Yazar. Ayrıca Medyascope'ta Zeytin Dalı ve Sabun Köpüğü programlarını hazırlayıp sunuyor.

Duygu Akın, Douglas Stuart’ın ilk kitabı olan ve otobiyografik öğeler içeren, başta 2020 Booker ödülü olmak üzere çok sayıda ödül kazanan  Shuggie Bain isimli romanını dilimize kazandırdı. Onunla yaptığımız söyleşide kitaba dair önemli  ipuçlarını bulacaksınız. Üç aşağı beş yukarı konuştuklarımız ise şöyle özetlenebilir:

*Shuggie Bain’i 21. yüzyılın bir anlatısı olarak kabul ediyoruz. Bu anlatıda diğer yüzyıllardan farklı olarak ne öne çıkıyor?

*Ya aynı olanlar? Değişmeyenler ve Shuggie Bain’de kendini bu anlamda gösterenler…

*Shuggie’nin hayatını okurken bir diğer yandan anne Agnes’in hayatını da takip ediyoruz. Yine de neden sonuç ilişkisi gibi değil, iki kırık hayatın buluşması gibi okuyoruz kitabı- ya da buluşamamasını. Kitabın Agnes olmamasının temel nedenleri neler olabilir? Agnes ‘kahramanlığı’ ya da ‘anti-kahramanlığı’ nerede kaybediyor? (erkekler, kocalar, ailesi, içki AA ve komşularla olan ilişkisi vb. düşünerek de takip edebiliriz)

*Zamanı aktarırken, yer konusunda da ciddi betimlemeler var. Douglas Stuart’ın mekanlarla nasıl bir bağ kuruyor? Zaten bölümler de yerlerle belirtilmiş… (Güney yakası, Sighthill, Pithead, Doğu ucu vb…)

*Güney yakası ile başlayıp Güney yakası ile bitmesi romanı koca bir flashback olarak okumamıza yol açıyor. Shuggie Bain koca bir flashback mi? Peki bu, romana, teknik olarak ne katıyor?

*Kitabın geçmiş (80’li yıllar) ve yakın geçmişi (90’lı yıllar) aktarırken kullandığı dil nostaljik bir dil değil. Anlatıcının bu noktada nerede durduğunu düşünebiliriz?

* Çeviride yaşanan zorluklar… Kitabın çevirmeni Duygu Akın Shuggie Bain’in Türkiye’deki okuru hangi boyutuyla yakalayacağını düşünüyor?