Gökşen Kayhan 11.11.1986 yılında Kayseri'de doğdu. Eğitim öğretim hayatına üniversiteye kadar Kayseri'de devam etti. Bozok Üniversitesi İşletme mezunu. Şu an bir firmada muhasebeci olarak çalışmakta. Kitap ve güncel edebiyat, kültür dergileri okumak, yeni yerler keşfetmek en büyük hobileridir.

Hayatınızın hangi evresinde yaşadınız bilmem ama ben bu sabah uyandığımda hayatımı, yaşadıklarımı ekine köküne ayırdım. Bir türlü işin içinden çıkamadım. Neler yüklem, neler özneydi bilemedim. Hangi anımı hangi sıfatla isimlendireceğimi bulamadım.

Çocukluğumla başladım işe. Fark ettim ki bir tek orada çocuk gözümle görünen ile gerçek aynıydı. O yıllarda henüz başlamamıştım görünenin arkasındaki görünmezliği arama meselesine. Evimizin o yüksek merdivenlerinden çıkarken küçücük yüreğimle nereden bilecektim, hayatın her durağında inip her seferinde kaçırdığım bir şeyler olacağını.

Sonra başlıyor her şey. Gelişim çağı olarak adlandırdığımız yıllar geliyor. Nedendir bilmem belli bir döneme gelişim çağı denir, oysa insan her çağda gelişmektedir aslında.

Bu yıllarda kıvılcımlar artar, her şey hem yerinden oynar hem de yerine yerleşmeye başlar. Akıp giden zaman bende kırışıklığa neden olurken bir fidanı büyüttüğünü fark ettim. Yoldan geçenlerin bile beni üzmeye başladığı yıllar gelmişti. Hayatım sanki yanıcı maddeydi ve karşısına çıkan her şeyde oksijen bulup tutuşmaya başlıyordu.

Çevremdeki ruhlar sanki dandik market poşetiydi ve hiçbir şekilde yaşamda geri dönüşmüyordu. Gördüklerime öfkem artarken, tüm hislerin içinden tam gaz hızla geçmeye başladım. Kaputumdan dumanlar yükseldi. Sağa çekip tüm vidalarımı itinayla söküp kendimi tamir etmek istedim. Ama toplayamamaktan korktum. Çünkü parça artıracak kadar iyi ustaydım.

Oksijen artıp yangınlar büyüdü. Sanki bir tek ben her şeyin farkındaydım ve kendimi geçmişten gelen paspal bir kâhin gibi hissetmeye başlamıştım. Kâhinlikten istifa edip, masallardan gelen efsaneler anlatan biri olmak istiyordum. Beceremiyordum. Çünkü hayat yangın yeriydi ve çok acil kendime yangının ulaşamayacağı bir karargâh yapmalıydım.

O karargâhın anahtar deliğinden tek tek incelemeye başladım hayat yangınını. Yanıma düşe kalka yara bere içinde bolca yaptığım tüm hatalarımı aldım. Bu şekilde hayatımı anlamlandıracağıma inandım. Daha dikkatli olmalıydım çünkü kafamı serin tutmazsam yangın buraya da sıçrayabilirdi.

Gerçekleri görmek evet rahatımı bozuyordu ama daha iyisini almak için eskilerden kurtulmak lazımdı.

Endişelerim, hayallerim ve en önemlisi çok büyük ideallerim vardı. Zaman başkalaşma zamanıydı. Asla sivrisinek kuşu olmayacaktım. Hayatta kalmak için milyonlarca kanat çırpamazdım.

Kafamı serin tutmaya çalışırken, içimin rutubetlenmeye başladığı fark ettim. Karşıma geçip kendime baksam yılgınlığımı görürdüm. Tebessümün yeniden icat edilmesini diledim.

Geçmiş içimden bulanık bir nehir gibi akıp giderken yangın sönmüştü. Ölülerin ateşi bile yavaş yavaş soğumuştu.

Sonra anladım ki hayatı çok da ekine köküne ayırmamak lazımmış. Hayatın yükleminde yangınlar büyük olsa da öznede yangınlar çıkmaması için tüm önlemleri almıştım.