Ben Cengiz Yakut

ÖLÜ DOĞDUM BEN!

Gaziantep ve Kilis'li bir aileye Antakya'da doğdu. İstanbul'da büyüdü. 30 yıldır Amerika'da yaşıyor. Uluslararası İlişkiler lisans eğitimi aldı ama kariyer yolculuğu gazetecilikle başladı. Sırasıyla bankacılık, tekstil, otelcilik, restoran işletmeciliği, perakende sektörlerinde yöneticilik yaptı. Restoran işletti, mektepli şef. Halen Manhattan gökdelenlerini mermerle donatan bir firmada yönetici. Sinema, fotoğraf, şiir, gezmek, yazmak, yüzmek, şarkı söylemek gibi tutkuları var.

Merhaba! Ben Dünya. Ölü doğdum ben. Evrendeki milyonlarca gezegenden biriyim. Hepsinden farkım, benim üzerimde 8 milyar insan ve onlardan kat kat fazla sayıda ve çeşitte canlı yaşıyor. 4.5 milyar yıl yaşındayım ve ölüyorum. Onca emek, onca evrilim boşa gidecek. Benim ölümüm üzerindeki yaşamın ölümüyle olacak. Doğa ölecek, siz insanlarım ölecek ve yaşam bitecek. Siz insanlar benim nemesisim oldunuz, kendi kendinizi yok ediyorsunuz. Ölüyorum, ölüyoruz. Bu ölüm yaşlılıktan değil ama. Üzerimdeki yaşam 3.5 milyar yıl önce, şimdi insanlığın yok etmeye çalıştığı mikroplarla (bakterilerle) başladı. Şimdilerde Gıda Zinciri’nin en tepesinde yer alan siz insanlar ise çok değil 500 bin yıl önce gelişmeye, iki ayağınız üzerinde yürümeye, düşünmeye, öğrenmeye başladınız. Ateş, tekerlek, taş, tunç, bronz derken öyle geliştiniz ama öyle bencilleştiniz ki beni; daha doğrusu kendinizi ve çevrenizdeki tüm yaşam formlarını yok etmeye, öldürmeye başladınız. Bazılarınız bunun farkında ama çoğunluk, kendilerinin de sonu olacak ve kendi eserleri olan bu sürecin ya farkında değil ya da umursamıyor.

 

4,5 MİLYAR YILLIK HİKÂYEM

 

Gelin size hikâyemi başından anlatayım. 4.5 milyar yıl önce kayalardan, bana çarpan meteorlardan ve fokur fokur kaynayan volkanlardan ibarettim. Yani aslında ölü bir gezegendim ben. Ve yaklaşık bir milyar yıl böyle yalnız, sessiz ve karanlıkgeçti. Çok ama çok sıcaktı. Sonra yüzeyimde soğumalar başladı ve bir gün bir yerlerimde, üzerimde oluşan atmosfer mantosunda bulunan iki hidrojen ve bir oksijen atomunun yine havadaki enerjiyle birleşmesinden su oluştu. Bunlar birikintilere dönüştü. Hem havadaki hem de sudaki minareller, organik kimyasallar havadaki elektrik, ısı ve ışıkla etkileşime girip ilk proteini suda oluşturdular. İşte zamanla karmaşık bir hal alan o protein, o biyolojik molekül; yaşam başlangıcının habercisiydi. Hikâye dedim diye öyle kolay olduğunu sanmayın. Bakın üzerimdeki her şeyin anası o DOĞA’nın bu ilk proteinden ilk çokhücreli canlı organizmaları doğurması yaklaşık 1.8 milyar (1.800.000.000) yıl aldı. Yaşamın ne kadar zor ve yavaş oluştuğunu özümsemek için gelin bu süreyi gün sayısına çevirelim. Artık yılların günleri de dahil olmak üzere tamı tamına 657.45 milyar (657.450.000.000) gün eder.

 

 

BİRİM İNSAN ÖMRÜ: BİÖ

 

Bir de siz insanların ortalama ömrünü temel alan bir zaman biriminde anlaşalım: Birim İnsan Ömrü olsun adı. Kısaca BİÖ diyelim buna. Ortalama insan ömrünü 75 yıl (27.375 gün) olarak alırsak, BİÖ ile ilk canlı organizma oluşum sürecini şöyle de anlatmak olası: İlk biyolojik molekülün, canlı organizmaya evrilmesi için geçen zaman tamı tamına 24.016.438,35 BİÖ. Durun daha insandan eser yok!

Demem o ki yaşam şimdiki gibi öyle kolay başlamıyor. Üreme, çoğalma bir yana, organizmaların evrilimi ve gelişimi bile milyarlarca yıl aldı. Neslini tükettiğiniz Hazar kaplanı, Beta kobrası, çizgili sırtlan ve o aç olmadığınız halde, ihtiyacınız olmadığı halde; utanmadan sonuncusunu 1970’te bir avda katlettiğiniz Anadolu kaplanı öyle kolay vücuda gelmemişti. Hepsinin neslini tükettiniz. Ya mavi yıldız çiçeğinden ne istediniz be insanlar! Yaylanın birinde kendi başına yetişen, arıların çapraz döllemesiyle yeni türlere el veren mavi yıldız çiçeği de yok artık. Yok! Neden? O yaylada artan turistik aktiviteden.

 

EVRİLİM KOLAY İŞ DEĞİL

Hikâyemize dönelim. Günümüzden 1.7 milyar yıl önce suda oluşmaya başlayan çokhücreli canlıların bitkilere ve hayvanlara dönüşmesi ve karaya çıkması da bir 700 milyon yıl (9.333.333 BİÖ) aldı. Bunların omurgalı canlılara evrilmesi için de 600 milyon yıl geçti. Dile kolay, bu da 8.000.000 insan ömrü eder. Şükür ki daha ilk insan ortada yok. Kıran döken, yakan yıkan, kirleten ve yok edenler henüz yok yani. Yok ediciler, yani siz insanlar başlangıçta beni sarıp sarmalayan, canlılarıyla canıma can katan DOĞA’nın en mükemmel şaheserleriydiniz. Öyle ki, bundan sadece 500 bin yıl (6.666 BİÖ) önce ayaklarınızın üstünde yeni doğrulmuştunuz. Tek derdiniz diğer canlılar gibi Doğa ile uyum içinde yaşamak ve hayatta kalmaktı. DNA’larınız, genetik yapılarınız, o milyarlarca yıllık evrimin mirasına öyle bir konmuştu ki hatırlıyordunuz her gördüğünüzü ve yaşadığınızı. Öğrendiklerinizi hatırlıyordunuz. Ve üzerine sürekli ekliyordunuz. Bu birikimle düşünüyor  ve hissediyordunuz. O zamanlar ne sevinmiştim, insanlar gelişecek, geliştirecek, çoğaltacak diye.

 

YAŞAM SONSUZ AMA KİM FARKINDA?

 

İlk insanların da 500 bin yıl önceki gelişim düzeylerine ulaşması da kolay olmamıştı. Bu (homo habilis halleri) 2.3 milyar yıllık bir evrim süreci sonunda iki ayağının üzerine doğruldu. Efendim sonra ne oldu? Taş devri, alet edavat, ateş, tarım, hayvancılık, camın, tekerleğin yazının icadı sadece ve sadece 3 milyon yıl, yani 40 bin BİÖ sürdü. Dile kolay 3 milyon yıl. Siz insanlar konduğunuz mirası anlayın diye altını çiziyorum. Sizler sadece ve sadece ortalama 75 yılını görüyor, biliyorsunuz. Çok okumuş olanlarınız bin bilemedim iki ya da üç bin yılda neler olduğunu biliyorsunuz. Unutmayın, ne beni saran, bana can veren Doğa ne de siz insanoğlu kolay gelmediniz bugünlere. Günden güne, yıldan yıla evrilerek milyarlarca yılda oluştu göller, denizler, balıklar, kuşlar, ağaçlar, ormanlar, börtü böcek, kedi, köpek ve karıncalar.

Ben Dünya. 4.5 yaşında ölü doğdum. Üzerimde yaşamın başlangıcı için karanlıklar içinde, sessiz ve yalnız yaklaşık 2 milyar yıl bekledim. Derken Doğa, proteinden bakterileri, çokhücreli canlıları doğurdu. Bu canlıların yaşamı karada yeşertmesi de neredeyse bir o kadar zaman aldı. Ama siz insanlar, ah insanlar ah! Tüm umutlarımı boşa çıkarıyorsunuz bugün. Babanızın mirası gibi harcıyorsunuz sizi doğuran, besleyen, her şeyi size altın tepside sunan Doğa’yı. Sadece kendi sonunuzu hazırlamıyorsunuz. Tüm canlıların sonu olacak bir aymazlıktasınız. Ve ben yine ölü bir gezegen olma riskiyle karşı karşıya kalacağım. 4.5 milyar yıllık evrim silinecek. Boşa gidecek. İşte en çok zoruma giden de bu. Bu son sözlerim size çok ağır, gaddar ya da acımasız gelebilir. Neden böyle konuştuğumu anlatacağım. Şimdi hikâyeme döneyim, sonra anlatacağım söz.

 

 

DOĞA’NIN TAPUSU YOK!

 

İlk çağlardan itibaren hızla çoğaldınız. Dili, yazıyı icat ettiniz aklınızı kullanarak. Önce avcıydınız. Tarımı keşfettiniz, yeşerttiniz, çoğalttınız. Doğa’nın cömert sunumlarıyla keyfiniz yerine geldi. Yerleşik yaşam düzenine geçtiniz. Kurduğunuz yerleşkelerde, birlikte yaşamaya başladınız. Aranızdan daha akıllı olanları lider seçtiniz. Onların koyduğu kurallara uydunuz. Üretken yerleşim birimleri mutlu iken, kötü liderlerle kaderleri kararanlarınız mutlu olanların elindekine ortak olmak isteyince çatışmalar, savaşlar başladı. Bir kısmınız çalışıp üretmeyince ve eldeki yetmeyince bu kez birbirinizi öldürmeye başladınız. İnanç konusuna hiç girmeyeceğim. Sevgi, kardeşlik, özveri, paylaşım, merhamet felsefelerinden yola çıkıp inançlarınız adına dahi savaştınız, kan döktünüz, katliamlar yaptınız deyip sözü burada bırakacağım.

Doğa’dan geldiğinizi unutup mülkiyeti icat ettiniz. Toprağın altını üstünü, her yeri parselleyip sahiplendiniz, üzerinize tapuladınız. Parayı icat ettiniz sonra. İcat etmez olaydınız! Bir yandan da üremeye devam ettiniz. Beş kıtada milyarları aştı sayınız. Her yanımı sardınız adeta. Enerjiyi keşfettiniz, üretmeyi, depolamayı ve o enerjiyi kuvvete dönüştürmeyi başardınız. Sonra gelsin makinalar. Ciğerimi delip milyonlarca yıllık kanımı şarap gibi sundunuz makinalarınıza. Doğa kirlenir mi, kirlenirse ne olur diye hiç düşünmeden. İcatlarınız birbiri ardına geldi sonra.

 

TEKNOLOJİ… VE FİLM KOPTU!

 

Lafı uzatmayayım. Elektriği icat etmeniz için tekerleği icadınızın üzerinden on binlerce BİÖ geçti. Matbaanın icadından elektriğin icadına ise sadece 20 BİÖ. Sonra film koptu. O kadar hızlandınız ki tek bir BİÖ zarfında telefon, otomobil, uçak, televizyon ve bir yığın icadı gerçekleştirdiniz. Bilginin kaydedilmesi, bilimin gelişmesi ile icatlar aritmetik dizin hızıyla birbirini izledi. Birkaç çağı, birkaç bilimsel devrimi bir BİÖ’ya sığdırmak yetmedi. Artık 20 yılda bir teknolojik devrimler gelmeye başladı. Endüstriyel üretim, iletişim ve bilişim devrimleri kaçınılmazdı elbet. İnternet ağı ile benim coğrafyamdaki en uzak köşeleri de birbirine bağladınız. Artık bilinenden binlerce kat daha hızlı (süper) kuantum bilgisayarları yolda. Sizin beyninizden kat kat daha hızlı ve daha fazla öğrenen, düşünen ve öğrendiklerini işleyerek üreten “Yapay Zekâ Kodları” umarım yaşamınızın kontrolünü ellerine almazlar bu BİÖ bitmeden.

Bu arada yerleşkeleriniz metropole dönüştü. Doğa’dan koptunuz. Beton yığınlarında doğup Doğa’yı tanımadan, Doğa’dan kopuk büyüyen kuşaklarınız olmaya başladı. Ama ne kadar kopuk dahi olsanız, özünüz Doğa’dan olduğu için sanırım; bana ve Doğa’ya en duyarlılarınız da işte bu betona doğan, betonla büyüyen kuşaktan çıkmaya başladı. Biraz umutlandım açıkçası. Kaygılarım biraz dinmeye başladı. Ama hâlâ yarınımdan korkuyorum. Fabrika bacalarınız, otomobil egzoslarınız, sanayi atıklarınızla okyanuslarımı, soluduğunuz havayı hızla kirletmeye devam ediyorsunuz. Bitmez tükenmez sanarak umursamıyorsunuz. Teknoloji her şeye çözüm sanıyorsunuz. Yaşamınızı hızlandırdıkça hızlandırıyorsunuz. Boyunuza bakmadan zamanla yarışa kalkışıyorsunuz. Ben 4.5 milyar yaşındayım ve size buruk bir gülümsemeyle, üzülerek bakıyorum. Öyle bencilsiniz ki, öyle bir doyumsuz bir telaş içindesiniz ki her şey sizin BİÖ sürenizde gerçekleşsin istiyorsunuz adeta. Doğa, insanlık ya da ben bile umurunuzda değilim. Tüketiyor, tüketirken tükeniyorsunuz. Tükettiğinizin kendi yarınınız olduğuna aymadan hem de.

 

 

ACIYIN BANA! ÖLDÜRMEYİN!

 

Durun bir! Az bir düşünün! Aklınızı kullanın! Ne olacak bunun sonu? Doğa ve kaynakları tükenmeyecek mi sonunda? Neden bu hırs? Neden bu telaş? Nereye? Sürekli ivmelenen bu hızla giderseniz, her 20 yılda bir olan teknolojik devrimler ve zıplama aralıkları önce 10 yıla, sonra beş yıla sonra yıllara ve aylara inecek, görmüyor musunuz? Bu arada soluduğunuz hava, atmosfer kirlendikçe kirleniyor. 25-30 yıl sonra nasıl soluyacaksınız? Doğal kaynakları ya kirletiyor ya da tüketiyorsunuz. Göller, ırmaklar, atmosferden damıtılıp size dönen sular içilemez hale geldiğinde ne içeceksiniz? Meşrubat mı?

Bakın beni, Doğa’yı ve sizi Güneş’in radyasyonlu ışınlarından manto gibi koruyan atmosfere açtığınız delik yüzünden ortalama ısı artıyor, iklimler değişiyor. Siz insanların evrilimi, son BİÖ’de kapıldığınız hızda olmadı hiç. Milyarlarca yıl sürdü yaşadığınız iklimlere uyumlu hale gelmeniz, alışmanız. Neden olduğunuz iklim değişimine kirletme hızına ayak uyduramaz genetik evriliminiz. Bu yaşam böyle sürmez. Aymazsanız, uyanmazsanız, durup düşünmezseniz, acilen önlem almaya başlamazsanız bu hızlı sonun dönüşü olamayacak. Doğa’yı, tüm canlıları ve tabii ki kendinizi öldüreceksiniz. Beni tekrar öldüreceksiniz. Durun! Yapmayın! Öldürmeyin! Ben Dünya. Acıyın bana!