Manisa Akhisarlı Yörük bir baba ile Makedonya göçmeni bir ailenin tek çocuğu olarak İzmir Konak'ta doğdum. Ailemin görevi dolayısıyla 3,5 sene Mardin'de kaldıktan sonra tüm eğitim hayatımı geçireceğim ve aşkla bağlı olduğum İzmir'e yerleştik. Hasan Ali Yücel İlköğretim Okulu'ndan sonra Buca 85. Yıl Anadolu Lisesi'ni bitirdim. Dokuz Eylül üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Anabilim Dalı'ndan mezun oldum. İzmir'den ayrılmadan önce dedemi toprağa vermek ve anneannemin Alzheimer hastalığıyla boğuşmak durumunda kaldık. Memur ailesi çocuklarının kaderi üç aşağı beş yukarı bellidir: 2015 KPSS sonucu ilk görev yerim Sındırgı Anadolu İmam Hatip Lisesi'ne atandım. Burada -geç de olsa- ilk defa yalnızlığı tattım, haksızlık ve kayırmayla karşılaştım; hayatı sorgulamaya ve yazmaya da bu vesileyle başladım. Kısa meslek hayatımda sık sık norm fazlası oldum. Bu sebeple Bigadiç Anadolu Lisesi ve Sındırgı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde de görev yaptım ve eğitimle ilgili çeşitli projelerde görev aldım. Kıbrıs'ta ifa ettiğim 6 aylık vatan hizmetinden sonra 2017 yılında, ilk görev yerinde tanıştığım; şu an 3 yaşını doldurmak üzere olan oğlumun kıymetli annesi, biricik eşimle mutlu bir yuva kurduk.

Eceli kalplerinde, kefenleri başlarında taşıyan eskiler, ölümün her nesneye hak olduğunu bildiklerinden ölümsüz bina yapmaya ar ederlermiş. Eski İstanbul’un yoksul ve ahşap mahalleleri, bu yüzden kurulurmuş tekrar tekrar. Küle dönerlerken doğrudan bakılamazmış hanelerin yüzüne, pencerelerin camlarından, çocukların bilyelerinden, kadınların bileziklerinden izlenebilirmiş sade. Harıltılara eşlik eden, canın yongası, güç bela kurtarılan megafondan birkaç nağme:

“Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Açılan tek gülüsün sen bu bağın”

Ve bu kıyamet müziğine eşlik eden ağıtlar, içli ahlar, sessiz gözyaşları…

Uzunca bir süre “arkhe” budur sandım. Bir gün öğrendim ki; Evlad-ı Fatihân’dan İbrahim Ethem Bey, kasaturasından izlemiş elleriyle yok ettiği köyünü. Düşmana kalmasındansa toz olsun istemiş. O gün harıltılarına yas türküleri eşlik etmiştir mutlaka:

“Selanik Selanik viran olasın aman aman
Taşını topracığını seller alasın”

Ve onların artığı ben, ayaklarımı sallandırmış denize, Körfez’e bakan camlardan izliyorum kızıllığı, çıplaklaştırılan dağlar kanıyor karşımda. Ve üzülüyorum kendime, ne bir utancım var ne bir davam, yıkımıma boşluk eşlik ediyor sade.