Selda Coşgun

Penguen Dostum

1968 yılında Trabzon’da doğmuştur. Yedi yaşından beri ailesinin de desteği ile çok iyi bir okurdur. 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olmuştur. Evli ve iki çocuk sahibidir. En büyük ilgi alanı, kariyeri boyunca hep daha çok zaman ayırmak istediği edebiyattır.

ABD’de yapılan bir araştırma, küresel ısınma nedeniyle eriyen buz kütlelerinin dünyanın en büyük penguen türü olan imparator penguenlerinin soyunu tehlikeye attığını ortaya koydu. ABD Balık ve Yaban Hayatı Servisi’ne göre, mevcut karbon emisyonları ve iklim değişikliği oranlarında herhangi bir değişiklik olmazsa, 2100 yılına kadar imparator penguen kolonilerinin yüzde 98’i yok olmanın eşiğine gelecek.

Hepsine eşit derecede sinir olduğum, üç arkadaş grubum var. Biri karımın arkadaşlarından oluşuyor ki en fecisi bu grup. Aslında biraz mesafeli olmakta zarar yok ama bazen sıkıcılığa varabiliyor işin sonu. Herkesin doğum gününde mutlaka toplanılacak, evde ya da dışarıda yemek yenecek, pasta kesilecek, mutlu yıllar dilenecek. Gitmek istemezsem, henüz bir yıldır evli olduğum güzel karım, dudaklarını büzecek, gözleri buğulanacak, gereksiz bir dargınlığın kapısı aralanacak. Genelde bizim gibi yeni evli çiftlerden oluşan bu grupla yaz tatili planları yapıp, önce kimin çocuk sahibi olacağını filan konuşuyoruz. Kadınlar,  yeni elektrik süpürgelerini, erkekler yeni arabalarını anlatıyor, daha güçlüsü,  daha pahalısı, daha masraflısı olsun istiyoruz. Beyaz yakalıyız ve güç bizde olmalı, başka bir derdimiz yok şükür.

İkinci grubum, üniversiteden yakın erkek arkadaşlarım. İlk zamanlar baya eğlenceli geçen buluşmalar, zamanla kimin daha iyi bir işe girdiğine, kimin daha çok para kazandığına ve dolayısıyla sidik yarışına dönmeye başladı. Gerçi bunu çok ustaca yapıyoruz, birbirimizi ezmeden, kırmadan bahsediyoruz, yeni maaş zammımızdan, işyerinin verdiği yeni arabadan, hatta karımızın aldığı yeni robot süpürgeden. Konu o yer cücesi süpürgeye bile geldi gerçekten, inanılır gibi değil.

Üçüncü ve en neşeli grubum, lise arkadaşlarım. Aramıza ilk yıllar kız arkadaşlar da katılırdı ama evlendiler ve galiba eşleri bu hunharca eğlenen erkeklerin arasına eşlerini yollamak istemedi. Tabii kızların bizden ve eğlence anlayışımızdan nefret etmeleri de mümkün. Tıpkı benim de giderek nefret etmem gibi. Her toplantıda birini kusturuncaya kadar içmek nedir? Her cümleye, anlamlı olsun olmasın, komik olsun olmasın deli gibi gülmek nedir? Oturup içmeye başlamak ve ancak sarhoş olunca konuşmaya başlamak nedir? Konuşmak dediğim şeyse bağıra çağıra belden aşağı şakalar yapmak, ona buna sövmek, futbol konusundaysa neredeyse birbirimizle kavgaya tutuşmaktan ibaret.

Liseli grupla son buluşmamızda, henüz kafalar dumanlanmadan, işten güçten söz edilirken nasıl oluyorsa konu, yazın ortasındaki yağışlara ve ardından oluşan sellere geliyor. Tam o anda sabah okuduğum, penguenler ve iklim krizi yazısından beni en çok etkileyen kısmı paylaşıyorum onlarla. Alaycı yüz ifadeleri gözümden kaçmıyor, çok kırıcı olmak da istemiyorlar sanırım, “2100’de çoktan topraktayız kanka!” diyor biri. Demek istiyorum ki torunlarımızın torunları hayatta olacak ve daha bir dolu insan, bizim hayatta olmamamız, sorunun da hayatta olmaması değil ki. Kime ne anlatacaksın, çoktan kadehler tokuşmaya başlamış, hadi ben de, içeyim unutayım bari.

İçki içmek hep ısıtır ya insanı, bu sefer üşüyorum niyeyse. Nasıl üşümek hem de. Koca bir buzun üstünde olduğumu fark ediyorum,  ucu bucağı yok buzun, etrafımda onlar var,  çocukluğumdan beri hayranı olduğum o hayvanların en görkemlileri,  imparator penguenler.

Kocaman bir halka olmuşlar, ben de halkanın bir parçasıyım ve bunu yadırgamıyorlar. Ayaklarının üstünde yavruları var,  o kadar belgesel izlemiştim ki biliyorum, dişiler uzun ve zor bir yol katedip denize doğru gittiler, avlanıp karınlarını doyurup gelecekler, sonra da yavruları besleyecekler. Bunlar erkek penguenler yani ben öyle sanıyorum. Arada benim lise arkadaşlarımın çirkin kahkahalarına benzer sesler çıkarıyorlar. Yanımdakiyle göz göze geliyoruz, nasıl güzel bir surat, nasıl güzel gözler. Birden onların dişi penguenler olduğunu anlıyorum. Onlar seferlerini tamamlayıp döndü, yavrularını ağızlarındakileri kusarak beslediler, şimdi erkekler seferde. Yavrular annelerin ayaklarında yani. Bir kısmı soğuk ve açlıktan kaybedilecek bu yavruların, birkaç anne de ölecek belki ve sağ kalan bazı anneler, annesiz kalan yavruları alıp besleyecek. Karımın ve onun snop arkadaşlarının asla göstermeyeceği bir erdem.

Yanımdakine daha dikkatli bakıyorum, Yalan Rüzgârı’ndaki Nikki’ye benziyor sanki. Çok severim o yıllar önce oynamış dizideki kadını, çok az kişi bilir bunu.   Ne kadar az kişi bilirse o kadar az gereksiz şakalara maruz kalırım. Halkanın dışındakiler üşüdükçe, içten dışa yer değiştiriyoruz,  neyse ki Nikki yine yanımda. Bebeklerini düşürmemek için usul usul hareket edişleri nasıl etkiliyor beni, 10 santimlik ayaklarla hızlı hareket etmek çok zor zaten. Anlatmak istiyorum onlara 2100 yılında olacakları, bilseler ne olacak ki diye düşünüyorum sonra. Ah Nikkiciğim, dünya  ısınıyor, yıllar yıllar geçtikçe üreyebileceğiniz o buz  gibi kıta bile ısınacak, senin güzel suratın birkaç nesil daha aktarılacak, sonrası  yok. Bunları içimden söyleyip duruyorum, ayaklarımda olmayan bir penguen yavrusunu düşürmemeye çalışan bir sarhoşum. Victor seni aldatıyor sevgili Nikki, o bir yalancı. Asıl yalancı benim Nikki, üzülüyor ama hiçbir şey yapamıyorum. İmparator deyince, aklına o iki adamdan başka bir şey gelmeyen arkadaşlarımı, plastik pipet kullanmamaya mı ikna edebilirim? Karımı daha az kıyafet almaya mı? Araba meraklılarını toplu taşıma kullanmaya mı? Beyaz yakalı, korkağın tekiyim Nikki, Victor’dan beterim insanlıkta.

Kahkahalar geliyor kulağıma,  penguenler böyle gülemez ki. Birden masada buluyorum kendimi. Ortalık sıcak, Antartika çok uzakta, elbette sevgili Nikki de. Uyumuşum diye dalga geçiyorlar benimle, Nikki kimmiş, niye titriyormuşum uyurken. Bu gecenin konusu da ben oluyorum, nasıl eğleniyorlar, kimse kusmasa da iyi güldüler.

Penguenler var ya, hani şu umurunuzda olmayan penguenler, girişli bir konuşma yapabilirim ama hiç halim yok. Nikki ve bebeği, yaşayacaklar mı, babaları gelip onları bulabilecek mi, aklım onlarda. Rüyaymış, değilmiş, bilmiyorum ama sonlarının geleceği gerçek.  Arkadaşlarımla vedalaşıp dışarı çıkıyorum. Soğuk hava çarpıyor yüzüme, gözlerim yaşarıyor, soğuktan mı üzüntüden mi bilmiyorum. Herkes gibi kendi yalan hayatımın rüzgârına doğru yürüyorum.