Dünya dört buçuk milyar yıldır var. Bu sürenin önemli kısmında, yaklaşık üç buçuk milyar yıl boyunca canlılara konak oldu. Hâlâ süren bu dünya ve yaşam evliliği pek çok badire atlattı. En az beş kez bitme noktasına geldiğini biliyoruz. Bazen dışsal, bazen de içsel nedenlerle sarsıldı bu birliktelik. Asteroit çarpmalarıyla, volkan patlamalarıyla, ani ısınma ve soğumalarla test edildi. Fakat işte hâlâ buradayız.
Bizden söz etmişken, bizim yani Homo sapiens’in hikâyesi biraz daha kısa. Daha sık kullanılan adıyla insan ve insanlık, yaklaşık üç yüz bin yıldır bu gezegende. İnsan deyince, insanlık fikri de gayriihtiyari geliveriyor akla. Çünkü günümüz dünyasında, Dünya’nın tarihine kıyasla çok kısa bir süredir burada olmamıza rağmen, büyük bir etkimiz var. Bu etki de kolektif üretimden, iş birliğinden geliyor.
İş birliğimiz öyle bir hale geldi ki siyah, açılabilen dikdörtgen bir nesnedeki küçük, üzerlerinde çeşitli karakterler bulunan tuşlara basarak bu anlatıyı oluşturuyorum. Bir yerlerde biri, herkesin erişebileceği evrensel bir ağ üzerinden bu yazıyı okuyor. Üretmek, paylaşmak ve beraber düşünmek için sınırlar her geçen gün daha da genişliyor. Bunu biz başardık.
Çoğunlukla güzel şeyleri medeniyetimize atfetme eğilimindeyiz. En azından ben öyleydim diyerek elimdeki iğneden nasibimi alayım. Fakat iş birliği sadece bize özgü bir kavram değil. Yeryüzünde bilinçli ve bilinçsiz şekilde süregelen pek çok iş birliği var. Arılar örneğin, doğrudan öyle bir niyetleri olmasa da, bitkilerin çoğalması için onlarla beraber çalışıyorlar. Benzer şekilde obur sincaplar, açgözlülüklerinin etkisiyle sağa sola gömdükleri tohumlarla ormanları büyütüyor. İş birliği yaşamın her tarafını damar gibi sarıyor.
İş birliği her zaman harika sonuçlar doğurmuyor elbette. Hatta kimi zaman kötü amaçlarla kullanılabiliyor. İnsanlık ve kötülük denince akla hemen Naziler geliyor. Müthiş Alman disiplinini ve mühendisliğini milyonları öldürmek için kullanan insanlar… The Zone of Interest bunu harika işleyen bir film. Auschwitz’te komutan olan ve oradaki operasyonel süreçleri geliştirmekten sorumlu Rudolf Höss ve ailesini konu edinen film, çok çarpıcı sahneler içeriyor. Öyle bir sahne var ki, filmi izlediğimden beri kötülük deyince aklıma direkt bu sahne geliyor. Rudolf Höss kalabalık ve yüksek tavanlı bir odaya bakıyor. Sonra karısıyla telefonla konuşurken az önce gördüğü, içlerinden bazılarıyla sohbet ettiği o kalabalığı, az önce içinde bulunduğu o odada yakmanın çok zor olacağından bahsediyor. Ya da o anlama gelecek bir şeyler söylüyor. İş birliği böyle şeyler için de kullanılabiliyor.
İnsanın karanlığının derinliği çok su kaldırır. Fakat bu yazının amacı insanın karanlığından bahsetmek değil. Yine de özellikle The Zone of Interest ve Rudolf Höss’ten bahsetmek istedim. Çünkü Rudolf Höss ve onun temsil ettiği kötülük, insanlık olarak deneyimlediğimiz en kötü fırtınalardan biri. Lakin sonsuz bir karanlık değil; koca bir hayatta denk gelinen çok kötü bir fırtına…
Bugün de bir fırtınanın içindeyiz. ‘‘Nasılsın?’’ diye sorulunca “kötüyüm” demeye dili varmayan pek çok kişi, ‘‘Türkiye gibiyim’’ diyor. Her gün başka bir kötü haberle uyanıyoruz. Canımız acıyor ve umutsuzluk hissediyoruz. Üstelik bu sadece bizim deneyimlediğimiz bir fırtına da değil. Hemen yanı başımızdaki Gazze’de henüz durdurmayı başaramadığımız bir insanlık dramı yaşanıyor. Bu dram, jenerasyonlara yayılmış iş birliğimizin bir ürünü olan kitlesel iletişim araçları sayesinde, sosyal medyadan gerçek zamanlı olarak gözler önüne seriliyor. Olanları izliyor, fakat bir şey yapamıyoruz.
Yine de benim hâlâ umudum var. Samimi ve gerçek bir iş birliği ile fırtınayı durdurabileceğimize, hatta tersine çevirebileceğimize inanıyorum. Düştüğümüz yerden daha güçlü kalkabileceğimize… Düşmeyi; düşünmek, birleşmek ve daha iyisini yapmak için bir fırsata dönüştürebileceğimize inanıyorum.
Son günlerde bizi derinden yaralasa da orman yangınları bugüne, bu yıla hatta bu yüzyıla ait bir olgu değil. Orman yangınları bize hep yok oluşu çağrıştırsa da bazen yangın, eskisinden daha büyük, yeşil ve tazelenmiş bir ormanın yeniden doğmasına yol açabiliyor. Kötü bir olay – yaşanırken çok sancılı olsa da – iyi bir sonuç doğurabiliyor.
Yaklaşık altmış altı milyon yıl önce Dünya’ya çarpan büyük bir meteor, yaşamın yönünü değiştirdi. Dinozorlar yok oldu, fakat bu sayede küçük memeliler daha rahat yaşam alanı buldu ve çoğalmaya başladı. Bu ekolojik boşluk, primatların ve dolayısıyla bizim evrimsel yolculuğumuzun şekillenmesine olanak sağladı. Yani varlığımızı biraz da Dünya’ya çarpan meteora borçluyuz.
Çok uzun süredir yeryüzünde konaklayan canlılar olarak biz de bunu başarabiliriz. Yeryüzünün direnişinden ilham alıp yaşanan kötü şeyleri geçici bir fırtına veya ormanı büyütecek bir yangın olarak görerek daha iyisini yaratabiliriz. Bunun için daha önce defalarca yaptığımız şeyi yeniden yapmalıyız: İş birliği. Ancak karanlık için veya salt kendi çıkarları için iş birliği yapanlardan daha güçlü, daha çoğulcu, daha kucaklayıcı bir iş birliğine ihtiyacımız var. Bu bunun için sorumluluk alacak bireylere… İçimizde bu sorumluluk alma isteğini bulduğumuzda kafamızı kaldırıp doğanın nasıl direndiğine bakabiliriz. Belki hep birlikte asfaltı delen bir çiçek büyütürüz.