1971 yılında Elazığ’da doğdu. İlk, orta, lise öğrenimini İstanbul Maltepe’de tamamladı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme bölümünü bitirdi. İkinci üniversite olarak Sosyoloji okudu. Bir süre amatörce tiyatroyla uğraştı. 2003-2005 yılları arasında Kadıköy Halk Eğitim’de iki yılık tiyatro dersleri aldı ve deneme sahnesinde yer aldı. Ardından, İstanbul Sanat Akademisi’nde, Yaratıcı Drama Eğitmenliğini, “Yaratıcı Drama Yöntemiyle Masal Anlatıcılığı” projesiyle tamamladı. Resmi ve özel okullarda ilk-ortaöğretim düzeyinde Drama liderliği yapmaktadır. Edebiyat ve yazıya hep ilgisi oldu. Yazının ve özellikle sanatın iyileştirici gücüne inandı. Yazmak için iyi bir okuyucu olmak gerekliliğine inanarak, çeşitli kişisel ve eğitsel çalışmalarda yer aldı. Kalemini güçlendirmek için mitoloji, felsefe, edebiyat gibi eğitsel atölyelere katıldı. Dr. Korhan Altunyay’dan Yaratıcı Yazarlık ve Uygulamalı Öykü dersleri aldı. Atölye Kritik bünyesinde derin okuma atölyelerine katıldı. Mikroscopetr’ın 12. sayısında Gazete adlı kısa öyküsü yayımlandı. Kasım 2022’de Hayat Öyküdür isimli öykü seçkisinde Birdenbire, Şubat 2023 yılında Panda edebiyat öykü seçkisinde Herhangi Bir Eşya Değilim! , Mart 2023 Banyliö Ajans’ın Kalem İzleri öykü seçkisinde Menekşe Gözler, Mayıs 2023 Kalemlerin İz Düşümleri kolektif seçkisinde Sesler adlı öyküleriyle yer aldı. İlk novellası Yara Haziran 2023’de Banyliö Ajans’dan çıktı. Evli, iki kız çocuğu annesidir.

Kasımın ortalarıydı. Soğuklar iyiden iyiye kendisini hissettiriyordu. Meteorolojiden kar uyarısı bile gelmişti. Gözlerini kıstı, boğum boğum grilere bürünmüş gökyüzüne bakarken, “Eli kulağındadır, yağdı yağacak,” dedi. 

İskeleye yöneldi. Ada vapurunu kaçırmamak için hızlandı, akşamın bu saatleri insan kalabalığından yol almak bayağı zordu. Bir iki sağ sol yaptı, kalabalığı yararak turnikelere vardı. Vapurun iç kısımlarının dolu olduğunu fark etti, hemen pratik bir manevrayla dışarda pencere kenarındaki boşluğa geçip oturdu. “Oh” çekti, sonra üzerindekileri hafifçe gevşetti. Saatlerdir sevgilisinden uzak kalmış gibi sarıldı tütün tabakasına, bir sigara sardı. Uzun uzun tabakaya baktı. Ondan kalan tek hatıraydı, sonra ufak ufak bıyık altında buruk bir gülümsemenin izi belirdi yüzünde. Büzüşen dudaklarının arasına yerleştirdiği sigaradan derin bir soluk alıp verdi. Denizden yükselen iyot kokusunu içine çekti sonra…

İskeleden uzaklaşırken yeni yapılaşmayla şehrin çehresinin gün geçtikçe bozulmasına içerledi. Beton yığını ve onun ışıltılı dünyası, seneyi devriyesi hazırlıklarına başlamış bile. Ve sonra içini yoklayan uyku hali her şeyi unuturdu. Uyku ve uyanıklık arası bir hayat ne kadar sahi olabilirdi ki… Uzun zaman önce yaşanmış bir hayatın özetiydi kederli hali… Kabarmış vapurun köpüklerine bakarken dudağından şu dizeler döküldü: “Memleket gibiyim biraz, kırık dökük… Sonu belli olmayan…” Bu melankolik ruh hali mevsim geçişlerinde olurdu hep.

Su üzerindeki martıya baktı, sonra bir silkelenişte arındı sudan ve kanatlandı. “Bir silkeleyişte insan kendini temizleyebilir mi?” diye düşündü, yorgun ama tatlı bir uyku onu kendisine çekerken… Bir an önce eve gitmek istedi. Yanına iliştirdiği evrak çantasına bakarken eve iş taşımanın eziyeti, keyfini kaçırdı.  

Koşuşturan insan kalabalığının içinden sıyrılıp geçerken aklından geçen bir sürü düşünce akıp gidiyordu, sıcak evlerine varmaya çalışan şu insanlar gibi… Hepsinin evi var mıydı? Sıcak mıydı? Sadece, ümit etmek istiyordu kanatlanan melek yanı. “İnşallah vardır,” diye geçirdi içinden çocukça bir saflıkla. 

Basamakları ağır ağır çıktı. Soğuktan karıncalanan bacağını ovdu eve girerken. Antrede onu karşılayan tarhana çorbasının kokusu oldu, hem de en sevdiğinden, gayri ihtiyari gevşedi tüm kasları. Yaşlı annesine sarıldı, evde birilerinin olması ne güzeldi.