Lisansını ODTÜ Mimarlık Bölümü’nde tamamlayıp ilk beş yıl meslek pratiğine Toronto’da devam etti. Ardından İTÜ Mimarlık Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladı. Doğan Egmont, DEX, İthaki, İş Kültür, YEM gibi yayınevleri için kitap çevirileri yaptı. Pera Sinema sitesinde, Arka Kapak, Varlık, Atlas, Magma, B+ dergilerinde öykü ve yazıları yayımlandı. TRT’nin “Eksik Parça” belgeselinin metin yazarlığı ve sunumunu üstlendi. 2021’de Konak Belediyesi’nin düzenlediği öykü yarışmasında üçüncülük, 2022’de düzenlenen Tomris Uyar Öykü Yarışması’nda birincilik ödülünü aldı. Dergilerde yazmaya devam etmekte, yazı atölyeleri düzenlemekte ve mimarlık fakültelerinde ders vermektedir. Dünya Sakin Bir Yermiş isimli ilk öykü kitabı 2023 yılında Ayrıkotu Yayınları’ndan çıkmıştır.

Ne zaman canım sıkkın olsa Yıldız sana bir kahve yapayım derdi. Aynı yerde çalışıyorduk. Sabah ofise girer girmez birbirimizin yüzüne bakar, nasıl olduğumuzu anlamaya çalışırdık. Büyük bir şehirde, koca koca binaların ve fazla mesailerin arasında kaybolmamaya çalışan, birbirini kollayan iki kişiydik. Yıldız, kahvenin ardından falıma bakardı; her nasılsa üç vakte kadar hep güzel bir şeyler beni beklerdi. Öğle molasından sonra şehrin kış manzarasına karşı yan yana çay içerdik. Ona çay içmek denilemezdi, başka bir şeydi adı. Şairin dediği gibi bulunduğumuz yere hemen kokulu bir ağaç dikilirdi, oracığa korunaklı bir alan açılırdı, ısınırdık.

Çocukken anneannemle köyde kaldığımda kadınlar üç beş ayda bir, sabahın kör vaktinde sahura kalkar gibi ekmek yapmak için uyanırlardı. Ben de kalkacağım diye tuttururdum. Uykulu gözlerle akşamdan hazırlanan hamurun yoğurulmasını, açılmasını, sacda pişirilmesini, kadınlar arasındaki sessiz işbölümünü izlerdim. Yavaş yavaş gün ağarırken ekmekler üst üste dizilirdi. Ateşin közünde çay demlenir, ekmeklerden sonra yapılan sıkma ve böreklerle kahvaltı edilirdi. O kadınların, ocakta yanan ateşin ve güzel kokuların huzurunda kendimi öyle güvenli bir kovukta hissederdim ki… Orada kimse üşümez, kimse aç ve çaresiz kalmazdı.

Babette’in Şöleni filminde köy ahalisi kocaman bir sofra etrafında buluşur, karınlarını doyurur ve usul usul bir değişime tanık olur. Genellikle küçümsenen, çoğunlukla kadınlara has, dayanışma içeren bu ritüellerin önemini sonradan anladım. Babette’in Şöleni filminde köy ahalisini kocaman bir sofra etrafında toplayan ve onları usul usul değiştiren Babette’den, II. Dünya Savaşı’nda bir toplama kampında tarifler toplayan Mina Patcher’a kadar bazı kadınların katılığın, gaddarlığın içine üfledikleri nefes, verdikleri ilham bana umut oldu.

Terezin Toplama Kampı’nda Mina Patcher isimli bir yaşlı kadının girişimiyle açlık çeken mahkûmlar sofrada buluştukları zamanları yad ederek bir daha hiç yiyemeyecekleri yemeklerin tariflerini anlatırlardı birbirlerine. Zalimliğe karşı insan olmayı hatırlamanın en dokunaklı yollarından biridir bu. Aynı zamanda o yemekleri hayal ederek toplumsal bir hafıza oluştururlar, benliklerini hatırlarlar. O kampta hayatı son bulan Patcher’ın derlediği tarifler, bir biçimde kurtulmayı başaran kızı Anne Georget’e ulaşır. Hafızanın Mutfağı ismiyle bütün elyazılarını içeren bir kitap olarak basılır ve Hayali Ziyafetler belgesel filmine ilham olur.

Son birkaç yıldır Gazze’de yerlerinden, yemeklerinden edilen pek çok Filistinli, sosyal medyada “savaş tarifleri” adı altında yaptıkları yemekleri paylaşır. Tariflerde çoğu malzeme yoktur, mutfaklar haraptır, yemekler çoğu zaman iptidai yöntemlerle yapılır. Fakat bu paylaşımlar, yokluğu vurgulamaktan ziyade yaşama azmini ortaya koyar ve kolektif bir deneyime tanıklık eder. Kimi tariflerin içeriği değişir, kimi yemeklerin ismi… Bu tarifler ayakta kalmaya tanıklık eden eylemlere dönüşür.

Ekmek yapan kadınlar, açlık halinde bile birbirleriyle tarif paylaşanlar, işgal altında yaptıkları yemeğin videosunu çekenler o sırada sadece yemekle ilgili bir şey yapmıyorlar. Tüm ahvale karşı güzel bir alışkanlığı sürdürerek yaşamakta inat ediyorlar. “Ey hayat, bak buradayız, bir aradayız” deyip yıldırımları savuşturuyorlar. O yüzden bana göre “çay demleyelim mi” demek bile “tut ucundan, dünyayı biraz değiştirelim” demek. Uykumuz mu kaçacak? Kaçsın. Bir aradayken, dünyayı değiştirecekken yeşil bir ağaç altında uykusuz kalmışız çok mu?