Müge İplikçi

Dünya Cayır Cayır Yanarken: İnci Aral ile Söyleşi

Yazar. Ayrıca Medyascope'ta Zeytin Dalı ve Sabun Köpüğü programlarını hazırlayıp sunuyor.

Uzun yıllardır tanıdığım, öncelikle okuru sonrasında ise meslektaşı olmaktan onur duyduğum bir yazar olan İnci Aral ile en son Marmara Adası Edebiyat Günleri’nde bir araya geldik ve tüm bu yaşananlara-yaşanmakta olanlara edebiyatın derman olup olamayacağını tartıştık. Vardığımız yer belliydi: Edebiyat derman olamaz-dı… Ancak yol gösterebilirdi ve bu da bazen birçok şey, hatta dikkatli bakıldığında hemen her şey anlamına gelebilirdi! Oradan yola revan olup birçok farklı noktaya varabilirdik.

Sonrasında, yani ada dönüşü, dalgalı bir deniz yolculuğunda, İnci Hanım, Mikroscope için kendisiyle röportaj yapma talebimi kabul etti ve beni kırmayarak sorularıma içtenlikle cevap verdi.

Sevgili yazarımıza Mikroscope ekibi olarak teşekkür ediyoruz.

***

Türkiye ‘yangınların’ içerisinden geçerken kalemi elinden hiç bırakmayan bir yazardınız. Hâlâ da öylesiniz. 70, 80 ve 90’lı yılları düşündüğümüzde, o yılların yangınlarıyla şimdinin yangınları ve külleri arasında nasıl bir fark var? Ya da var mı?

İnci Aral: Yazar olarak hayatla kurgu arasındaki zar benim için her zaman çok ince oldu. Hâlâ hayata, geçmişe, geleceğe anlayarak ve içerden bakmaya çalışıyorum. Baştan seçtiğim uzun bir yolculuk bu. Yangınlarsa hiç bitmedi, başkalarının hayatını ödünç alan bir oyuncu gibi yerine geçtiğim insanlarla ben de yandım. Maraş kıyımını, Sivas yangınını gördüm. Durulmayan toplumsal çalkantıların, kardeş kavgasının, ilkesiz ve çıkarcı siyasetin, hukuksuzluk, adaletsizlik, her tür ayrımcılık ve kötü eğitimin ülkemi yakıp kavurduğu yerlerden geçtim, yol aldım ama bitmedi, hâlâ o yangın yerlerindeyim. Olan biten her şeye karşı, huzursuz ve kuşkuluyum. Eski yangınlar mı? Çok fazla. Yok, yangın yangındır. Şu fark var belki, şimdiki yangınlar dayanılmaz ölçüde leş ve çöp kokuyor. Önceden bir şeyler ince hesaplarla saklı gizli planlanır ve her şey kalıbına uydurulur, çocuklar bile yaşları büyütülerek asılırdı. Şimdi her yer öylesine kirlendi ve her şey öylesine göz göre göre yapılıyor ki yangınların külleri bile katran ve lağım kokuyor.

Kitaplarınız ‘bu yangınlara’ nasıl eşlik etti? Neleri öne çıkarmayı önemsediniz? Niçin?

İnci Aral: ”Kıran Resimleri’nde tüm acılığıyla, kirli ve karanlık ellerce kotarılmış Maraş olaylarını anlattım. “Yeni Yalan Zamanlar/Yeşil”de, Türkiye’nin düşünce, inanç, kavrayış ve yöntem bakımından tersine bir dönüşüme zorlandığı 12 Eylül darbesi sonrası dönem ve doksanlı yılların başındaki değer yitimlerine bağlı kimlik bunalımını işledim. Sistemli, yeni bir sivil darbe ortamında neleri elden kaçıracağımıza işaret etmeye çalıştım. Kendini dini verilerle ifade etmekte olan bir siyasal partinin yönetime gelişiyle yaşanacakları hayal ettim. Hepsi gerçeğin ötesine geçti. ”Mor”da tarımdan sanayiye geçiş sürecindeki savrulma ve dağılmaları günümüze yansımalarıyla ele aldım ve ülke tarımının çökmekte olduğunu yazdım. Bugün yazdıklarımdan daha beterini yaşıyoruz. “Safran Sarı”da ise gençler için yarın perspektifinin sislendiği “geleceksizlik” temasına yoğunlaştım. İşte bunun da tam göbeğindeyiz. Gençlerimizi harcamaktayız. ”Kendi Gecesinde”de dikkat çeken bir karakter ile, alaturka gazinolar çağından günümüze uzanan bir aile ve ülke tablosu oluşturdum. Hem eski eser kaçakçılığına eğildim hem genelgeçer ahlaki ikiyüzlülüğü farklı cinsel seçimler bağlamında sorguladım. Bu roman genelde ”Yeni Yalan Zamanlar” sürecinin devamıdır. Savaşın acımasızca sürdüğü, faili meçhullerin hız kazandığı bir dönemde doğudaki trajik çatışmaya tanık olan doktor, yaşananların insani yönüyle sarsılır. Sıradan insanların sessizlik ve gizemleri, masumiyet, gaddarlık ve sefaletlerini aralarında bir süre yaşayarak merhametle izler.

Son romanım “Yukarlarda En Uzaklarda” ise bu dünyadan da umut keserek kahramanıma ikinci bir yaşam bağışlayarak her şeyin görece daha adil düzenli ve güzel olduğu bir galaksiye yolladım.

Ya şimdi? Şimdiye dair neyi söylemek ya da yazmak zihninizden geçiyor?

İnci Aral: Tam olarak netleşmeyen birkaç projem var. Okurlarımın isteği üzerine öncelikle bir kadın cinayeti üzerine yazmak istiyorum.

Türkiye’de bir kadın yazar olmak… 20. yüzyılla 21. yüzyıl arasında nasıl bir geçişkenlik var? Vardığımız yeri yaşam gerçekleri ve edebiyat anlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnci Aral: Bu sorunun uzun bir yanıtı var. Cinsiyetimizle duygularımız arasında yakın ilişki olduğu açık ama yazmak sezgisel ya da bilinçli kişisel seçimlerimizle anlam kazanıyor. Yazan kadının belirleyici yanı dünyayı algılayıp yansıtmadaki özgünlük ve derinliğidir. Bu açıdan bizim önemli yazar kadınlarımız söz ettiğiniz geçiş döneminde başarılı batılı örneklerinden pek geride kalmış değiller. Ne yazık ki ülkemizin siyasi imajı yerlerde süründüğü için önceden iyiyken şimdilerde dünyaya açılma güçlüklerimiz oluştu. Öte yandan 21. yüzyıl küresel kapitalizmin kitapta ortalama kültür düzeyine sahip okura çok satmayı amaç edindiği biçimde yığınlarla çerçöp üretimiyle başladı. Edebiyat gerilere düştü. Ardından küresel ekonomik kriz iyi edebiyata bir darbe daha vurdu. Şimdi ise kapitalizm çöküyor. Savaşların eşiğindeyiz. Bundan sonra ne gelecek bilmiyoruz. Belki yapay zekâlara bırakırlar yazmayı ve edebiyatı!

Bugünkü ekonomik çöküşün edebiyatın okurla buluşmasına dair o bıçak sırtı noktasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnci Aral: Söylemek gereksiz, ülke ekonomisi liyakatsiz bir yönetim tarafından batırılmış durumda. Bunun edebiyata yansımasını yoğun biçimde yaşıyoruz. Kâğıdımız yok, çok pahalıya ithal ediliyor. Yayıncılık sektörü sarsılıyor. Kitaplar eskiden olduğu gibi basılamıyor. Okurlar bütçelerini daralttılar. Okumaya ilgimiz çok azaldı. Hayatımızın mevcut karmaşıklığına romanlarda yaşayan başkalarınınkini de katmak istemiyoruz. Kendi yükümüzü zor taşıyorken bize ne ötekinden, diye düşünüyoruz. Duyguları yok sayarak ya da görmezden gelerek yaşamak daha kolay ama bizi epey sığlaştırdı, hayatımız yavanlaştı. Belki de edebiyatın altın çağları çoktan bitti!

Mikroscope dergi, online olarak 14 sayıdır çıkıyor. Derginin içeriği, izlediği temalar ve varlığı için düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?

İnci Aral: Zengin içerik ve tematik yapısıyla çok çekici bir dergi, görsel olarak da son derece güzel buluyorum. Piyasadaki sahte ve ticari edebiyat dergilerinden kalitesiyle, yayınlanan yazı ve ürünleriyle kesinlikle ayrılıyor ve özellikle genç yazarlar açısından bir boşluğu dolduruyor. İyi dergiler iyi yazarların yetişmesine katkı sağlar. Ben de dönem dergilerinden geçerek edebiyat dünyasına girdim. İlk kez burada yer almaktansa mutluyum. Derginize uzun ömür, genç yazarlara ve emeği geçen herkese güç ve ilham dilerim.

Son olarak…

İnci Aral: Kötümser olduğuma bakmayın. Dönem kötü ama insan olduğu sürece edebiyat var olmayı sürdürecek.