Yazar. Ayrıca Medyascope'ta Zeytin Dalı ve Sabun Köpüğü programlarını hazırlayıp sunuyor.

Bu sayı için mekân dedik… 21. yüzyılın mekânları zaman zaman Marquez’in öyküsünde olduğu gibi bir cesedin üzerinden kendini ifade etti, zaman zaman göçün konusu oldu. Buket Arbatlı ve Özlem Akıncı’nın videosunu, eminim ki zevkle izleyeceksiniz. Hafızanın mekânları ve yarattığı bellek için de sözümünüz olduğunu ifade edelim. Zeynep Asutay’ın Pelin Uran ile yaptığı röportajı bu anlamda okumanızı öneririm. Deniz Altunay’ın Çiğdem Kübra İnal ile yaptığı podcast ise bizleri yaşadığımız yayın dünyasının darboğazına taşırken eli kalem tutanların kırılgan mekânını bizlere tekrar sorgulatması anlamında özel bir yere sahip. Yaşama şansımız var mı sorusu ise mekânları aşan bir soru!

O halde sormaya devam edelim: Edward Soja’nın mekânlara dair arayışında işaret ettiği “üçüncü yer” (thirdspace) fikri, yeni bir yüzyılın getirdiği ve geçirdiği karmaşayı ne ölçüde çözebilir? Belki de çözüm yerine uzlaşılabilecek bir alan ve bu alanın yarattığı zaman olarak düşünebileceğimiz üçüncü yer, risk alınması gereken durumları ihtiva ettiği için, içine doğduğu 20. yüzyıl yerine 21. yüzyılda bizlerle olacak! Dünyadaki geçişkenliklere baktığımızda bunun mümkün olabilme şartlarını izleyebilme imkânımız var aslında. Ancak karamsar olma konusunda da sonuna kadar haklıyız. Yaşadığımız gündem otoriterliği, tek sesliliği ve kutuplaşmayı o kadar pompalar bir halde ki çıkış yok gibi görünüyor!

Ancak, pozitif anlamda bir o kadar da kırılmaları yaşadığımız bir zaman diliminden geçiyoruz. Teslim etmek gerekiyor ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Zaten, bu noktada eskiyi aramak, yaşanan yanlışlara göz kırpmaktan başka bir anlam da taşımıyor. Peki beklentimiz ne yönde? Çok açık… Soja’nın altını çizdiği risk anlarının anti kahramanları olarak devam etmek ve her ne kadar burnumuz sürtülmüş olsa da, küllenmiş bedenlerimizle umudu elden bırakmamak…

Edebiyatın ve kültür dinamiklerinin bizlere sürekli anımsattığı bu cılız umut, ışığını karanlığa tuttuğu projeksiyondan ve belki de ışık olmasa da ışığa dair bir gizil gücü içimizde taşımaktan besleniyor. Evet, o gizil güç sığındığımız, başkaldırdığımız, evimiz ve evimiz olmayan, yaşam ve yaşantı ötesini işaret eden kendi küllerinden doğmuş bir dirim. Tüm paradoksları içeren ve soğuran o yer, o saydam köprü, bizle ya da bizsiz, üçüncü yerin “isabetli” rastlantısallığını ve hakikatin ruhumuzla kurduğu “pamuk ipliği” bağın da kavşağı oluyor. Mekânımız orası işte.  Hayal ve gerçeğin sürekli yer değiştirdiği, somutla soyutun farklılaşan çehreleriyle bizlere göz kırptığı o yer.

Bu yüzden bu sayıya konu ve konuk olan mekân, bizlere yakın geleceğe dair de işaretler bırakıyor. Orada bulduğumuz zaman ise gelecek sayımızın konusu. Zaman temamız için yazılarınızı 25 Eylül’e kadar bekliyoruz: info@mikro-scope.com