Sabah kahvaltısına bana gel Nermin! diye seslendi komşum. Geç kalma! diye de, sıkı sıkıya tembihledi. Oysa ne çok yapılacak iş var. Herkes, her şeyini bir yerlere atarak çıkıyor evden. Annesinin sesini duyar gibi oldu Nermin. Nermin! Nermin! Diye bağıran o buyurgan ses. Çabuk ol, her şey mum gibi olacak, oklavayla düzelt divanların üzerini, mum gibi olsunlar! Yatağın köşesine oturdu, yeniyetmeliğine dönüverdi bir anda. En sevdiği beli lastikli, önden düğmeli mavi elbisesine dokundu, ilk kez giydiği günü hatırladı, aynada uzun uzun kendini seyretti. Simsiyah saçlarını bir o yana, bir bu yana attı. Beyaz ayakkabılarını geçirdi küçücük ayaklarına; uçtu, uçtu mavi elbisesiyle, karıştı bulutların arasına… Hadi Nermin çay acıyacak! diyen sesiyle irkildi komşusunun. Oysa o masmavi bulutların arasından masmavi iki göz ona bakıyordu birkaç saniye önce, tam uzatacaktı ellerini… Kız Hasibe, içine ettin hayallerimin yine diye söylendi. Yere atılan eşyaları hızla toparlamaya koyuldu. Bir türkü tutturdu. Mavi, mavi, masmavi, gözleri boncuk mavi… Aklına Hülya Avşar düştü. Onun gibiydi gözleri, masmavi uçsuz bucaksız denizler misali. Bak, bak, saatlerce otur karşısında, hayallere dal, o maviliklerin arasında kaybol. Göğsünün sızladığını hissetti, bir anda ılık ılık bir şeyler akıverdi içine, o mavi gözleri hatırlayınca. O masmavi gözler, neler bırakıp gitti ardında. Uçsuz, bucaksız fırtınalara yakalanan gemiler misali, bir o yana, bir bu yana savruldu. En son yazdığı mektubu, bir kere daha okudu, ezberden. Gittiğin, bıraktığın her şey darmadağın oldu. Benim, senin için, bizim için, hazırladığım her şey çeyiz sandığımın içinden; tek tek dışarıya atıldı Beni bırakıp gittiğin o ıssız denizlerdeki gemiler gibi çaresiz, yapayalnız kaldım. Sesimi duyan yok, son çığlığım da tükenmek üzere. Neredesin? Neden geri gelmedin? Neden, bir ses vermedin sevdiğine? Yıldızlı gecelerde gökyüzüne bakıp kayan yıldızlara bakarak dilekler tuttum ama nafile… Sabahın ilk ışığıyla dualar ettim, bugün geleceğin gündür diye olmadı. Hiçbir şey seni geri getirmedi. Küçük kasabamızın çarşısında dolaşırken, fısıltılar yan yana dizilip kulağıma geliverdiler. O yok artık, mavi denizlere giden; mavi gözlü adam, mavi gözlü, sarışın kızla çekilmiş fotoğrafını göndermiş ailesine. Mavi elbisesini son defa giyip mavi gökyüzüne bakarak saçlarını sağa sola savururken, aynada kendini seyretti. Mavi elbisesinin elinde son kalan parçası ve darmadağınık saçlarıyla ”Bırak toplama dağınık kalsın, ne kadar toplasan da, sakla sözlerini, gizle kalbine, her şey sende kalsın, kapat gözlerini bakma maviliklere, bırak acıları dağınık kalsın, toplama artık kırgınlıklarını, iç sızılarını…

Geldim kız Hasibe! Koy en demlisinden, tavşankanı çayımı…