Meraklı bir gezgin ve sıkı bir işkadını. Her ne kadar makine sektöründe dirsek çürütse de kültürel çeşitliliğe ve zenginliğe hayran. Akıcı İspanyolcasıyla Latin kültürüne de sevdalı.

Geçtiğimiz günlerde bir iş gezisi amacıyla rotam Güney Amerika ülkelerine çevrildi. En çok zaman geçirdiğim ülkeler Arjantin, Peru ve Panama oldu. 10- 26 Haziran 2022 tarihleri arasında gerçekleştirdiğim seyahatimden sizlerle birkaç izlenim paylaşmak isterim ve bu ülkelerin Türkiye’ye oldukça uzak ülkeler olmasına rağmen bir o kadar da bize yakın coğrafyalar olduklarını ilk etapta dile getirebilirim.

Bu coğrafyaların kültür – yaşam biçimleri bizimkilerle neredeyse aynı. Konuşulan dil dışında hemen hemen hiçbir şekilde yabancılık hissetmiyorsunuz. Sokak lezzetlerinden tutun da günlük hayattakine kadar. Örneğin futbol sevdaları için, maç çıkışlarında bizdeki kokoreçe benzer tüketilen domuz sosislisi…

Aile üyelerinin her haftasonu mutlaka bir araya gelerek yemek yemesi,barbeküler, kalabalıklar halinde yaşamaları…

 

 

Diziler

Güney Amerika seyahatimde dikkati çeken en önemli izlenimlerimden biri de bize duydukları sempati. Sokakta yürürken sizin Türk olduğunuzu anlayınca bir anda size laf atıp sarılabiliyorlar. Bu sempatide en büyük etken pek tabii ki Türk dizileri. Primetime’da üç Türk dizi aynı anda yayınlanıyor ve tekrarları da yine seyirciler tarafından aynı oranda izleniyor.

Şu anda Güney Amerika ülkelerinden özellikle Şili, Arjantin, Kolombiya Türkiye’ye geziler düzenleniyor. Tur acentelerinin Türkiye gezisinin ilk rotası pek tabii ki İstanbul’un tarihi yerleri ve  Türk dizilerinin çekildiği yalı ve köşkler… Bu ülkelerin turistlerinin merakla görmek istedikleri yerler buralar işte! Aynı tura dört günlük Kapadokya gezisi de ekleniyor ve böylece 15 günlük komple bir Türkiye turu satın alıyorlar. THY’nin direkt uçuş seferleri sunması ve gönüllü turizm elçiliği yapması da alkışlanacak bir ayrıcalık.

Uçaklar özellikle yaz ve bahar aylarında dolu, önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Lakin Türkiye hayranı Güney Amerika turistleri gruplar halinde akın akın ülkemizi ziyaret ediyorlar.

 

 Arjantin, Peru ve Panama

Arjantin’de yaşanan ekonomik dengesizliğe ve enflasyonun yüksek olmasına rağmen halkın fakir olduğunu asla söyleyemem. Tarım ve hayvancılık gelişmiş, kendi kendine yetebilen, dışardan gıda konusunda ithalatı ksııtlayıcı her tür önlemin alındığı, zorlayıcı yasaların yürürlükte olduğu, yerli malın değerli tutulduğu bir ülke Arjantin. Öte yandan pandeminin olumsuz etkilerinin en çok yaşandığı ülkelerin başında yer alıyor. Eğitim sisteminde yaşanan aksaklıklar, okulların pandemi boyunca uzaktan eğitime uygun bir altyapının sağlanamamasından dolayı öğrencilerin bir yıl boyunca eğitim görememeleri, ticari ilişkilerin durması sebebiyle son dönemde oldukça sıkıntılı bir süreç geçiriyorlar. Ancak bu durum onların kültürel hayatını ve bu hayata yaptıkları yatırımları engellemiyor. Arjantin Opera Binası’nın Ateneo Kitap Evi’ne dönüştürülemesi tam da buna işaret ediyor.  Boca Mahallesi, geçtiğimiz yüzyılda denizcilerin fuhuş için uğrak yeri olan yoksul bir mahalle iken, günümüzde rengarenk badanalı görünümleriyle turistik, güvenli ve merak uyandıran kültürel bir mekana dönüşmüş. Elbette tangosuz bir Arjantin de düşünülemez…

Peru ise bu ülkeler arasında herdaim orta yaşam kalitesiyle zar zor ayakta durmaya çalışan bir coğrafya. Başkent Lima’nın Pasifik Okyanusu’nun göbeğinde olmasına rağmen ülkenin yeteri kadar tanıtılamamış olması da bu ülkenin tanınmasını zorlaştırıyor. Lima’da sokaklarda dikkati çeken unsurların başında ise halkın sokak sanatlarına verdikleri önem ve değer. Tanınmayan ressamların resimleri parklarda sergileniyor. Halk parklarda yaşıyor.

Haftanın belli günlerinde sokaklarda hükümet karşıtı protestolar düzenleniyor. Güvenlik güçleri, polisler şiddet amaçlı olmayan güvenliği ihlal etmeyen bu protestolara izin veriyor.

Peru yemekleri ayrıca dünya mutfağı kategorisinde öne çıkıyor. Böylesi yoksun ve yoksul  bir ülkede Michelin yıldızlı restaurantlar bulunuyor ve bu restoranlara 3-4 ay öncesinde rezervasyon yapılması gerekiyor. Gecekondu mahalleleri arasından çıkan dünya şeflerine dikkat!

Panama içinde söyleyebileceğim en önemli husus ise Panama Kanalı’nın bu ülkenin yegane gelir kaynağı olması. Öyleki Pasifik ile Atlantik Okyanusu’nu birleştiren bu kanal tüm gemilerin zorunlu geçiş noktası. Bu sayede ülke için ciddi bir ekonomi sağlamakta. Doğrusu Panama’nın kanalı dışında kaydedeğer bir özelliği yok. En azından bana öyle geldi. Çünkü şehir merkezinin ortasında bir bölge tamamen yoksul diğer bölge ise aşırı zenginler ve gökdelere ait bir yaşam şekli bulunuyor. Gurur duydukları husus Panama’nın Baby Miami olarak adlandırılması. Bu tabiri kullanmalarının nedeni gökdelenlerini Miami’deki gibi dev gökdelenlere benzetiyor oluşları. Ancak şu bir gerçek ki Amerika’daki sosyal entegrasyonun Panama ile kıyaslanması mümkün değil. İki sınıf arasında bir Panama Kanalı daha geçecek boyutta…