Kedi hafızası yirmi bir gün derler ama ben o soğuk geceyi hiç unutmayacağım. Kendimi bir çukurda buldum ben o gece. Toprak ana sıcacık sardı beni. Gün ağarınca açlığa direnemedim. İstemesem de gene buz gibi sokağa çıktım ve yiyecek bir şeyler aranmaya başladım. Ne annemin ılık sütü ne de oynaştığım kardeşlerim vardı. Üstelik sesim kısılmıştı. Kuyruğuma ve patilerime garip, pis bir şey bulaşmıştı hatta yapışmıştı. Yaladım yaladım çıkaramadım.

Birden havalandım.

“Ayyy!” dedi kadının biri beni göğsüne bastırırken. “Bu yavru titriyor, annesi nerede acaba?”

Apartmanın önünde oturan güvenlik cevap verdi “Yok onun kimsesi, dün akşam bir arabadan sokağa atıp gittiler. O saatten beri miyav miyav, bir ara sesi kesildi de öldü sandım, sonra baktım şu çukurun içinden çıkıverdi.”

“Deme yahu! Alın bari apartmana. Koskoca apartman bir kediye mi bakamayacak?”

“Yok be abla öyle deme, sen bilmezsin bizimkileri, valla dünyayı dar ederler bana, yoksa…”

“Ama ölür bu, baksana ne minik, bir gece daha dayanamaz bu ayaza.”

“O zaman sen alıver, sevaptır.”

“Alayım değil mi? Madem önüme çıktı. Paltoma sokulmasına ne dersin? Donmuş fakir, hem de aç.”

 

İşte böylece kavuştum yeni evime ve yeni anneme. O günden sonra her gece onun koynunda yattım.

Benim adım Makiyato. Annem kahve içmeyi çok sever. Bütün gün ayakta kalabilmek için sürekli kahve içer. Sırtım, kahvenin açıklı koyulu her tonunda tüyle kaplı. Göbüşüm ve gıdışım ise bembeyaz süt köpüğü gibi. İşte bu nedenle annem bana bu adı taktı. İsterseniz bana kısaca Maki diyebilirsiniz.

 

Geleli sadece altı ay oldu ama birbirimize çok alıştık. Ben serpildim, güzelleştim, bütün gün bir prenses edasıyla evin içinde salınıyorum. Annem ise bütün gün ve gece hiç durmadan çalışıyor. Sabahları hastanede, öğlen ofiste yüz yüze terapi alan hastaları var. Akşamları ise bilgisayarın karşısında uzaklardaki hastalarla konuşur. O gerçek bir emekçi. Ona baktıkça utanıyorum yaşadığım bu gönençli hayattan. Annem bazen o kadar yorgun olur ki, yatağa düştüğü yerde uyuya kalır. İşte o zaman ona sokulup “Mır mır” yapıyorum. Benim sesimle rahatlıyor ve elini gıdıma doğru uzatıp okşuyor. Sanırım, böylelikle günün yorgunluğu ve hastalarından dinlediği çeşit çeşit dert, biraz olsun hafifliyor. Ne yazık ki elimden gelen sadece bu.

 

Keşke annem bu kadar çok çalışmasa ve bu kadar yorgun olmasa. O zaman eminim benimle daha çok ilgilenirdi. Sabah evden çıkar çıkmaz özlerim onu. Pencerenin önündeki koltuğa tırmanır, dönüş yolunu gözlerim.