Yazar. Ayrıca Medyascope'ta Zeytin Dalı ve Sabun Köpüğü programlarını hazırlayıp sunuyor.

Öteki dendiğinde tasarlananın, kafada yer etmesi umulanın dışında bir ısrarla yaşamsal bir bütünselliğe işaret etmek istediğimi biliyorum. Bunun için de zihnimde gezinip duran biçilmiş bir kaftan var: Aşk. Ne zaman öteki konusunda  kafam karışsa, aşkın genelgeçer tanımları beni bu kavrama çok yakınlaştırıyor. Aşkta öteki, bir ideal olarak savrulma ya da ayrılmayı değil bir kaynaşma halini işaret eder. Bu eylemin gerçekleşmesi için aranandır, öteki; kısaca er ya da geç buluşulacak olan. Dahası bıçkın bir sınav vardır. Kaçanlar o noktada kaçar. Kaçmayanlar-kaçamayanlar içinse sınav kapıdadır! Göze alıp girilen bu sınavda ise zamanın acımasızlığı insanları ayrılmanın eşiğine getirse de…  Her iki taraf için manalı bir buluşma ve kaynaşma haliyse bu, adına davetiye çıkarılan da bellidir: Ayrılsak da bundan böyle bireyiz! Dolayısıyla bu aşk hali belli bir aşkınlığın da habercisidir. Yeter ki hakkı verilerek deneyimlensin. Cinsel tutkuyu da bundan ayrı tutacak değilim elbette. Onu da işin içine katıp şunu demek isterim: Aşk, insanın başına gelebilecek, en hakikisinden, ötekiyle buluşma halidir. İşin içinde anneye duyulan yas da vardır, acı da, tutku da. Kısacası insanın öğrenmesine dair her şey! Öğrenip ders çıkarmasına ve kendine yeni bir sayfa açmasına dair hepsi…

 

Bu yüzden öteki, Mercek cephesinden bakıldığında bir sürprizdir. Vaad edilen bir  yaşamdır, kısaca. Ancak, ağırlıklı olarak Freudien gözle bakıldığında başta narsistlerinki  olmak üzere kimileri için aşk, trajediden öte bir yere gidemez; dolayısıyla bir narsist aşığın (ya da o ayardaki ruh haline sahip birinin) gözleriyle bakıldığında ve yaşandığında, dünya aşktan yoksun kalmaya mahkumdur. Başka bir deyişle asla ötekisiyle buluşmanın gerçekleşemeyeceği bir deneyime dönüşür aşk. Durum, ya hep ya hiççi kimi  nevrotik yapıdaki insanlar için de geçerlidir. Benimsin ya da değilsin kutuplarına sıkışıp kalma hali de diyebiliriz buna. Kendini merkeze koşullandırarak yaşama halleri… Varılan yer de kestirmeden belli olur o zaman: Ötekine duyulan his yoksa, elbette aşk da yoktur, aşk yoksa buluşma da yoktur kaçınılmaz olarak. Buluşma yoksa, maalesef birey de yoktur.

 

Kısacası tanım, yokluktur.

 

Ötekiyle buluşamamak bir kayıp, bir yitiriş ve olamama halidir. Bu yüzden aşk dememe bakmayın siz. Öteki yoksa, hiçbir şey yoktur, zaten yaşanmamıştır ve besbelli bu gidişle de yaşanmayacaktır…

 

Dediğim gibi ne zaman öteki konusunda kafam karışsa, siyasi rotadan tali bir yola çıkar ve aşkı hatırlarım; hafızam yenilenir. Aşk ve öteki, insana ve yaşama özgü en net pusuladır. Yön mü? Kuzey güney, fark etmez.

 

***

Bu sayı, tam da bu yüzden bu zenginliği sizlere bir dem yaşatmak için kotarıldı. Ne aşksız, ne ötekisiz ne de yaşamsız kalın diyerek…

 

Ağustos sayımızın konusu ise ‘yangın’. Yazılarınızı 25-31 temmuz arası info@mikro-scope.com adresine bekliyoruz.