Mevsimlerden sonbahardayız. Üzerimde ince bir kaban, boynumdaysa arada esen rüzgâr ile savrulan şalım… Bir elimde bavul, diğer elimdeyse rüzgârın dansına kapılmış biletim… Ve bu benim, sonbahara rağmen heyecan ile beklediğim ilk trenim.

Mevsimlerden, sonbahardı yola çıktığımda. Sonbaharı hiç sevmezdim. Bahar ile heyecanlandıran ve son ile insanın içinde acı kaplatan başka hangi mevsim vardı ki! Sonbahar, bana hep ürpertici gelirdi. Elimde tek bilet ve varacağım duraksa sonun olmadığı baharlara. Yani yaza…  Şehrin adı, Sevgi…

Dakikalar geçerken istasyonda, benim tek beklediğim tren değildi aslında. Ve son kez, istasyondaki büyük saat vurdu duvarlarına. Bu satırlarsa, şehre yaklaşırken benim yeni yazmaya başladığım satırlar. Uzun yolculuğumun ilk dakikaları trenin ve saatin sesiyle karıştı. Belki de hayat sevmenin bu kadar karışık olduğunu anlatmaya çalıştı. Oysaki bu benim, ilk tren yolculuğum…

Son durakmış Sevgi şehri. Sonun olmadığı baharlardan kaçarken, tek yön almıştım biletimi. Sandım ki başka hiçbir durakta durmayacak tren. İçinde ne baharlar, ne yazlar, ne kışlar barındırıyormuş son durağa kadar. Tek yönü, tek durak zannederken ben, bu yolculukta birçok durakta durdu kalbim. Sondan kaçarken yazları, yaza varma hayalini yaşarken ilkbaharları kaçırdım hayatımdan.

Kış bir gelin misaliydi ve serilmişti yere gelinliği. Bense, o durakta sıcak bir kahve alıp, yine umutlarımın dolu olduğu trene bindim. Ben bu satırları yazarken, yaklaşıyoruz son durak olan Sevgi şehrine… Sevmek mi daha zor yoksa sevilmek mi diye sorsalar, bu yolculuktan sonra suskun kalır dilim. Adı Sevgi olduğu için bindiğim bu trende, belki de sevgiyi kaçırdım bir yerlerde…

Kışın değerini bilemediğim için dokunamadığım gelinde kaldı gözyaşlarım. Şimdi geçen zamana bakıyorum da, suçlu sonbahar değilmiş aslında. Suçlu olan, yeni başlangıçları beklemek yerine ararken göremediğim için kaybeden benmişim. Vakit, sonlardan kaçarken, kendi sonumun yaklaştığı vakitteyiz. Geri dönmek istesem, artık çok geç yeni bir uzun yolculuk için…

Tren, adı Sevgi olan durağa vardı. Yolculuğun sonunda anladım ki sevgiyi aramak değil, sevgiyi görmek gerekirmiş. Sonlardan nefret etmek değil, yeni başlangıçlar için yer açmak gerekirmiş. Kaçmak değil, kabullenmek gerekirmiş. Beklemek ve görmek için önce bakmayı bilmek gerekirmiş.

Asıl sevgi, kaç durak geride kaldı benim için sayamadım. Uzun bir yolculuğun son satırlarındayım. Kalbim ile yorgun düştü bedenim… Ve şimdi geldiğim bu şehirde, sonlardan kaçmak yerine yeni başlangıçları bekliyor olacak kalbim.

Son duraktayım. Şehrin adı Sevgi… Yeni bir şehirde, geçmiş hatalarım ile yeni başlangıçlara yer açıyor olacak kalbim.

Son durak, Sevgi! Benim için sona yaklaşırken, sevgiyi aramak yerine sevgiyi bekliyor olacağım…