Yazar. Ayrıca Medyascope'ta Zeytin Dalı ve Sabun Köpüğü programlarını hazırlayıp sunuyor.

“Ben Sevmeyi Seçtim”

51. İstanbul Müzik Festivali kapsamında 6 Haziran Salı gecesi Atatürk Kültür Merkezi Tiyatro Salonu’nda biz dinleyenleri, dışarıdaki dünyadan bambaşka bir geceye davet eden bir konser vardı. Ülkemizin en önde gelen müzisyenlerinin “Yıldızlarla Bir Anma Akşamı” başlığı altında, Vivaldi’den Bach’a uzanan bir müzik yelpazesinde bizleri çıkardıkları eşsiz yolculuk, ülkemizin başka eşiklerdeki ritmini duymamıza olanak sağladı ve konserden ayrılırken “başka” dünyaların mümkün olabileceğini bir kez daha düşündük. Eczacıbaşı Topluluğu ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın kurucusu Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın aramızdan ayrılışının otuzuncu yılında, Müzik Yıldızları Oda Orkestrası’nın verdiği bir konserdi bu. Vakfın, olağanüstü yeteneklere sahip çıkma misyonuyla geçmişte desteklediği bu sanatçılarımızı izlerken hem gurur duyduk hem de “gençliğe” sahip çıkmanın yansımalarını ve nasıl bir geleceğe evrildiğini / evrileceğini gördük.

Konser sonrası AKM’nin tam karşısındaki camiye bakarak ulaştığım metro durağı ve sonrasında yer altında yaptığım yolculuk esnasında bunları düşünüp durdum. Elbette bir de İris Şentürker’i. Bu konserdeki yıldızlardan ve kıymetlimiz Gülsin Onay’dan bir parça daha farklı olmasının nedeni, kendisini çocukluğundan beri tanıyor olmamdı. Bu yüzden bu konseri, biraz da başka bir rüzgârla dinledim. Sevgili Pesen Şentürker’in (onun eşsiz annesi, benim eşsiz İngilizce hocam) sesiyle birlikte. Konserden hemen sonra onu aradım. “Mikroscope için kısa bir söyleşiye ne dersin?” soruma, içtenlikle “Varım,” dedi. Çok yaşa sen, İris!

Bu kısa söyleşi işte böyle kotarıldı…

 

Sevgili İris, tanınmış bir piyanistimizsin. Bu yolculuk nasıl başladı? Nerelerde zorlandın? Neresi en zoruydu? Neresi çok ama çok kolaydı?

Öncelikle bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim. Siz de benim için çok değerlisiniz ve hep öyle olacak.

Bu yolculuk için ilk olarak şunu söyleyebilirim: Bu kolay bir yol değil. Müzik hayatıma annemin yönlendirmesiyle beş yaşımda başladım. On bir yaşıma geldiğimde müzisyen olmaya kendim karar verdim, hatta annem bunun çok önemli bir karar olduğunu söyleyip bana bir kağıt imzalattı, ileride vazgeçersem kimseyi sorumlu tutmamam için. Profesyonel şekilde müzisyen olmaya karar verdiğinizde bu yolun ne kadar uzun bir yol olduğunu ve büyük bir irade, istek, çalışma azmi, aşk ve tutkunun hayatınız boyunca ihtiyacınız olacak en büyük motivasyonunuz olacağını kimse size söylemiyor ama bunu siz kendiniz öğreniyorsunuz. “Neresi en zor?” derseniz, vazgeçmeden azimle çalışmak. Ben bunu yokuş yukarı araba kullanmaya benzetiyorum. Ayağınızı gazdan çektiğiniz an geri kayarsınız. Arada elbette duraklama zamanlarınız olacak ama bu sizi yıldırmadan birikim yapacağınız anlar olarak düşünülmeli. Belki çoğu insan bu meslekte sadece yeteneğin en önemli faktör olduğunu düşünüyor ama zeka, çalışma disiplini ve azim, yeteneğin yanında yoksa devam etmek zor. Meslekte sizin yolunuzu biraz olsun kolaylaştıracak şey, doğru öğretmendir. İyi yönlendirebilen, öğreten, bilgisini ve öğrencisini kendine saklamayan, kendini hep geliştiren, dürüstçe eksisini ve artısını öğrenciyle paylaşan… Sistemimizde ne yazık ki motivasyon hep öğretmenden bekleniyor ama motivasyon içten gelen bir olgu. Öğrenciler kendi kendilerini nasıl motive edeceklerini öğrenirlerse, ki bunu öğretmen de aşılayabilir, aile de, bu uzun meslek hayatında daha mutlu ve umutlu çalışırlar.

Müziğin hayatını kurtardığı anlar, dönemler, kesitler nelerdir?

“Her zaman,” diyebilirim. Ben yaşamayı çok seviyorum. Gülmeyi, sevmeyi, doğayı, hayvanları, ağaçları, insanları… Müziği bunlardan ayrı düşünemiyorum çünkü o benim hayatım. İşimi tutkuyla yapıyorum, tutkuyla bağlıyım. Büyük bir konser salonunda da, küçücük bir odada da aynı heyecan ve aşkla çalıyorum. Her günüm, yazılmış dünya şaheserleri ile geçiyor. Hayatımda çok zor dönemler oldu: kanser, yanlış kararlar, kayıplar… Hepsinde de en büyük kurtarıcım müzik oldu. Daha da çok sarıldım, daha çok çalıştım. Kanserken sevgili doktorum, ağabeyim Dr. Sualp Tansan bana hayatımı geri verirken “Bundan sonra stresli bir hayat olmayacak senin için,” dedi. Benim bu işe hırsla değil tutku ve ölçülemez bir sevgiyle bağlanmamdaki en önemli cümlelerden biridir bu. Mesleki hayatımda çok zor dönemlerden de geçtim. Yön verenler çok kırıcı, yıpratıcı, hırpalayan ve ruhumda derin yaralar açacak tavırlar sergilediler. Belki bunu kendilerince “motivasyon” olarak adlandırdılar, belki de başka bir yol bilmiyorlardı ama içimdeki aşk beni yine kurtardı. Vazgeçmedim, vazgeçmemeyi seçtim. Bazı insanlar engeller koydular, koymak için ellerinden geleni yaptılar ama insan su gibidir. Su akacaksa önüne duvarlar örseniz yıkar, yine akar. Buradaki tek önemli şey, kendinize inancınızı kaybetmeden tutkunuz olan şey için çalışmak. Hepimiz hayatımızda çok zor dönemler, ayrılıklar, kayıplar, üzüntüler yaşıyoruz ve bu doğanın kanunu, hep de olacak. Herkesin başa çıkma şekli başka, dayanma gücü başka. Ben sevmeyi seçtim.

Ya gençler? Özellikle günümüzde, klasik müziğin onların hayatlarında nasıl bir karşılığı olabilir?

Dediğim gibi, bu bir seçim. Mutlu oldukları, tutkuyla bağlandıkları işi yapmalılar. Neye yetenekleri varsa onun üstüne gitmeliler. Profesyonel olarak bu yola baş koyan gençlerimizin hayatlarında önemli bir yapı taşı, klasik müzik. Ancak, amatör ya da sadece dinleyici olarak ilgilenen gençlere müzik bir bakış açısı kazandırır, vizyon verir. Emeği, yeteneği, estetiği takdir etmesini sağlar. Hatta “çok sesli müzik” penceresinden baktığımızda farklı enstrümanların farklı seslerinin bir araya geldiğinde ne kadar muhteşem bir sonuç çıkardığını görürler. Aslında hayata da bu şekilde bakabilsek dünya daha güzel bir yer olacak.

Bugünden geçmişe baktığında, seni tanıdığım çağlardaki İris Şentürker’e neler söylemek isterdin?

“İyi ki vazgeçmedin,” derdim, “Merak etme, geç de olsa istediklerin olacak. Sen bu yolda devam et.”

Mikroscope ailesiyle paylaşacağın, “mutlaka ama mutlaka dinleyin” dediğin, senin sihirli parmaklarından çıkma küçük bir “bölümün” var mı?

Değerli okuyucularımızın Gedik Piyano Festivali’nde çaldığım seçkiyi dinlemelerini dilerim. Son dönemin moda tabiriyle, linki aşağı bırakıyorum… ☺ 

https://www.youtube.com/watch?v=5iKiUzyAUs4

Son olarak, bu güzel söyleşi için tekrar çok teşekkür ederim.