İçim kıpır kıpır. İlk kez bu sitede yazdığımda yine ilkbahardı. Mevsimler döngüsel, hayat geçici. Güzelliğin kırılgan sureti zamanın akışında küllerinden doğabilir. Her şeyin hızlı değiştiği çağda sanat elbette kendi dönüşümünü yaşayabilir. Organik olanın dijitale evrildiği, analog gerçekliğin sanal dünyada yankılandığı kendine özgü bir dönemdeyiz. Bazı sanat eserleri bu duyguyu zaten insana derinden hissettiriyor. Sandro Botticelli’nin gözlerimizi üzerinden alamadığımız Primavera adlı eseri belleğime tutunmuş, bir türlü kaybolmuyor. Tablonun orijinalini görmek yadsınamaz özel bir deneyim gerçekten. Stendhal sendromuna (sanat eserleri karşısında kendinden geçme durumuna) yakalanmışım meğer. Zihnimde tekrarını izlerken heyecanlanıyorum. Alberto Manguel resimlerin tıpkı hikâyeler gibi bize bilgi verdiklerini söylemiş. Aristoteles’in bile benzer şeylerden bahsettiğini anımsatmış. “Düşünen ruh için imgeler doğrudan algıların yerini alır. Ruh bu imgelerin iyi ya da kötü olduğunu ileri sürdüğünde veya reddettiğinde ya onlardan kaçar ya da onları takip eder.”
Dijital sanatçılar zamanın ruhuna uygun teknikler kullanıyor. Çağdaş sanat akıcı yeni dönemlere hazırlanırken metamorfoz, parçalanma (Picasso’nun Kübizmi), dijital biçim değiştirme (sürekli dönüşen dinamik formlar) veya çoklu ortam katmanları (örneğin videolarla oluşturulan sanat) yoluyla ifade ediliyor. Botticelli’nin eserleri sanatta dönüşümün minik dokunuşlarla anlatılabildiğinin muhteşem kanıtı bence.
Primavera (İlkbahar) tablosunda klasik mitolojiden figürler portakal ve defne ağaçlarıyla dolu bir koruda ilerliyor. Alegorik anlamda sevgiye, berekete, yeniden doğuşu kutlamaya bir selam gönderme.
Bu tür eserleri yakından gördüğümde yaratıcılığımın keskinleştiğini hissediyorum. Tablolardaki tutku adeta bize geçiyor. İnsanın tüyleri diken diken oluyor.
Arka plandaki portakal ağaçları o kadar canlı ki. Medici ailesinin gücünü simgeliyormuş. Botticelli’nin ayrıntılı anlatımı tabloyu şiir kadar etkileyici kılmış. Mitoloji, aşk ve doğa mevsimsel ve bireysel yenilenmeyi ifade eden bir geçiş ritüeline dönüşmüş.
Merkezdeki Venüs yumuşacık gözlerini bize dikmiş. Yukarıdaki Cupid, aşkın büyüsünü ok ve yayıyla fısıldayan romantizmin kanatlı elçisi. Galeriyi gezerken rehber anlatmıştı. Tabloda yüzden fazla farklı bitki türü tanımlanmış. Hatta bu sayının iki yüz ya da çok daha fazla olduğu iddia ediliyor. Sağdaki rüzgâr tanrısı Zephyrus Chloris’i kaçırmış. Ovidius’un Metamorfozlar’ına doğrudan gönderme yapılan sahnede Chloris çiçeklerle bezenmiş elbisesiyle çiçeklerin tanrıçası Flora’ya dönüşmüş.
Tablo yeni Eflatuncu bir dönüşüm sürecini mi yansıtıyor yoksa insanı yüksek bir varoluş seviyesine mi taşımayı amaçlıyor bilemiyoruz. Hipnotize olmuş gibi seyrediyoruz. Açıklamaların alegorik yorumlar olduğunu anımsıyoruz. Lisede bir yıl iyi ki sanat tarihi dersi almışım diye şükrediyorum. İnce duyguların tohumları belki de ilk o dönemde atıldı. İzlerken kalp çarpıntısına karışmış düşüncelerimi kendi akışına bırakıyorum. Böyle eserler karşısında baş dönmesi de yaşanabilirmiş zira, normalmiş. Şimdi anlıyorum.
Sanatla edebiyatı birbirlerinden bağımsız düşünemiyorum elbette. Tıpkı Botticelli’nin eserlerinde ışığın bir figürü başka biçime büründürmesi gibi yazarın da kelimeler aracılığıyla karakterin ruh halindeki değişimi ince ayrıntılarla işleyebildiğini hayal ediyorum. Takıntı gibi görünse de ayrıntılara derinden tutkunum. Roman kahramanının artık önemsiz bulduğu bir alışkanlığı terk edişinin ya da rüzgârın perdeyi hafifçe dalgalandırmasının bile aslında içsel yolculuğundaki dönüşümün habercisi olduğuna kanaat getiriyorum.
Karakterin yıllardır her sabah yürüdüğü o dar sokakta birdenbire vitrin camına yansıyan silüetini fark etmesi, iç sesini dinlemesi aydınlanmanın ilk işareti belki de. En azından ben öyle bir kurgu dünyası hayal ediyorum. Metamorfoz her zaman çarpıcı, grotesk veya kırılgan olmak zorunda değil. Şiirsel, yumuşak, akışkan bir açığa çıkış belki de. Gerçek çabasız. Tam kalbimizdeki o yere dokunuyor.
Iain D. Thomson’un geçtiğimiz aylarda Cambridge Elements serisinden yayınlanan Heidegger’in Teknolojinin Tehlikesi ve Yapay Zekâ Çağındaki Vaadi Üzerine isimli çalışması teknolojinin hem insanlık için taşıdığı riskleri hem de sunduğu olanakları irdeliyor. Heidegger’e göre modern teknoloji dünyayı hesaplanabilir, kontrol edilebilir kaynak olarak açığa çıkaran, insanın varoluş biçimini değiştirebilen bir unsur. Thomson, Heidegger’in “teknolojinin kurtarıcı yanı da olabilir” görüşünü benimsiyor, bilinçli ve etik şekilde yönlendirilmesi gerektiğini öne sürüyor.
Günümüzde birbirinden güzel sanat eserleri dijital ortamlarda canlanabiliyor. Figürler sanal gerçeklikte yapay zekâ tarafından yeniden yorumlanıyor. Boticelli’nin çiçekli çimlerinden dijital bahçelere uzanan sanatın Heidegger’in öngördüğü gibi teknolojinin tehlikeli ve aynı zamanda umut veren ikili doğasına uygun davranıp davranmayacağını merak ediyorum. Sorunun yanıtı insanın gelecekte kendi yaratıcı gücünü nasıl yönlendireceğinde saklı bence.
Antik Yunan ve Roma mitlerinde farklı isimlerle benzer anlatılar karşımıza çıkar. Hades tarafından kaçırılan Persephone’un ardından gözyaşları döken annesi Demeter’in ahı tutar, toprak kurur, bereketsizleşir. Persephone yılın yarısını yeraltında, yarısını annesiyle geçirirse ne olur? Doğa her ilkbahar uyanırken, her sonbahar ayrılıkla kış gelir.
Proserpina’nın (Persephone) çiçeklerle gölgeler arasına sıkışıp kalmış kaderi zamanın dönüşüne karışmış, güzelliğin hem gelip geçici hem de sonsuz olduğu devinime, o müthiş bütüne katılmış.
Rönesans insanın potansiyeline yönelik inançla antik ideallerin yeniden doğuşunu simgeleyen eserler dönemiydi. Ya insanlık bir daha benzer coşkuyla canlanamazsa? Ya yeni bir yaratıcılık, felsefe ve sanatsal ustalık çağı başlatmak yerine hepten edilgenleşirsek? Bu olasılık doğrusu biraz ürkütücü.
Kaynakça
İtalyan Rönesansı. Botticelli’nin Primavera’sına Yakından Bakış. Erişim tarihi: (2 Mart 2025). (Çevrimiçi). Mevcut: https://www.italianrenaissance.org/a-closer-look-botticellis-primavera/
Uffizi Galerisi. Botticelli, İlkbahar. Erişim tarihi: (2 Mart 2025). (Çevrimiçi). Mevcut: https://www.uffizi.it/en/artworks/botticelli-spring
Thomson, Iain, D. Heidegger on Technology’s Danger and Promise in the Age of AI. Cambridge Elements. Elements in the Philosophy of Martin Heidegger. Cambridge University Press, February 2025.