Sakarya Üniversitesi'nde Gazetecilik öğrencisi. "Ben bu dünyadan değilim" diyerek kendi dünyasını yaratmaya çalışan Selin; okumayı,dinlemeyi,keşfetmeyi ve özellikle de nergisleri çok sever :) Hak temelli habercilikle alakadar ve sivil toplum faaliyetlerine de bir o kadar ilgili. Şimdi ise Medyascope Tv'nin stajyer muhabiri.

Saraçhane, 23 Mart’tan beri yalnızca soğuk rüzgarlara değil; aynı zamanda gençliğin sesine, adalet arayışına ve direnişin umut dolu haykırışlarına da kucak açtı. Sokaklara dökülen binlerce kişinin arasından biri, kalabalıkta “HEAL+” yazılı bir kartonla, yardım eli uzatan bir direnişçi oldu. Tıpkı bir video oyunundaki iyileştirici karakterler gibi… Ama bu bir oyun değil, gerçekti.

27 yaşındaki Kaan, Uluslararası İlişkiler mezunu. Kendi deyimiyle “diplomalı bir işsiz” olarak çıktığı yolculukta, Saraçhane protestolarının ilk gününden itibaren oradaydı. Başta yalnızca içindeki öfkeyi haykırmak için çıkmıştı sokağa. Ama zamanla orada, yardım eden, iyileştiren, bir nevi “alanın şifacısı” olarak da bir rol üstlendi.

Adaletsizliğe Karşı İlk Tepki: “Artık yeter!”

Her şey, Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edildiğine dair çıkan haberle başlamış. Kaan haberleri gördüğünde içini bir bıkkınlık sardığını belirtirken bir taraftan da “Biz boşuna emek harcıyoruz” diyerek her şeyi bırakıp yurtdışına yerleşmeyi düşündüğünü söylüyor. Ama bu öfkenin aslında sadece bir siyasi figürün yaşadığı haksızlıktan ibaret olmadığını ve meseleyi, “Hukuksuzluğun bir gün hepimize dokunabileceği gerçeğiydi,” diye açıklıyor.

Kaan, orada yalnızca Ekrem İmamoğlu için değil, adalete inancını kaybetmemek ve suskunluğa karşı direnmek için, “bu kadar da olmaz” diyebilen herkes adına bulunmuş. 

Saraçhane’nin Ruhu: Dayanışma ve Barışçıl Direniş

Saraçhane’de yalnızca sloganlar değil, yürekler de yankılanıyordu. Tomaların önünde dans edenler, biber gazı kapsülünü tekmeyle geri gönderenler, ağacın tepesinde reenkarne olmuş eylemci Nâzım Hikmet ve niceleri direniyordu. Saraçhane’de herkesin direnme nedeni birbirinden farklıydı ama kalabalık, korkudan çok kararlılıkla büyüyordu. 

Kaan eylemlerin ilk gününden itibaren eylemlere katıldığını söylüyor ve devam ediyor: 

“Orada olmamın ilk nedeni aslında kendimdi. Ben içimdeki öfkeyi haykırmak, isyanımı duyurmak istedim. Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’de bahsettiği o gençlerden biriydim. Bu bilinç ve üzerime düşen vazifeyi yerine getirme sorumluluğuyla hareket ettim.”

“HEAL+”

Kaan, alanda hem direnip hem de biber gazından etkilenenlere bir fayda sağlayabileceğini düşünerek, direnişinden doğan, Saraçhane’deki “HEAL+” kimliğinden şöyle bahsediyor:

“Aslında polislerin bizlere bakışından bile neler olabileceğini sezmiştik. Bu yüzden tepki, sadece ‘Başladık’ demek oldu. Alandaki insanların büyük bir çoğunluğu, ilk kez bir eyleme katılan ve belki de hayatında ilk kez biber gazıyla karşılaşan öğrencilerdi. Bu nedenle bir süre bocalama yaşandı. Bazı karışımların biber gazının etkisini hafifletebildiğimi biliyordum. Bunları uygulayarak pek çok kişiye yardımcı olabileceğimi fark edince, bu konuda kendimi bir sorumluluğun içinde hissetmeye başladım. Video oyunlarının çoğunda ‘sağlık’ ya da ‘iyileştirme’ konsepti vardır. Ve yine neredeyse tüm oyunlarda, karakteriniz iyileştirildiğinde çevresinde bir ‘+’ işareti belirir. Buradan ilham aldım ve en nihayetinde, sizlerin de beni tanımasına vesile olan ‘HEAL+’ tabelası ortaya çıktı. Sürekli alanda dolaşarak bu tabelanın görünmesini sağladım. Böylece insanlar beni gördüğünde ilaç taşıdığımı hemen anladı. İhtiyaç duyduklarında ise gözleri bu tabelayı aramaya başladı. Bu yöntemin işe yaradığını gördükçe, ilaç taşıyan birçok başka kişi de benzer tabelalar yaptı. Böylece bu konuda güzel bir yol kat ettiğimizi düşünüyorum.”

HEAL+’ın bu yaklaşımı, eylemin içinde başka bir noktaya da değindi: Yardımlaşma, güven, şefkat… Kısa sürede başka gönüllüler de benzer tabelalarla alanda dolaşmaya başladı ve direnişçiler tarafından bir tür sivil sağlık ağı oluştu adeta. Dayanışmanın en saf hali buydu sanırım, kim olduğunu bile bilmediğin birine yardım etme içgüdüsü…

Barışçıl Bir Protestonun Sert Yüzü

Saraçhane’de toplanan kalabalığın tek silahı sesiydi, tek arzusu ise duyulmaktı. Kaan, “Ne elimizde taş vardı ne de birine zarar verme niyetimiz. Sadece adalet ve duyulmak istiyorduk. Saraçhane’de olanlar hâlâ gözümün önünde.” diyerek yaşadıkları polis müdahalelerini anlatıyor. Polis müdahalesi yalnızca eylemi değil, gençlerin devlete olan inancını da sarsmıştı. “Devletin beni koruması gerekirken beni bir tehdit olarak görmesi çok acıydı,” diyor ve devam ediyor: 

“Polislerin müdahalesi, bir an orada ne için toplandığımızı bile unutturacak kadar şiddetliydi. Kadın, çocuk, yaşlı demeden; biber gazları, plastik mermiler, coplarla savrulan kollar, kalabalığın arasında yere düşenler, nefes almakta zorlananlar, yerde sürüklenenler, tekme tokat dövülenler, gözaltında işkenceye ve tacize uğrayanlar. 

Gözümün önünde ağlayan biri vardı; ağlamasının nedeni sadece korku değil, aynı zamanda hayal kırıklığıydı. O an, bir genç olarak kendimi hiç güvende hissetmedim. Bize düşman muamelesi yapıldı. Biz düşman değiliz. Biz yalnızca hayal kuran, bu ülkenin geleceğini düşünen gençleriz. Barışçıl bir eyleme bu denli orantısız bir müdahale, yalnızca bizi susturmaya çalışmakla kalmıyor, aynı zamanda içimizdeki güveni de yavaş yavaş yok ediyor. O gün, sadece sesimizi değil, inancımızı da bastırmaya çalıştılar. Ama biz hâlâ buradayız.”  

Barışçıl bir hakkın bu denli bastırılması, protestoyu sadece bir politik eylem olmaktan çıkarıp bir vicdan meselesine dönüştürüyordu.

Gençlik, Gelecek ve Umudun Direnişi

Kaan’ın cümleleri, aslında bir kuşağın hikâyesi. Ezberlenmiş başarı kriterlerine sıkıştırılmış, tam sesini çıkaracakken hatta hayal kurarken bile temkinli olması öğütlenen bir gençlik. “Her sınav bir dönüm noktası gibi hissettiriyor. Hayat sanki baştan sona bir testmiş gibi. Ezberlemek, öğrenmenin yerini almış; başarı ise yalnızca bir sayıya indirgenmiş durumda” diyor Kaan. Bu cümlede sadece kendinin değil, milyonlarca gencin iç çekişi gizli.

“Bir tweet atmadan önce bile birkaç kez düşünmek zorunda kalıyoruz. Kimi zaman susmak, içimize atmak, kendi kendimize konuşmak zorunda kalıyoruz. Bu da insanı yalnızlaştırıyor. Oysa gençlik; soru sormak, sorgulamak, fikir üretmek değil miydi? Düşüncelerimizi özgürce dile getirebilmek, bir genç için sadece bir hak değil; aynı zamanda kendini bulma yolculuğunun en doğal parçası.”

Protestoların, adaletsizlik ve haksızlık karşısında bir başkaldırıyı ifade ettiğini söylerken Kaan, “Yeterince korku, umutsuzluk ve çaresizlik iklimini yaşadık; şimdi buna ‘dur!’ deme zamanı. Aynı zamanda, yapılan hukuksuzluklara son verilmesini talep ediyoruz” diye de ekliyor.

Sonra da Kaan “Değiştirme isteği, dönüştürme umudu, direnme gücü” diyor. Belki de bu yüzden hâlâ oradalar. Çünkü hâlâ inanan birileri var.

“Eylemler gençlere birlik olmanın ve susmamanın önemini gösterdi”

Gündemin özellikle genç kesime ideoloji ve siyasetten bağımsız olarak boyun eğmemeyi, haklarını savunmayı ve “adaletin bir gün herkese lazım olacağını” gösterdiğini düşünen Kaan, devam etti:

“Bu çocuklar, Türk bayrağına tekme atan polise karşı ‘Polise taş atan bizden değildir’ sloganıyla karşılık vererek, orada polisin karşısında bir düşman olarak değil; aksine onların da hakkını savunan bireyler olarak yer aldıklarını açıkça kanıtladı. Eylem yapan her gence ‘terörist’ diyenlere, bu gençler varlıklarıyla terörist olmadıklarını gösterdi. ‘Yüzünü kapatan teröristler’ söylemine karşı ise yüzlerini terörist oldukları için değil, fişlenmemek için ya da yoğun biber gazından korunmak amacıyla kapattıklarını ortaya koydular. Tüm bunlarla birlikte, bu hareket sadece eylemlere katılan gençler için değil, o gençlerle aynı fikirde olmayan insanlar için de önemli bir farkındalık yarattı.”

Bir HEAL+ Tabelasıyla Kalanlar

Eylemler sona erdiğinde sokaklar sessizleşir, pankartlar toplanır ve megafonlar susar. Ama tabelaların arkasına saklanmış dayanışma, bir sprey şişesinin içinde taşınan umut, bir gencin taşıdığı “ben de buradayım” haykırışı kalır geriye.

Kaan’ın hikâyesi, zorlukta nasıl kolektif bir anlam taşınabileceğinin de göstergesi. Ama daha önemlisi de şu, bu hikâye, yazılmaya devam ediyor hâlâ. HEAL+ artık çoğumuz için ne video oyunlarından aşina olduğumuz bir şey ne de tabela. Artık bir çağrı ve bir umut işareti. Ve kim bilir, belki bir gün senin de elinde olacak.

HEAL+’ın naçizane (!) notunu da şuraya iliştiriyorum: 

“Akıllarda bu şekilde kalmak da açıkçası beni çok mutlu eden bir şey. Hazır konu açılmışken evde gözünüz yanarsa diye kenarda tutabileceğiniz basit reçetemi paylaşmak isterim. 200ml rennie şurup ve 700 ml su karışımı tüm ev ahalisine iyi gelecektir.”