiğe bürünmüş hâli Mary Magdalene’den (Mecdelli Meryem) adını alan bir kurumun günümüzdeki türevleri; biraz daha güç ve biraz daha para için, zulmetmeye bir gün tövbe eder mi? Sahi, Magdalene çamaşırhaneleri, “böyle küçük şeyler” mi?