1974, Ankara doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden 1997 yılında, İstanbul Üniversitesi İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümünden ise 2018’de mezun oldu. Yüksek lisansını Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında yaptı. İngiltere, İspanya ve Arjantin’deki çeşitli dil okullarında eğitim aldı. 2017 yılında Cambridge Üniversitesi’ne giderek İngiliz edebiyatının farklı dönemleriyle ilgili derslere katıldı. Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından düzenlenen editörlük, düzeltmenlik ve lektörlük programlarını tamamladı. 2001’den beri öğretim görevlisi olduğu Marmara Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’ndaki görevini sürdürmektedir. Kendisi aynı zamanda üç Javier Cercas romanına emek vermiş, çiçeği burnunda bir çeviri editörüdür.

Buz küplerine yatırdığım vişnelere dalıp gidiyor gözlerim.

Sıcak, beynimi yaktı. Evde açık olmayan tek bir pencere yok ama esintinin zerresi de yok. Hiçbir yaz bu kadar kavurmamıştı beni. Hiçbir yaz bu kadar tüketmemişti enerjimi. Kısacık saçım bile fazlalık gibi başımda. Şakaklarımdan, ensemden, sırtımdan şelaleler akıyor.

Televizyon içeriden haykırıyor: “Ormanda nöbet tutan köylüler ve çevreciler, maden için yapılan katliama karşı günlerdir direniyor.”

Serin, sulu, iri, rengi siyaha çalan, buğulu, tatlı-ekşi tatlarında kendimi kaybetmem için sessizce bağıran, alımlı, davetkâr, karşı konulmaz vişneler bana bakıyor. Ben vişnelere bakıyorum. Uzun uzun bakışıyoruz. Bir tanesini bile atamıyorum ağzıma. Bu kavurucu sıcakta, soğuk vişneleri yediğimde alacağım hazdan utandığım için elimi bile süremiyorum hiçbirine. İnsan olmaktan utanıyorum. Acziyetimden utanıyorum. Bütün bu olan bitene tanıklık etmekten utanıyorum. Utanıyorum. Utanıyorum. Çok utanıyorum. Tabaktaki vişneler, neden sonra Anton Çehov’un bahçesini getiriyor aklıma. “İnsanlık bir arpa boyu yol bile katetmez mi?” diye soruyorum kendime. Cevabı arıyorum. Bulamadıkça daha çok utanıyorum.

Çehov’un son oyunu Vişne Bahçesi; uzmanlar tarafından en önemlisi, en büyüğü olarak kabul edilir. Sadece kırk dört yıl süren hayatı boyunca Çehov, Rus toplumundaki büyük dönüşüme şahit olmuş ve ülkesini mükemmel şekilde gözlemleyerek yaşadığı dönemi kâğıda yansıtmayı başarmıştır. Çoğunlukla toprak kölelerinden ibaret olan Rus halkının özgürleşmeye başladığı, aristokrasi çökerken orta sınıfın yükselişe geçtiği 19. yüzyıl; yeni, yepyeni bir düzenin de sesidir aslında. 1904’te hayata gözlerini yuman Çehov, Rus Devrimi’ni görememiş olsa da yakın gelecekte olacakların ayak seslerini derinden hissetmiştir. 

Oyuna adını veren vişne bahçesinin sahibi, servetini har vurup harman savuran, çalışanlarının ücretlerini bile ödeyememesine rağmen eski şaşaalı yaşamına devam etmeye çalışan, üretmeyi bilmeyen, tükettikçe tüketen, kırklı yaşlarının ortasında, aristokrat bir ailenin son üyelerinden “Lyubov Andreyevna Ranevskaya” isimli kadın; elinde avucunda kalan son mal varlığı olan vişne bahçesi ile çevrili çiftliğini kurtarmak için, yıllardır yaşadığı Paris’ten ülkesi Rusya’ya döner. Kapıları dış dünyaya kapalı aile, dönemin Rusya’sında varlığını sürdüren aristokrat ailelerin hazin bir örneği; ülkede değişmekte olan sosyal, politik ve ekonomik düzenin gerçekleriyle bir türlü yüzleşemeyen, eski günlerin görkemine özlem duyarak yaşayan aristokrasinin düşündürücü bir portresidir aslında.

Oyunun gidişatını etkileyen karakter ise, fakir bir köylünün oğlu olan Yermolay Alekseyeviç Lopahin’dir. Lopahin, dillere destan vişne bahçesiyle çevrili bu çiftlikte bir zamanlar çalışmış, hırsının ve ticari zekâsının yardımıyla, tek hayali olan köşe dönmeyi sonunda başarmış bir adamdır. Lyubov Andreyevna Ranevskaya ile ağabeyi Leonid Andreyeviç Gayev, evi kurtarmak için çözüm ararlarken çıkış yolunu gösterir Lopahin: Vişne ağaçları kesilirse arsaya yazlık evler inşa edilebilecek, evlerden gelecek kira da dara düşmüş aileyi maddi anlamda oldukça rahatlatacaktır. Ağabey ile kız kardeş, bu kıyıma razı gelmez ama çiftliği de ellerinde tutamaz.

Oyunun sonunda, çiftlik evi ile vişne bahçesi satışa çıkarılır. Lopahin bu fırsatı kaçırmaz tabii ve çiftliğin yeni sahibi olur. Geçmişte toprağın kölesi olan adam, artık onun efendisi ve Rusya’daki yeni düzenin de temsilcisidir. Çiftlikle bütünleşmiş, yıllanmış ama güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olan vişne ağaçlarını gözünü bile kırpmadan, çatır çatır keserken servetine servet katacak olan; kim bilir, belki de ancak bu şekilde, kendini bildi bileli hasretini çektiği saygınlığı elde edeceğini sanan Lopahin…

Elim, buzların arasından gözlerini kırpan vişnelere gitmiyor. 

Sıcak, nefes aldırmıyor.

Televizyon, haykırmaya devam ediyor: “Ormandaki gerilim sürüyor. Ağaçların yaşam hakkını savunanlar, birer birer gözaltına alınıyor.”