17 Ocak 1961 İstanbul doğumlu Tan Doğan, İstanbul Üniversitesi’nde felsefe, Beykent Üniversitesi’nde eğitim yönetimi öğrenimi aldı-verdi.
Şiir, öykü dallarında ödülleri olup, edebiyat, sanat, felsefe, psikoloji üzerine çabalarını, 1984 yılından bugüne dek çeşitli yayın organlarında paylaştı, paylaşmakta...

hiçbir şey gelmiyor aklıma. böyle de yazılabilirmiş! boş kafa iyidir. dün var ama ve bugün ve de şimdi.

pek ilham verici gelir hep balkon bana; soğuk olmasa bir de: kış ve ocak ve zaman yok! rüzgâr dindi ya, yıldızlar, dolunay: gecenin karası yok. laf çok ve ruh gelgit.

çay ılındı, yarılandı cigara, ömrüm yol almış pek.. hayret! ne demeli böyle bir çağda. bilemedim! demek kemik kalacak beden. toprağı sevemedim hiç. gök güzel, deniz eh işte. ne kuş ne balık olmak isterdim. insan hali de hal değil zâten. melek, cin, peri.. tanrı korusun. bu sürüngenlik de bir yere kadar.

gelişine vole benimkisi: içimde esen, kalemime yol. izsiz. yalnız şu koku yok mu, fena! kuyu kokusu, mahzen kokusu, dehliz kokusu… yosunu unutalı çok oldu.
tat da hoş, tuz da, ekşi, kekremsi, buruk bir vakit, dünya denen taş ufalana ufalana tükenirken.
bir de dilini yutarmış hayat pek rahat! sessizde kalmalı upuzun süre… yani duyduğum, gördüğüm bir şey yok. soğudukça zaman dokunamıyorum. 

siste his is gibi ancak. kâfir kafiyeyi sevmeyen mi var! e ne kaldı geriye çay-cigaradan gayri, sızım sızım sızlarken mor parmaklar ki bu kâfî sanki…

bu kadarını siz de yazardınız, ne gam.

uykum olsa kabus görürdüm. 

not: çökmüşüm kıyıcığına zamanın, taş sektiriyorum suyunda hâlâ! değil gücüm yerinde, aklımsa eh işte: anlık anı, fikir ve nefes. hevesim tam kaçmamış, nefsim dip. bir lokmayı çiğnemek pek zül. yine de gök mavi ya, bu iyi gibi. en az bir kuş türü hayatta: şans mı bu? miyavlayan kedi ile havlayan köpek de var! bulutlar geçip gidiyor ruhumdan: fena! üç top ağaç bir dağda masum ve mahzun. uzak kadar yakını da tam göremiyorum. günün pusu pusu kurar ömre: yaş ve yas. ise yazı yazmak ne gam. pas ile pis şimdi pek yakın. eskiden koşarmışım meğer. takat yok yürümeye bile. düş kurmak da zor sanat gibi hani. neyi bekler kuma dönüşmek için taş? bir ve yine bir ve. a bu kez üç: sektiği su hare hare hâlâ! zaman akıp gitse de bir şeyler değişmiyor. sönük bir çift zeytin göz boşlukta ha var ha yok. kış yazı da bir başka güzel, lâkin aşksız. her şey her an yaşanamaz ya! sonra dedim, bir kalkabilsem çöktüğüm yerden, ev yoluna düşerdim yâne yâne. yana yana kaç yüz yıl yaşadım.. unuttum. kar yok, yağmur yok, rüzgâr yok ve güneş son bulutta sanki benim için. içime bir yaşama sevinci düştü taş gibi: iyi. ben bu ağırlıkla biraz daha ölmem. 

eski hâlim şimdi sizde. ağır beden, beyin işi gün boyu. aş derdi pek dert; düş kadar aşk. ah çoluk-çocuk varsa bir de… gündüz ve güneş bir çift kelime. kelama derman ne gezer, değil ki sevişme! bir de okumaya takat lazım yazdıklarımı. uyku istiyor gece yıldızsız, ay’sız. ah sabah sabah hayat kaldığı yerden! ben denli emekliye hava nahoş yâni, iki diş, bir lokma-hırka falan. ömür ölüme gebe: kara kanun! boşaltın kafanızı bir-birkaç rüyada. yaşınız kaçtı sizin?…