Piyanist. Türkiye’deki lisans eğitiminden sonra İngiltere ve Fransa’da lisansüstü eğitimlerini tamamladı. Birçok yarışmada derecesi olan sanatçının, üç albüm çalışması bulunmakta ve ulusal/uluslararası birçok festivalde hem solo hem de dünyaca ünlü müzisyenler ile paylaştığı oda müziği konserleri devam etmektedir. Doktor öğretim üyesi olarak MSGSÜ’de piyano ve oda müziği dallarında eğitim veren sanatçının, günlük yaşama dair gözlemlerini esprili bir dille kaleme aldığı yazıları bulunmaktadır.

Günümüzde ve özellikle ülkemizde birçok dizi ya da film, tek bir malum kişinin bizzat kendi vakalarından derlediği “gerçek hayattan uyarlanmış” hikâyelerden senaryoya aktarılıyor. Pek moda bu aralar. Psikolojisi bozuk karakterlerimiz, her akşam başka kanalda konuları içselleştirip dizlerimizi dövmemize sebep oluyor. Gel gelelim, hepimizin başından film karelerini aratmayan olaylar da geçmiyor değil, hatta psikolojiyi bozup başka bir diziye “spin-off” yaratacak boyutta bunlar.

Baba: “İris, kızım, bizim internet çok geldi, neden?”

İris: “Babacım, kotayı aştınız herhâlde. Limitliye mi çevirdiniz siz?”

Baba: “Evet, çevirdik ama yardımcı kızımız dizi seyretti hep, ondan mı?”

İris: “E, olabilir. Limitli olunca da daha fazla gelmiş hâliyle…”

Anne: “Facebook da kesik! Ben giremiyorum bu Allah’ın cezası telefondan!!!”

İris: “O kesilmez, anne. Su mu bu? Sen yapamamışsındır.  Zuckerberg seni tanısa keşke, mavisi solar adamın!”

Baba: “Biz şimdi Google’a mı bağlanacağız? O mu kesik?”

İris: “Ona bağlanmıyorsunuz ki! O sayfada arama yapacaksınız, kesik değil yani. Kesilirse internet kesilir. Kesilmez ya, o da otomatikte zaten.”

Baba: “Ne arayacağız biz orada?”

İris: “Merak ettiğiniz şeyleri. Google’daki o satıra merak ettiğini yazıyorsun, çıkıyor.”

Anne: “İris, Facebook da sadece İngilizce izin veriyor yazmama. Sana o yüzden öyle yazdım ben, bak!”

İris: “Nasıl ya?!? Anne, sen nerelere basıyorsun o telefonda acaba?”

Baba: “Pesen, aldığın kaçıncı telefon bu? Bu da mı olmuyor?”

Anne: “Ay, üf, benden dolayı değil, bunlar bozuk! Modemi bozuk telefonun!!!”

İris: “Anne!?! Modem nedir, bir söylesene Allah aşkına sen bana?”

Baba: “Kullanamıyor kızım bu düğmesiz telefonları.”

Anne: “Görüntülü aramak için sizi Messenger’dan mı arayacağım?”

İris: “Hayır, anne. WhatsApp’tan arayacaksın. Senin bu konudan konuya atlama hızın, internette yok valla!”

Baba: “Ben bu tuşluyla rahatım. Bak, ne güzel, bu benim işimi görüyor. Bir de İris, şu mesajlara baksana. Dolmuş bu, silsene.”

İris: “Sen duymuyorsun ki zaten arayanı baba, o yüzden iyi tabii. Boş ver akıllı telefonu. Babacım, seksen mesaj var burada. Hiç mi bakmadın bunlara sen?”

Anne: “İriiis, arayayım mı seni şimdi denemek için? Bak bakayım, nereye basacağım şimdi?

İris: “Ara, tamam. Annecim, kamera resmine bassana!”

Anne: “Haaaaa, dur. Ay, şaşırdım.”

İris: “Annecim, kamerayla arayıp kulağına götürme ama! Östaki boruna kadar gördüm. Karşıdan tut şunu.”

Anne: “Hah, oldu şimdi. Görüyorsun, değil mi? Numan, gel bak, İris…”

İris: “Uzaklaştır azıcık. Bolu Tüneli gibi, bu ne? Burun deliklerine sokma, annecim. Uzaklaştır azıcık, hah! Birazdan kapat, ben arayayım sizi tekrar……. Aferin anne, helal canım, oldu bak! Babaaaaa!! Babaaaaaa!”

Anne: “Numan, bak kız sana sesleniyor.”

Bu arada anne ve baba; gözlerine ışık tutulmuş tavşanlar gibi sabit, gülümseyerek öylece bakarlar.

İris: “Babacım, fotoğraf değil bu, donup kalma. Anne, sen de sabit tut şu telefonu, midem bulandı.”

Anne: “Tamam canım, oldu. Hadi kızım, öpüyoruz seni. Bak Fanti, gel Şaşko (Evde ne kadar kedi köpek varsa çağırırlar). Öpüyorum, canım kızım…”

İris: “Gelin öpün, canlarım… Anne, kırmızıya bas kapatmak için. Yukarı kaydırma ama parmağını, o açmak için. Bas kırmızıya. Kırmızı! Kırmızı! Kırmızı! ANNECİM, KIRMIZI!!!”

Anne: “Hay canına senin, olmuyor! Bunun modemi mi bozuk ne?!?”