Başak İdil Özen

Çağrı

idyll. ada insanı. piyano çalar, öğretir. müzik üzerine düşünür, yazar. başta sanat olmakla birlikte, insanın kendini ve yaşamı anlamlandırma serüveninin peşindeki tüm disiplinler ilgisini çeker.

 

Sessiz bir çığlık var kulaklarımda

İşitilmiyor, her yeri saran bir heyula.

Yalnızlığımda, oyalanmayı bıraktığım her gece tutuyor elimden

Çekiyor beni karanlığa…

Ses: “Sıfır nokrasında değilsin. İlerlemiş de sayılmazsın. Bir çeşit araf musallat olan!”

Idyll: “Eskiden kelimelerle ifade edebileceğime inanırdım. İnancımı kaybettim sonra. Sebep neydi bilmiyorum, ben büyümek diyorum buna!”

Eskiden acı çektiğimi, acı ile doğduğumu, acıya yatkın olduğunu düşünürdüm.

Eksikliğin ve yalnızlığın hissettirdiği yoğun acıydı. Ahkâm kestirir, duygusallığa yenik düşürürdü. Hissizleşmek diyemem ama soyut bir hale büründü zamanla acı; tanımsız ve nedensiz salt bir varoluş…

Yaşamdan geçip gidişimiz…çok da değişmeden, pek de anlamlandırmadan… 

Bilginin kifayetsizliğini anlamak; 

Benim sessiz çığlığım.

Boşluktayız!

Duramıyoruz, gidemiyoruz!

Çoğul bir yalnızlıkta karanlığa sürükleniyoruz.

İşte kelimeler!

Anlatmıyor, anlatamıyor.

Kulak kesildiğim ender gecelerden birinde 

Karanlığa sürüklenmeden istekle adımlıyorum çığlığımın yolunu.

İşte kelimeler!

Kelimeler daima işitilmeyi arzular.

Sessiz çığlığım benden uzaklara, başkalarına ulaşmak ister.

İşte kelimeler!

Ait olduğum, var olduğum sürece orada olacak olan heyulanın acziyetine düşmüş sözcükler!

Dokunabileceğimi sandığım kadar yakın, asla ulaşamayacağımı idrak ettiğim oranda kederli.

Burada ve hiç var olamamış… bize, eksikliklerimize dair bir aidiyet

Sessiz çığlıklarımız.