Prof. Dr. Aslı Tunç, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya bölümü öğretim üyesidir. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda iletişim lisansı ve Anadolu Üniversitesi’nde sinema-televizyon yüksek lisansından sonra iletişim alanındaki doktorasını 2000 yılında Philadelphia’daki Temple Üniversitesi’nden aldı. Bir yıl boyunca Amerika’daki aynı üniversitede iletişim kuramları ve küresel iletişim üzerine dersler veren Tunç, çalışmalarını 2001 Eylül’ünde Türkiye’ye döndükten sonra medya ve demokrasi, dijital aktivizm, sosyal medya ve toplumsal cinsiyet konuları üzerine yoğunlaştırdı. Mart-Eylül 2020’de Güney Florida Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. 2020 Ağustos -2024 Mart tarihleri arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Rektör Yardımcısı olarak çalıştı. Tunç’un İngilizce ve Türkçe akademik makaleleri, kitap bölümleri ve uluslararası raporları bulunuyor.

İrlanda… Sayısız ozanın, oyun yazarının ve romancının doğduğu o büyülü ülke. Özellikle de Dublin. Bu kentle hayatları kesişen, burada eğitim almış, yaşamış, edebi yaratıcılığını keskinleştirmiş sayısız isim akla gelir hemen. Jonathan Swift, George Bernard Shaw, Oscar Wilde, Lady Gregory, W.B. Yeats, Samuel Beckett ve tabii James Joyce. İrlandalıların son iki yüz yıldır entelektüel dünyaya kazandırdıkları sayısız isimden sadece birkaçı bunlar. Peki ya daha genç kuşak? Mesela 1990’lar ve sonrasında doğanlar için bu coğrafya dünya edebiyatına hangi ismi sunuyor derseniz size tereddütsüz Sally Rooney cevabı veririm. Rooney, 1991 Dublin doğumlu. Kısa yaşamına baş döndürücü bir edebi başarı ve şöhret sığdırdı. 2017 yılındaki ilk romanı Arkadaşlarla Sohbetler (Conversations with Friends), hemen onu izleyen yıl ikinci romanı Normal İnsanlar (Normal People) özellikle Y Kuşağı olarak tanımlanan 1990’lı yıllarda doğan kuşağın edebi sözcüsü oluverdi. Rooney’nin merakla beklenen son romanı Güzel Dünya, Neredesin? (Beautiful World, Where Are You) 2021’de yayımlandı ve yakın zamanda da Emrah Serdan’ın çevrisiyle Can Yayınları’ndan çıktı.

Bir solukta okunan bir roman bu. Muzip, zekice yazılmış, minimalist bir anlatı. Ağızda Raymond Carver öykülerinin tadını bırakan bir tarafı var. Güzel Dünya, Neredesin? dört karakter üzerine kurulu. Çok yakın arkadaş olan iki kadın ve yeni romantik ilişkiye girdikleri iki genç erkek. Alice Kelleher 29 yaşındayken çok hızla şöhret olmuş İrlandalı bir romancı. Şu anda 30’lu yaşlarının başında. Bu noktada Rooney’nin Alice üzerinden kendi yaşamından kesitleri yazdığını anlamak zor değil. Alice, New York’ta depresyonun eşiğine geldikten sonra kendine Dublin’in eteklerinde terk edilmiş devasa bir ev kiralamıştır. Roman, genç kuşak için çok tanıdık bir sahneyle başlar. Alice bir barda oturmuş Tinder uygulamasında bulduğu Felix Brady adlı birini beklemektedir. İlk buluşma diyaloglarının ardından Alice, Felix’i kaldığı hangar gibi bir eve götürür. Felix, az konuşan, sıkı içen ve depoda işçilik yapan biridir. Alice’e ne tür şeyler yazdığını sorar. Alice’in yalan söylediğinden kuşkulandığı açıktır. Felix, “Bu işten para kazanıyorsun o zaman” der. Alice, net bir şekilde “Evet kazanıyorum” der. Aslında flörtleşme diyaloglarına sızan bu ton daha sonraki sayfalarda romanın ana temalarını belirleyecektir: sınıfsal ayrım, toplumsal cinsiyet ve güç ilişkileri.

Alice bu ilk karşılaşmasını en iyi arkadaşı Eileen Lydon’a uzun bir e-posta ile anlatır. Romanın içinde yedirilmiş bu yazışmalarda nelerden bahsedilmez ki? Orta sınıf beyaz kuşağın tüm modern kaygıları. Ekolojik, ekonomik, etik ve duygusal olarak dünyanın anlamını bulma çabaları. Arada bolca dedikodu, aşk, romantizm sırları. Bu mesajlar bazen öyle eğlendiricidir ki… Bronz Çağı hakkında dertlenmelerden güzellik anlayışının değişimine, kapitalizm eleştirisinden radikal sağını yükselişine kadar pek çok sohbet okuruz.

Alice’in öyküsü tamamen Eileen ile iç içe örülü ilerler. Eileen son derece entelektüel olmasına karşın çok düşük bir maaşla bir edebiyat dergisinde editör yardımcılığı yapmaktadır. Günlerini noktalama işaretlerini düzeltmekle geçirmekte ve yeni ayrıldığı sevgilisinin aşk yaralarını çocukluk arkadaşı, milletvekili yardımcısı Simon Costigan’ın varlığı ile sarmaktadır.

Rooney’nin roman karakterleri aslında derinlikli, kusurlu, kendine güvensiz, kimi zaman insani yakınlaşmadan ürken kişiler. Rooney romanlarında tek değişmeyen şey ise kadınların daima ortamdaki en zeki, ilginç ve lafı gediğine oturtan karakterler olması.

Klasik anlamda konusu olmayan bir roman bu. Özenle ve özellikle anlatı akışkanlığı sağlanmış, minimalist bir anlayışla kurgulanmış ama mizahı da elden bırakmayan başarılı bir Rooney yapıtı. Yazar, röportajlarında kendini Marksist olarak tanımlasa da güç dinamikleri genel olarak erkek-kadın, dost-sevgili, varlıklı-işçi sınıfı arasında. Emek ise genelde arkadaşlığın ve ilişkilerin yeşermesinde önemli bir itici güç. Roman, başlığını Friedrich Schiller’in şiirinden ve temalarını 18. yüzyıl felsefi tonlarından alsa da bu, çağdaş, sesi ve kurgusu taptaze bir anlatı. Brexit’li, Netflix’li, Tinder’lı bir arkaplanda cinselliğin açıkça yaşandığı ve dramatik ayrılıklarla dolu bir dünyanın sesine kendini kaptırmak isteyenlere…