Çocuğum. Yeşil halının üzerinde oturup, dizlerim uyuşana dek elimdeki albüm yapraklarını çeviriyorum. Sayfaların her birine, ayrı ayrı yapıştırılmış dikdörtgenlerdeki sayısız yüze bakıyorum. Hepsine gösterdiğim özen aynı. İki karton arasına yapıştırılmış, beyaz örtülü masalarda verilen pozları da; özel bir gün sebebiyle çekilmiş, süslü, kalabalık, akraba pozlarını da es geçmiyorum. Gün gelir, birini unuturum, hatırlayamam diye, düzenli olarak yapıyorum bunu. İki oyun arasında ya da bir gün gezmesi öncesinde… Fark etmiyor. İzin filan almadan, kapalı salonun anahtarını sessizce çevirip açıyorum. Günlerce misafirlerin gelmesini bekleyen, düzenli, dantelli, kristalli odaya girip kapıyı ardımdan kapatıyorum.
İçinde ne olduğunu iyi bildiğim çekmeceyi açıp önüne oturuyorum. Sonra gelsin albüm… ve arasından taşan fotoğraflar… Defalarca bakıyorum hepsine. Azıcık dizlerim uyuşursa, popomu sağdan sola şöyle bir kaydırıp öteki sayfaya geçiyorum.
Erkekler ne çok fotoğraf çektirmiş. Fotoğrafların çoğunda tek tanıdığım dedem. Yanındaki takım elbiseli adamlara, ellerindeki sigaralara, farklı ama aynı zamanda birbirine benzeyen bıyıklarına bakmak hoşuma gidiyor.
Sayfalar bitmeden, albümün arasından başka başka yüzler dökülüyor halının üzerine. Düzenli oda dağılıyor. Anneannem pat diye içeri girse; “Çabuk topla onları!” deyip ayağından çıkardığı terlikle sopanın gelişini işaret etse! Ama gelmiyor.
Derin bir nefes alıyorum…
Çocuk değilim. 46 yaşındayım. Bir haber, evimize yıldırım gibi düşüyor: Anneannem Alzheimer! Yemek yerken ağzını açmayı kabul etmiyor. Albümde, İspanyol paça pantolonla pozlarına rastladığım genç annem, anneannemin hastalığını kabul etmiyor.
Ben de, elimde tuttuğum bu fotoğrafın siyah beyaz olmasını kabul etmiyorum. Benim gördüğüm, rengârenk, capcanlı, şıkır şıkır. Hatta beş yıldızlı. Dedem hayatta. Akşam, işten eli kolu dolu dönmüş; hep yaptığı gibi. Anneannem, geçen gün nerede olduğunu sorduğu çiçekli elbisesini giymiş. İkisi birlikte siyah, parlak otomobillerine binip bir davete gitmişler.
Vakit epey geç olmuş. Uyku gözümde. Kulağım kapıda. Birazdan, kuş cıvıltıları eşliğinde onların gelişlerini haber verecek bana evin zili.