1986 İstanbul doğumlu. TFF Meral Celal Aras Spor Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapıyor. Çocukluğunda babasının işi nedeniyle İstanbul, Ankara ve Giresun şehirlerinde geçirdi. Lise eğitimini Görele Anadolu Lisesi’nde, lisans eğitimini Uşak Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde, tezsiz yüksek lisans eğitimini de Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde tamamladı. 2021 yılında 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nde Şahsiyet dergisinin düzenlediği öykü yarışmasına katıldı ve “Beter Böcek” adlı öyküsüyle Mansiyon Ödülüne layık görüldü. 2022 yılında ise Dedektif dergisinin düzenlediği polisiye öykü yarışmasında dereceye girdi. Finalistlerin öykülerinden oluşan kitap “Dönüşüm” adıyla basıldı. Ayrıca yine 2022 yılında Büyüteç Atölye'ye katılan arkadaşlarla kolektif öykü kitabı çıktı. Evli, sekiz yaşında bir kızı ve yedi aylık bir kedisi var.

Tersine Dünya’ya dair iki bakış: Tersine Dünya – 2

İsmail uyanır uyanmaz belinde bir ağrı hissetti, tek hamlede hızlıca kalktığı yatağından bu sefer inlemeler eşliğinde iki-üç hamlede ancak kalkabildi. Çok sıkışmıştı, koşarak tuvalete gitti. Klozetin kapağını kaldırdı, çamaşırını indirdi. O da ne? Gördükleri karşısında donakaldı, varlık sebebi yok olmuştu hatta sadece yok olmakla kalmamış başka bir şeye dönüşmüştü… Ayılamadım herhalde! Gitti soğuk suyla yüzünü, gözünü yıkadı. Ensesini ovarken kafasını kaldırıp aynaya baktığında ise bir şok daha yaşadı. Sakalları, bıyıkları gitmiş, dudağı biraz daha etlenmiş, saçları oldukça uzamıştı; gerdanından aşağı doğru indikçe kıllarının yokluğu, teninin pürüzsüzlüğü gözüne çarptı, en son da dolgun göğüslerini gördü ve daha fazla dayanamadı İsmail. Oracığa yığıldı.

Gözlerini açtığında yatağında uzanıyordu, başında karısı. Ee bu Hacer’in sakalları var! Tamam bıyıkları hep vardı da sakal nerden çıktı şimdi?

“Oh, sonunda kendine gelebildin, hadi bir an önce kalk da hazırlan, Ayfer Hanım temizlik için dokuzda gel demişti.”

“Ne Ayfer Hanım’ı, ne temizliği? Ben yıllardır hukuk bürosunda çaycıyım, çaycı.”

“Ulan bir iki kere pazara giderken para almak için yanıma uğramış olmasan yerini bile bilmezdin büronun. Ne çaycılığından bahsediyorsun?”

İsmail ne diyeceğini bilemedi, duydukları ve gördükleri karşısında allak bullak olmuştu. Sessizliği bozan içeriden gelen yüksek ses oldu: “Akşama geç kalma, ezandan önce burada ol.”

Ayak seslerinden birinin ağır ağır dış kapıya yöneldiğini anlayan İsmail göreceklerinden korkuyordu, temkinli ayaklar odanın önünden geçerken İsmail’in ilk dikkatini çeken uzun, siyah saçlar oldu. Gözlerini ovuşturup tekrar baktı gördüğü kişiye, evet yüz Ahmet’indi; ama o saçlar, peki ya vücut? Saçın sahibi ayakkabısını giymek için eğildiğinde koridora çıkan Hacer’in sesi yankılandı tüm evde “Ya o saçlarını adam gibi topla ya da kökünden keserim Selma ve abinin dediği gibi ezandan önce evde ol.” İsmail’in korktuğu başına gelmişti: Oğlu da onunla aynı kaderi paylaşıyordu.

Oturup kaldığı yatağında herkesin evden çıkmasını bekledi ve ev boşaldığı gibi hemen telefona sarıldı İsmail, telefonun çalmasıyla karşı tarafın açması bir oldu:

“Alo Orhan, dünyam tersine döndü Orhan, mahvoldum ben.”

“Ne Orhan’ı oğlum, bana artık Fatma de…”

*****************************************************************

Hacer elinde çay tepsisiyle salona girdi. Annesinin tepsiyle geldiğini gören Selma yerinden hızla kalktı, zigonları çıkardı. Bu sırada televizyon izleyen kardeşi ile babasının görmelerine engel olmamak için de şekilden şekle girdi.

“Baba! Yarın arkadaşlarla takılacağız da, biraz para ateşler misin?”

“Pantolonum odada, getir vereyim.”

“Aslan babam, sağ olasın.”

“İsmail be, Selma da hafta sonu arkadaşlarıyla sinemaya gitmek istiyor, olur mu?”

“Başlatmasın sinemasından, televizyonda verilince izler.”

Selma, Ahmet’in pis pis sırıtışını görmezden gelerek bardağını alıp isteksizce yerine oturdu. Şu fani dünyada bir günlüğüne bile olsa yaşadıklarımı aynen yaşayasın inşallah.

*****************************************************************

İş çıkışı İsmail hemen Orhan’ı aradı:

“Geliyor musun pezevenk?”

“Geliyorum lan geliyorum, beş dakikaya ordayım.”

İsmail çok heyecanlıydı, müdavim arkadaşlarından duyduğuna göre yeni bir kadın gelmiş, muamelesi çok iyiymiş. Bir an önce o kadına kavuşmak istiyordu.

Sarı bir taksi yanaştı: “Keranacı, gel hadi.”

“Ooo Orhan’ım taksi de tutmuşsun, zenginiz galiba.”

“Biz de söz senettir, geçen sefer senin kuponun parasını yemiştik, bir dahakine sıra bende demiştim. Şansıma eşekler de yüzümü kara çıkartmadı. Şimdi gidip parayı ezme zamanı.”

“Söylemedin inşallah Fatma’ya!”

“Yok ya, ona kupona para çıktı denir mi? İlla ki evde bulur eksik gedik bir şey, onu alalım der.”

Pavyonun kapısından girdikleri gibi ışık, müzik, sahnedeki dans, etrafta dolaşan yarı çıplak kadınlar, içmeden sarhoş etti İsmail’i. Orhan’a hemen o yeni kadını bulması gerektiğini söyledi, Orhan hallederiz anlamında kafasını sallayıp uzaklaştı yanından. İsmail de onlar için ayrılan masaya oturdu, içki ve meze siparişlerini verdi. Biraz sonra Orhan kolunun altında iki güzelle geldi. Biri zaten Orhan’ın geçen sefer takıldığı kadındı, diğeri de meşhur Aysel olmalıydı. Hakkı vardı ama anlatanların, kadın gibi kadındı. Sarı kıvırcık saçları beline kadar inen Aysel’in vücudunda bir gram fazla et yoktu. Giydiği derin dekolteli, süper mini elbise “Ben bu vücut için yaratılmışım!” diyordu adeta. İsmail eliyle “Gel” işareti yaptıktan sonra bir kedi kadar masum yanına yaklaştı Aysel. Göz göze geldiklerinde denizin mavisinde kayboldu İsmail; kırmızı dudağına, vücudundan yayılan mis gibi kokuya ruhunu teslim edebilirdi. Bu kadınsa, evdeki ne?

Gecenin geç saatlerinde zilzurna eve döndü, sessizce kapıyı açtı; üstünü bile çıkarmadan yorgun vücuduyla yatağa devrildi. Devrildiği yerde uyuyakalıp horlamaya başlayınca Hacer gözlerini açtı. Kocasından gelen buram buram parfüm kokusuyla ne haltlar karıştırdığını anladı ama yine de emin olmak istedi. Başucundaki lambaya dokundu, abajurundan yayılan minik ışık eşliğinde kocasına baktı; gömleği, boynu kıpkırmızı ruj izleriyle doluydu, ceketi de alabildiğine sarı saçla kaplanmıştı. Ulan Allahsız, elin orospularıyla oynaş diye mi yıllarımı verdim sana? Öfkesine hâkim olamayan Hacer, bir tekmeyle yataktan aşağı savurdu İsmail’i. Öyle kütük gibi yatıyordu ki bu sarsıntıya rağmen bana mısın demedi İsmail, uykusuna devam etti. Kör olasıca herif, Allahından bulasın inşallah.

*****************************************************************

İsmail’in aklında da dilinde de o geceden beri sürekli Aysel vardı. Haftalardır son ayakta kuponu da yatıyordu, kuruş kazanamamıştı ki tekrar gitsin. Orhan’dan da ses yoktu. Mahalleye yaklaşınca içi sıkıldı, el mahkûm gidecekti eve. Tam o sırada uzaktan sarı saçlarını sallaya sallaya bir kadının yaklaştığını gördü, yine düştü aklına Aysel, içi gıcıklandı. Keşke bana doğru yürüyen sen olsan be! Dikkatlice bakınca anladı ki Bekir’in üniversiteli kızı Nergis’ti. Demek ki saçlarını sarıya boyatmış; ne de büyümüş, güzelleşmiş bu kız diye ağzı sulandı. Yanından hafif bir baş selamıyla geçtikten sonra arkasını döndü İsmail ve yolun sonuna gidene kadar kızı izledi: Tam üniversiteli olmuş bu hatun, kızlı erkekli takıla takıla tabii…

Evin kapısının açılmasıyla burnuna lezzetli kokular geldi İsmail’in. Hacer’in de işte bir iki güzel yanı var Allahtan. Ellerini yıkayıp hemen sofraya oturdu.

“Bu bizim Bekir’in kızı hangi bölüm okuyordu Hacer?”

“Ben bilmiyorum valla. Selma bilir.”

“Beslenme ve Diyetetik okuyor baba, çok keyifli bölüm ya.”

“Sen nerden biliyorsun ki?”

“Geçen Ayşe’ye gittiğimde o da gelmişti de, konuştuk biraz üniversiteden.”

“Ayşe kim?”

“Üst kattaki Ayşe yok mu, ev sahibinin kızı!”

“He o Ayşe. Tamam Ayşe neyse de, o diğeriyle görüşme bir daha, görüşülecek kız değil o!”

“Hayırdır İsmail, ne yapmış ki Nergis?”

“Hali, tavırları hoşuma gitmiyor.”

“Baba zaten özel olarak görüşmedik, Ayşe’de denk geldik işte.”

“Uzatma Selma. Çarşıda, pazarda, komşuda anlamam ben, muhatap olma onunla. Yoldan geçerken bile koca koca adamlara iş atıyor, yanında sen de kaynarsın, beni evlat katili yapma.”

Bu sırada Ahmet boşalan tabağını uzattı, daha çorbasından bir kaşık alamadan yeniden servis için kalktı Selma. Tabağa köfteleri koyarken, sinirden dişlerini sıkıyordu, her sinirlendiğinde olduğu gibi yine gözleri dolmuştu. Kafasını yerden kaldırmadan tabağı Ahmet’e uzattı ve lavabonun yolunu tuttu.

“Baba ben bu akşam Efe’ye gitsem diyorum, evde tekmiş de!”

“Olur paşam, Efe’yi severim zaten delikanlı oğlandır, geçen bizim ofisin orda gördüm, kızıl bir hatunla takılıyordu.”

Ahmet lokmalarının arasında: “O kızıl sayfası kapandı baba, şimdi gönlünü esmer bir rüzgara kaptırdı” diye boğulmaya ramak kala cevap verdi.

Bu cevapla daha da keyiflendi İsmail: “Helal lan ona. Eee sana düşen de onun sevgililerini saymak mı, sende yok mu oğlum?”

Hacer, nasıl konuşuyorsun öyle çocukla diye çıkışacakken Selma’nın lavabodan döndüğünü fark etti. Masanın az gerisinde şaşırmış bir şekilde duran kızının yüzünden, konuşulanları duyduğunu anladı ve konuyu daha fazla deşmemek için susmayı tercih etti. Ama Selma’nın bu sefer susmaya niyeti yoktu: “Efe’nin, Ahmet’in takıldığı kızlar da başka babaların evlatları değil mi?”

Cümlesi ağzından çıkar çıkmaz İsmail öyle bir yerinden fırladı ki ne olacağını anlayan Hacer bile hızına yetişemedi. Selma yediği tokadın etkisiyle buzdolabına doğru savruldu, daha ayağa kalkamadan bir tekme de sırtına yedi. Hacer sırtından yakaladığı İsmail’i durdurmak için canhıraş uğraşırken İsmail’in daha da kızmasına vesile oldu ve onun gazabından o da payını aldı. Neticede akşam yemeği iki yaralı ve iki tokla tamamlandı. Tokların sofrayı, mutfağı ve evi terk etmesinin ardından anne ve kız birbirlerine sarılıp gözyaşları arasında ortak dualarını ettiler. Yaşattıklarını yaşamadan ölmesinler.

*****************************************************************

Hacer camı silerken ikide bir de yere çömelip dinleniyordu.

“Hasta mısın canım, neyin var?”

“Biraz ağrım var da hasta değilim, yorgunluktan herhalde kusura bakmayın.”

“Ne kusuru kızım aşk olsun. Diyeydin yarına ertelerdik işi. Hadi tamam, bırak sen o bezi, ben sana bir kahve yapayım.”

“Zahmet etmeyin Ayfer Hanım, ben yapayım bari.”

“Aa dur bakayım! Şu an itibariyle misafirimsin!”

Kahve sohbete bahanedir diye düşünmüştü Ayfer Hanım ve öyle de olmuştu. İçtikçe konuştu, konuştukça rahatladı Hacer. Ayfer Hanım, ona yol göstermek istedi; nafileydi biliyordu ama yine de söylemeden edemedi.

“Kızım niye boşanmıyorsun?”

“Ahh ahhh! Okumamışlık ne fena bir bilseniz: Bir tahsilim yok, sanatım yok, evlere temizliğe giderek nasıl tek başıma ev geçindiririm. Oğlan zaten benle gelmez ama kızımı o adama bırakmayacağıma göre iki kişi nasıl geçiniriz; köye babamın yanına dönsem hayatta almaz eve, bizim oralarda hâlâ ‘gelinliğinle girdiğin evden kefeninle çıkarsın’ âdeti hüküm sürer…”

“Kocan öldürüp tabutunu gönderse baş üstüne yani.”

“Maalesef…”

Ayfer Hanım canı sıkkın boş fincanları toparladı, mutfağa giderken aklından Hacer ve Hacer gibi olan diğer kadınlar geçiyordu. Şiddet gösteren tüm erkekler yaşadıklarını harfiyen yaşasınlar inşallah; her gün pişmanlıkla, acıyla yeniden doğsunlar yine yaşasınlar, ta ki kadınları gerçekten, yürekten anlayana kadar…

*****************************************************************

İsmail uyanır uyanmaz belinde bir ağrı hissetti, tek hamlede hızlıca kalktığı yatağından bu sefer inlemeler eşliğinde iki-üç hamlede ancak kalkabildi. Çok sıkışmıştı, koşarak tuvalete gitti. Klozetin kapağını kaldırdı, çamaşırını indirdi. O da ne? Gördükleri karşısında donakaldı İsmail, varlık sebebi yok olmuştu hatta sadece yok olmakla kalmamış başka bir şeye dönüşmüştü…