Cem Hakverdi köpek dostu Doğa ile birlikte İstanbul'da yaşıyor.
Gazetecilik ve sinema eğitimi aldı. Belgeselci ve öğretim görevlisi.

Her gece olduğu gibi, o gece de yiyecek bir şeyler bulmak için dolandım bizim sokaklarda. Karnımı iyi kötü doyurmuş, yeşil apartmanın önünde uyuyordum. O gece tam doymamış olmam çok da önemli değildi. Nasıl olsa öğleden önce Zeynep Hanım bir elinde poşeti, diğer elinde  5 litrelik su şişesiyle gelecek; her zaman olduğu gibi elini poşete daldıracak, kediler için pişirdiği tavuk ve pirinç karışımından bir avuç da benim için yoğurucak ve önüme koyacaktı. Buralarda gündüz yiyecek ve su bulmak zor iş. Hem hava çok sıcak hem de insan kalabalığı fazla. Korkanı, kovalayanı, arabası… Yine her zamanki saatlerde, güneş tam tepeye gelmeden Zeynep Hanım geldi sokağın başına. Kalktım, güzelce gerindim, koşa koşa gittim yanına. Dedim ya, aslında kedileri beslemek için geliyor, ama köpeğim diye beni şimdiye kadar hiç geri çevirmedi. Benim kuyruk sallayarak onun yanına koşmam, başını dizine yaslamam çok hoşuna gidiyor. Elini daldırıyor poşete, bir avuç tavuklu pirinç köftesinden sıkıştırıp bırakıyor önüme en torpillisinden. Zeynep Hanım şimdiye kadar yemem için bana verdiği hiçbir şeyi önüme atmadı. Her zamanki nezaketiyle eğildi ve önüme koydu. Bir de üstüne başımı okşadı. Böyle  öğle zamanlarında yeniden uykuya dalmak, benim hayatta en büyük mutluluğum.
İşte yine böyle bir gün.  Zeynep Hanım’ın köftesinden yemiş, başım okşanmış ve yeniden uykuya dalmak üzereydim. Kaldırımın kenarında uykuya dalacak gibi olmuşken oldukça gürültülü çalışan, büyük bir araç durdu az ötemde. Aracın kapısı açıldı ve bir adam indi. Bana doğru birkaç adım attı. Yattığım yerden kuyruk salladım ama adamın ifadesinde bir değişiklik olmadı.
Enerjisi beni rahatsız etti.  Doğruldum, kuyruğum bacaklarımın arasına sıkıştırdım. Adam yaklaştıkça ürperdim, kaçıp gitmek istedim. Tam geri dönüp koşacaktım ki arkadan bir başkası, bir anda boynuma bir ip geçirdi ve müthiş bir hızla ip boğazımı sıkıverdi. Sağa sola hareket edip boynumdaki ipi çıkarmaya çalıştım ama adam boynumdaki ipi bir sopayla kontrol ediyordu. İpten kurtulup kaçmak bir yana, sopayı öyle bir kullanıyordu ki yanağımı yerden kaldıramadım bile. Hatırlıyorum, hayatımda ilk defa birisini o gün ısırmak istedim.
Aralarında bir şeyler konuşuyorlardı ama hiçbir şey anlamadım. Zeynep Hanım’la, sokaktaki diğer komşularımla ve gelip geçenle konuştuğumuz ortak bir dil vardı. O insanlarla birbirimizi anlıyorduk ama bu adamların ne dediklerini ve ne yapmak istediklerini anlayamadım. Derken adam sopayı biraz kaldırdı ve başımı doğrultabildim. Tam rahat nefes almaya başlayacak gibi olmuştum ki bu defa adam, arkadaşının da yardımıyla sopayla beni havaya kaldırarak taşımaya başladı. Ayaklarım yerden kesildi, nefessiz kaldım. Kaçmak imkansızdı, anlamıştım. Teslim oldum. Neler olduğunu anlamaya çalışacak bir an bile olmamıştı. Sadece nefes almaya çalışıyordum. Neler oluyor? Kim bu adamlar?
Artık gürültülü çalışan aracın içindeki bir  kafesteyim. İçerisi çok karanlık, hiçbir şey göremiyorum ama çok farklı köpek kokuları alıyorum. İçeride benden başka köpek yok ama daha önce burada bulunmuşlar. Dişiler, erkekler…
Şimdi neredeler?
Araç yola devam ediyor. Adamlar aralarında konuşuyorlar, anlayamıyorum.
Uzunca bir süredir yoldayız. Bizim mahalleden oldukça uzaklaşmış olmalıyız.
Nereye gidiyoruz?
Bir süre daha gittik ve durduk. Kapılar açıldı, kafesi araladılar. İpi boynuma geçirmeye çalıştılar, yine direndim ama boşuna. Gücüm bitti, teslim oldum.
Kendi kendime dedim ki “alın geçirin boynuma ipi, ne olacaksa olsun ve bitsin”. O gün farkında değildim ama aslında her şey daha yeni başlıyormuş.
devam edecek…