1988 İstanbul doğumlu olan Deniz Altunay, on yıldır çeşitli yayınevlerinin pazarlama departmanında çalışıyor. Ayrıca arkadaşı Olcay Mağden Ünal ile her hafta True Crime olaylarını konuştuğu bir Podcast kanalı var.

Son bir buçuk yıl gerçekten korkunçtu. Yaşayacağımızı hiç tahmin etmeyeceğimiz şeyler yaşadık. Gelecekte ne olacağını anlamak için post apokaliptik filmlere, kitaplara sığındık. Ama edebiyatta ve sanatta bile örneği tam olarak olmayan, herhangi bir yol gösterici de olmaksızın pandeminin ortasına atıldık. Market talanlarından, hangi gün ne yapmamıza izin olduğunu takip etmekten, yakınlarımız için sürekli endişelenmekten belki kendimizi tamamen unutmuş bile olabiliriz.

 

Yaz aylarından itibaren belki de ilk defa tünelin ucunda ışık göründü. Evet aşıya inanıyorum, kişisel ve toplumsal olarak tek çaremizin de bu olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu başka bir alternatif olmadığına inanıyorum. Belki de bu kadar zamandır beklediğimiz çözüm sonunda bize de ulaştığı için rahatlama hissine kapıldım.

 

Pandeminin en yoğun günlerini hasarsız atlattıysanız size bir sorum olacak: Evde oturup çılgın gündemi takip ederken siz de hayal kurmadınız mı? “Şu günler bitsin kesin şunu yapacağım” dediğiniz bir şey elbette olmuştur. En basitinden açık havada spor yapmak, ailemizi görmek ve onlara doyasıya sarılmak, arkadaşlarımızda herhangi bir şey yapmak, belki de sinemaya gitmek. Peki, hiç yapamayacağımızı düşündüğümüz şeyleri aslında belki de zaman ayırabilirsek yapabileceğimizi fark ettiniz mi?

 

Yemek yapmaktan bahsetmiyorum aslında ama size iyi gelen şey buysa ekmek yapmak da olabilir tabii ki. Bana iyi gelen şey ise Podcast yayınına başlamak oldu. Okul hayatı boyunca muhtemelen söz verilmeden konuşmayan, kendime güvenim görece daha yükseldiği iş hayatına başladığım zamanda bile toplantılarda konuşmakta güçlük çeken, fikirlerini paylaşmayı önemli görmeyen ben, insanların dinleyeceği, sürekli kendi düşüncelerimi anlatacak bir şey yapacaktım. İnanılır gibi değil! Ve bir şekilde de yakın bir arkadaşımla bunu yapmaya başladık. Hâlâ da içinde olduğum inanılmaz bir serüven olduğunu söyleyebilirim. Şu hayatta özgün bir şey üretmek kadar tatmin edici bir şey olmayabilir. Eğer cesaretimizi toplayıp bunu denemeseydik asla bu hissi yaşamayacaktık.

İlk başlarda gelen olumlu yorumlar bizi çok mutlu etse de tek tük olumsuz yorumlar da aldık. Dünya başıma yıkıldı desem yeridir. Birkaç saat hiç konuşmayıp sonrasında şakaya vursam da kalbim kırılmıştı. Eleştiriyi kaldırmak gerçekten okullarda ders olarak okutulması gereken bir şey.

 

İnsanın kendisini çıplak gördüğü rüyalardan birini görmüş oldum. Sonra ne oldu? Hiçbir şey! Kaldığımız yerden devam. Bizi dinleyen kimse kalmasa bile canımız istediği sürece, istediğimiz konuda sesimizi çıkarmaya devam edeceğiz.

 

Neyi bekliyoruz tam olarak? Olumsuz yorumlardan korkarak kendi kabuğumuzda daha ne kadar kalacağız? Aslında tam olarak da bunun için yapıyorlar. Genel olarak toplum, bize kendimizi yetersiz hissettirip kendimizi geri çekmemizi sağlıyor. Ama artık bu geçmişe ait bir dogma. “Bu anda, bolca zaman var. Bu anda, tam da olması gerektiği gibisiniz. Bu anda, sonsuz olasılık var.”* Zamanı kimse bizim için geriye almayacak, kimse kaçan fırsatlar için peşimizden koşmayacak. Şimdi! derken bile şimdiyi kaçırmamak için hemen harekete geçmek lazım.

 

 

Victoria Moran, Younger by the Day: 365 Ways to Rejuvenate Your Body and Revitalize Your Spirit

 

Yazıda geçen Podcast’e göz atmak isterseniz:

Spotify: https://open.spotify.com/show/3EURR4QzBYfsUhG8THvP3Z

 

Apple Podcast: https://podcasts.apple.com/tr/podcast/true-crime-meçhule-giden-gemi/id1557323525