Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Sinema - TV Bölümü mezunu. Uluslararası Basın Enstitüsü’nde gazetecilik eğitimi aldı. Bahçeşehir Üniversitesi'nde Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe Mediacat dergisinde başladı. Hürriyet İnternet Grubu’nda editörlük yaptı, sitenin sosyal medya hesaplarını yönetti ve Yenibiriş Dünyası dergisini hazırladı. Yasakmeyve dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğünü görevinde de bulunan Ercan, Varlık ve Sıcak Nal edebiyat dergileri için söyleşiler de yaptı. Babası Enver Ercan için “Enver Ercan: Sen Sözcüğün Tekisin” ve “Enver Ercan: Ben Şiirimi Yazarım, Sonsuzluk Varsa Gider” başlıklı iki kitap hazırlayan Ercan, biri Avusturya’da “Muhsin Akgün – “5”; biri Türkiye’deki Avusturya Konsolosluğu’nda “Ulaş Tosun - Permanently Temporary” olmak üzere iki serginin proje yöneticiliğini yaptı. Kadir Has Üniversitesi’nde uzun yıllar dijital iletişim alanında çalıştı. Yine aynı üniversite bünyesinde Modern Türk Edebiyatı Sempozyumları düzenledi. Ercan, son olarak Mikroscope dergisinde Yayın Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.

Kocaman hasır şapkanın altından dünyayı kucakladığın bir sabah. Hava güneşli, denizin üzerinde altın rengi hareler var. Gökyüzünde ise tebessüm ettiren bir ferahlık.

Uzun uzun gökyüzüne bakmak istiyorsun, bir şey görmek gibi bir derdin yok. Gözüne bulut kaçsın ki, gözün gönlün temizlensin, tüm maruz kaldığın görüntüler gitsin derdindesin.

Hayır, hayır, bu güzel sahilde tabii ki yalnız değilsin. Sevgilin hemen yanı başında. Hatta bir iki de yakın arkadaş. “Tatil gibi tatil buna denir,” dediğini duyar gibiyim. Çok teşekkürler.

Evet, biliyorum son aylarda gördüklerin seni yaraladı, zorladı, umutsuzluğa düşürdü. Çekip gitmek için yollar aradın, linkler taradın, sinirden saç tellerinin gitar teli hâline geldiğini aynada bizzat gördün. Ama sahildesin işte, en tatlı sabahlar böyle şenlikli başlar. Eski bir reklam filmi müziğini de eşlik etmesi için çağırdığına göre, hazirana hazırsın, benden söylemesi.

Hazır deniz kenarındasın, güneş de yüzünü örtüyor, minik hamlelerle gözlerinin kapandığını hissediyorsun. Bu kısacık an’dan kopuşu hak ettin, tadını çıkar.

Fakat o da ne, gözlerin kapanır kapanmaz siyah gözlükleriyle en sevdiğin yönetmenlerden Woody Allen beliriyor karşında. Elinde bir pankart, okumaya başlıyorsun: “Diktatörlük kapa çeneni demektir, demokrasi durma konuş!” Yani şimdi konuşacak o kadar çok şey var ki… Geçen mayıs ayı, demek istiyorsun, son birkaç ay neydi, demek istiyorsun ama mecalin yok. Ülkende yaşananlardan utanıyorsun. Soğanın fiyatından utanıyorsun. Çocukların gelir adaletsizliği nedeniyle her geçen sene biraz daha cüce kalması canını yakıyor. Üstelik bir kadınsın, kalan haklarının bir kararla elinden çıkması ihtimali de an meselesi.

Seni hırpalıyor ülken. Her ne kadar hasır şapkanla sığınacak bir yer bulsan da mutsuzsun işte. Acaba uyuyor numarası mı yapıyorsun sıkıca gözlerini kapayıp? Ne dersin? Hayattan kaçtığını düşündüğün bu kısacık rüyanı dolduranların, bir montajla seninle olduğunu düşünüp panik hâlde gözlerini açıyorsun. Ya bu da montaj ise? Yanında kocaman bir bina ve Woody Allen’ın yansıtılmış bir videosu yok Allah’tan.