Yazar. Ayrıca Medyascope'ta Zeytin Dalı ve Sabun Köpüğü programlarını hazırlayıp sunuyor.

14 Mayıs, çoğu Z kuşağının ilk kez oy kullandığı bir seçimdi. Bu açıdan bakıldığında 14 Mayıs Türkiye’nin genç nüfusla verdiği bir sınav olarak da düşünülebilir. Sandığa gidip oy kullanan insanların katılımı bile başlı başına bir sevinç kaynağı. Öyle ya, en çok, oyumuzla varız! Her ne kadar araya karışan söylentiler ve bunların işaret ettiği “hile” iddiaları başı çekse de katılımın bu kadar yüksek olduğu bir seçimi geride bırakmak, insanı her şeye rağmen umutlandırıyor! Bu umudun temel noktası ise bugün olmasa da, bir gün bir şeylerin gerçekten değişebileceği yönünde. Kişi başına düşen gelirin artması, eğitimde eşitliğin sağlanması, ifade özgürlüğünün hayati kıymetinin yasalarca koruma altına alınması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kalkması (ya da en azından hafiflemesi) ise başı çekiyor. Bu denklemin sağlanabilmesi ise Türkiye’yi, evrensel insan hak ve özgürlükleri bağlamında bambaşka bir bütünlüğe çekebilir. 14 Mayıs seçimleri, hiç kuşku yok, bu eşitliklerin sağlanmamasının bir yansıması anlamına da gelebilir. Z kuşağının, bu sağlamada tam olarak resmin neresinde durduğunu anlamak zor ama anlaşılmaz değil. Zira zemin çok kaygan. Ancak belirttiğim gibi, umut başka bir şey! 

Y kuşağının temsilcilerinden biri olarak, bu umudu içimde diri tutmaya yemin etmiş biriyim. Biz ne dersek diyelim, dünya ve dünyanın ivmelediği bakış açıları hızla değişiyor. Özelikle bu “teknolojik” hıza ayak uydurabilenler yakın geleceğin tarihini şu ya da bu şekilde değiştirecek. Belki tam da bu sayede, sandıklardan oy aşırma, sandık başındakileri satın alma, YSK’yı siyasileştirme çabaları anında su yüzüne çıkacak. Ve dahası… O zamana kadar derin bir soluk alıp sakinliğimizi korumak durumundayız. Bu esnada yapılacak olanlar ise belli: Elimizde neler var onlara bakıp yapabileceğimizin en iyisini hayata geçirmek! 

Yapabileceğimizin en iyisini hayata geçirmek derken, bu sayımızda karşınıza çıkacak bir kitaptan kısaca bahsetmek istiyorum size. Faruk Eczacıbaşı’nın “Daha Yeni Başlıyor” adlı kitabı, gelişmiş teknolojinin bize neler (ve neler neler) sunabileceğini söylerken, aslında bu gezegendeki hikayelerimizin birbirine ne kadar benzediğini de hatırlatıyor. Hele astrofizikçi ve yazar Carl Sagan’dan alıntılayarak verdiği bir bölüm var ki, hepimizin aynı gezegende olduğunu çok ama çok güzel özetliyor. Voyager 1 uzay aracının 14 Şubat 1990 tarihinde altı milyar kilometre uzaklıktan gezegenimizi çektiği bu fotoğrafta görünen o “soluk mavi” nokta için bakın neler söylemiş Carl Sagan: 

“Evrendeki o noktaya tekrar bir bakın. Orası bizim evimiz. Biziz. O noktanın üzerinde bütün sevdikleriniz, bütün tanıdıklarınız, adını duyduklarınız, bugüne kadar yaşamış bütün insanlar var. Bütün sevinçlerimiz, bütün acılarımız, binlerce din, ideoloji, ekonomi yasaları, ne kadar avcı varsa hepsi, bütün kahramanlar kadar korkaklar da, uygarlığı yaratan ve mahveden herkes, bütün krallarla birlikte bütün köylüler, âşık her çift, bütün anneler, babalar, umut dolu çocuklar, kâşifler ve seyyahlar, güzel ahlakı öğretenler, ne kadar çürümüş ve yolsuz siyasetçi varsa hepsi, bütün süperstarlar, bütün yüce liderler, tarihimizdeki bütün azizler ve günahkârlar işte güneş ışığında boşlukta asılı duran şu toz zerresi üzerinde yaşadı.” 

İşte size umut…Genç seçimler ya da  seçimleri gençlikten ve gençten yana olanların, ilk etapta dünyayı böyle görebilmesi umudu. Gerçekten de daha “yeni” başlıyoruz… 

Bu sayımız, biraz bunun umudu, biraz da bizlerin. Benden söylemesi: Yine çok esaslı yazılarımız var! Şimdilik hoşça ve genç kalın, kalalım. 

Yeni sayımızın teması ise  “Haziran’da…” başlığını taşıyor. Üç noktanın devamını tamamen sizin umudunuza, beklentinize ve ruh hâlinize bırakıyoruz. Yazılarınızı 30 Mayıs’a kadar her zamanki adresimize bekliyoruz: info@mikro-scope.com.