İstanbul Üniversitesi Dilbilim bölümünden mezun, sanatatak.com için çeviriler yapmakta ve sergi yazıları yazmakta. Aynı zamanda müzik yazılarını yayınladığı bloğu oralardahavalar.com'u kurdu. Aynı isimli Instagram ve Spotify hesaplarında da güncel sergilerden izlenimler paylaşmakta ve çağdaş caz seçkileri yayınlamaktadır. Yeditepe Üniversitesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölümü'nde Yüksek Lisans öğrenimini sürdürüyor. Mikroscope'un podcast yayınlarını hazırlıyor.

Zehra İpşiroğlunun Haneye Tecavüz adlı belgesel-romanından sahneye uyarlanan Yüzleşme oyunu, 7 Eylül’de Ankara Cer Modern’de seyircisiyle buluştu.

 

Zehra İpşiroğlu‘nun gerçek yaşam öykülerinden ilhamla kaleme aldığı belgesel-romanı Haneye Tecavüz’den uyarladığı Yüzleşme, kadına yönelik şiddetin bu çok yönlülüğüne ve kadınları çevreleyen ataerkil kalıplara odaklanıyor. Tek perdelik oyun Özlem, Sibel ve Serra adlarındaki üç karakterin kendi ağızlarından anlattığı şiddet öyküleri, modern dans performansı ve atmosferik videolar ile seslerden oluşuyor.

25. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında 27 Ekim’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde de sahnelenecek olan Yüzleşme hakkında oyuna kaynak olan metnin yazarı ve yönetmeni Zehra İpşiroğlu ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Emre Akaltın: Romanın oyuna dönüştürülme sürecinden bahsedebilir misiniz?

 

Zehra İpşiroğlu: Bunun uzun bir öyküsü var. Korona döneminde kapalı kalınca bir diji tiyatro projesi geliştirdim ve Duygu Asena Ödülü alan belgesel romanım Haneye Tecavüzdeki karakterleri farklı bir platforma taşıdım. Farklı toplumsal katmanlardan gelen ve şiddeti değişik biçimlerde yaşamış olan yedi kadının iç içe giren öyküsünü Anlatılamayan Öyküler, Yedi Kadın adıyla oyunlaştırdım, kadınlar anlatıyorlar, biz dinliyoruz. Romanın kurgusu da buna çok uygundu. Böylece belgeselci arkadaşım Deniz Şengenç (Mirabel) ve birbirinden değerli yedi oyuncu arkadaşımla birlikte (Duygu Dalyanoğlu, Nilüfer Akcan Tekin, Berna Laçin, Aysel Yıldırım, Tülay Günal, Dilşad Budak, Damla Kılıçoğlu) uzun bir yola çıktık. Pek yakında Ankara Cer Modern’de, sonra da İstanbul Tiyatro Festivali’ndeöyküler sergilenecek. Sonraki tarihlerde bu öykülerden üçünü yeniden ele alarak Cer Modern’de sahnelenen Yüzleşme oyununu yazdım. Bu oyunda farklı kuşaklardan gelen üç kadının iç içe geçen öyküsü söz konusu. Kadınlar geçmişte yaşadıkları olayları anlatırlarken nasıl bir yanlışın içinde olduklarını da gözlerönüne seriyorlar. Böylece içine düştükleri çıkmazın çözümü de anlattıkları öykünün içinde gizli. Bu da başka türlü olabilirdi ve olabilir umudunu uyandırıyor izleyicide.

 

E.A.: Küresel salgın döneminde uzaktan çalışmayı yöntem olarak belirlemişsiniz. Zorlukları ve kolaylaştırıcı yanlarıyla bu süreçten bahsetmek ister misiniz?

 

Z.İ.: Diji tiyatro gerçek tiyatrodan çok farklı bir şey. Yüzleşme’de yönetici ekibimiz Fareler Tiyatrosu’nun yöneticisi Onur Gazdağ, Deniz Şengenç ve ben tam bir ekip çalışmasıyla öyküleri sahneye taşımanın yollarını aradık. Her iki projede de dijital platformda uzaktan çalışma hepimiz için yepyeni bir deneyim oldu. Bu süreçte bazı arkadaşlarımız çok zorlanırken bazıları dijital çalışmaya çok rahat uyum gösterdi. Zoom üzerinden haftalarca okuma provaları yaptık. Tabii benim de zorlandığım anlar oldu ama şunu fark ettim. İnsanlar arasında dijital ortamda da inanılmaz bir enerji akışı olabiliyor. Bu da benim için çok heyecan verici bir deneyimdi.

 

Sanırım en önemlisi yönetici ekibin çok uyumlu ve düzenli çalışmasıydı. Yüzleşme’de Onur sahne tasarımını geliştirirken Deniz multimedya ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi, ben de metin çalışmaları üzerinde durdum. Biliyorsunuz bu oyun bir tür anlatı tiyatrosu, yani dijital tiyatroda da oyunda da metin ağırlıkta. Oyuncuların metne çok iyi hakim olmaları gerekli ki izleyicilere ulaşılabilsin. Bunu başardığımızı düşünüyorum çünkü oyuncular Başak Vural, Arzum Gökçe ve Aylin Saraç sahnede şaşırtıcı bir performans gösteriyorlar. Tabii bu da çok uzun süreli bir çalışmaya bağlı. Normal bir oyunun provası bir ay sürerken, bizler aylarca çalıştık. Oyuncuların yaptıkları işe gönülden inanmaları işimizi büyük oranda kolaylaştırdı.

 

Biliyorsunuz her iki proje de kadın oyunu, kadınların bakışıyla yaşananlar anlatılıyor. Bu bakışta hiyerarşik, otoriter yaklaşım yok, iktidar ve güç savaşımı yok, sadece  yapıcılık, empati ve dayanışma var. Oyunların bu özelliği oyunların hazırlanış sürecine, yani provalara da yansıdı. Projeye başlamadan önce bir erkek arkadaşım “Oyuncular başlarında bir yönetmen ararlar, ekip çalışmasıyla bu iş yürümez” demişti ama biz pekâlâ yürüyebileceğini kanıtladık. Düşünsel ve duygusal alışveriş çok yapıcı bir biçimde gelişti

 

E.A.: Sahnelemesi çok zor bir konu dediğim gibi. Neyi nasıl gösterdiğinize çok dikkat etmeniz gerekiyor tahmin ediyorum ki. Her şeyi bütün açıklığıyla, olduğu gibi vermenin güçlüğünü nasıl aştınız? Sahnelemede durumların ciddiyetinin makul bir düzeyde ortaya koyulması adına nelere dikkat ettiniz? Bir dramaturgla çalıştınız mı?

 

Z.İ.: Oyunculuk açısından her iki projede de gerçekçilik ve doğallık önemli. Dijital tiyatro Anlatılamayan Öyküler’de oyuncular oynamıyorlar gibi, öylesine doğallar. Provalar sürecinde bazı oyuncularla tıkanmalar da yaşadık çünkü çalıştıkları metinle kendi deneyimleri arasında yer yer bilinçaltının derinliklerine ittikleri kesişmeler vardı ama düğümleri çözüp bunları aşabildik. Kimi oyuncu ise tasarladığım karaktere yepyeni bir boyut kattı. Bu da çok heyecan verici bir deneyimdi.

 

Yüzleşme’de oyunculukta yine gerçekçilik önemli ama sonuçta bu bir tiyatro oyunu. O açıdan oyuncuların doğallığı hiç bozmadan teatralliği de yakalamaları gerekiyordu. Bu sahnelemede ilginç olanın oyunculuktaki çokseslilik olduğunu söyleyebilirim. Sahnede üç oyuncu var ama yer yer karikatürleştirerek canlandırdıkları kişilerle sözgelimi mahalle baskısının sözcüleri, baba, koca, sevgili vb. karakterlerle bize sanki 15 kişi varmış gibi geliyor. Sahnelemede kadınları göz altına alan dev bir gözle (erk), oyunun başlangıcındaki ve sonundaki dans sahnesiyle, kadınları kuşatan erkek sesleri ile  metaforik soyut düzlemle somut ve gerçekçi olanı bütünleştirmeye çalıştık. Böylece zaman zaman izleyicinin anlatılanlarla özdeşleşmesi kesintiye uğruyor ama bu bilinçli bir seçimdi. Çünkü amacımız sadece empati uyandırmak değil, refleksyonu da sağlamaktı.

 

Oyunculara gelince, onların performansı çok önemli çünkü üç monoloğu içeren bu oyun, oyuncular açısından tek kişilik bir oyun gibi yani öylesine yoğun bir performansı koşulluyor.

 

E.A.: Kadınların birbirini gözetmesi kadar erkeklerin de kendilerini görmesi gerektiğine inanıyorum. Oyununuz erkeklere nasıl dokunuyor sizce?

 

Z.İ.: Sanırım oyunun adı olan Yüzleşme amacıyla da örtüşüyor. Çünkü oyunda karakterler kendileriyle, birbirleriyle ve onları kıskaç altına alan ataerkillikle yüzleşiyorlar. İzleyici de sahnedeki karakterlerin öyküleri aracılığıyla yaşadığımız toplumun kadınları kıskaç altına alan mekanizmaları ile yüzleştiği gibi “Ben bu sürecin acaba neresindeyim?” sorusunu da sormadan edemiyor. Buna kadın izleyiciler gibi erkek izleyiciler de dahildir mutlaka, başka türlü düşünemiyorum bile. Yani bu oyunda çok katmanlı bir yüzleşme söz konusu. Nitekim oyun sonrasında oyuncularla yaptığımız söyleşideki geri dönüşler izleyicinin nasıl düşünsel ve duygusal bir sürecin içine girdiğini somut olarak gösteriyordu. Aslında yüzleşme sorunun özüne inmek anlamına geliyor, daha somut bir deyişle kadını ikinci plana iten ya da yok sayan, toksik erkeklik virüsü teşhis ediliyor bu oyunda. Nedir bu virüs, neden ve nasıl ortaya çıkıyor, hangi güçlerce besleniyor, acaba ben de bu virüsün taşıyıcısı mıyım? Bu soruları sormaya, yani yaşadıklarımızla yüzleşmeye başladığımız anda çözüm yolları da açılmaya başlıyor. Oyunda umut var çünkü kadınlar kendileriyle ve birbirleriyle yüzleştikleri anda bu virüsten kurtuluyorlar…

 

Aslında bizler olumsuz bir şey yaşadığımızda çoğu kez yüzleşmeden kaçınırız, sorunları kendimizde değil dış etkenlerde görürüz ya da “Ben zaten bunu biliyorum” der geçeriz. Ama öyle değil işte kimi kez sorunun çözümü “Ne var ki bunda, ben bunu zaten biliyorum” diye geçiştirdiklerimizde, yani olağan ve sıradan olanda gizlidir. Yüzleşme’de bunu göstermek istiyoruz.