Maltepe Üniversitesi Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri bölümünden 2021 yılında mezun olmuş, ardından İstanbul Üniversitesi Marka İletişimi bölümüne geçiş yapmıştır.
Havacılık sektörünün yanı sıra, çocukluğundan beri süregelen ''yazma'' tutkusunu profesyonel bir basamağa taşımak adına, özel bir kurumdan yaratıcı yazarlık eğitimi almıştır. Edebiyatist dergisinde “Kavuşumun Sancısı” adlı hikâyesi ve "Haykırış" adlı kitapta da ‘‘Eksik Yara’’ isimli öyküsü ile yer almıştır. Televizyona duyduğu ilgiyle spikerlik-sunuculuk eğitimini tamamlamıştır. Sanatın iyileştirici gücüne her zaman inanmış ve piyano çalmayı hayatının bir parçası hâline getirmiştir.
Şimdi ise hikâye, makale yazıyor ve sektörde kendini daha da geliştirmek adına senaryo yazma eğitimine devam ediyor.

2021 yılında kaybettiğimiz tiyatrocu, oyuncu, yayıncı ve yazar Ömer Faruk Kurhan’ın anısına bu yıl  Boğaziçi Üniversitesi’nde ikincisi düzenlenen kültür ve sanat buluşmasının bu seneki teması amatör sanat oldu.

Öncelikle Ömer Faruk Kurhan kimdir ve amatör sanat kavramıyla uğraşı ne olmuştur gelin hep birlikte  değinelim.

Kurhan, ortaöğretimini Galatasaray Lisesi’nde, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi  Felsefe Bölümü’nde, yüksek lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve  Dramaturji Bölümü’nde tamamlamıştır. Aktif olarak sahne sanatları alanına Boğaziçi  Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) döneminde giriş yapmış, 1989’da Mimesis Sahne Sanatları  Portalı kurucu kadrosu içinde yer almıştır. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nda (BGST)  Genel Sanat Yönetmenliği yapmıştır. İstanbul Eğitim-Sen bünyesinde dramaturji, oyun  yazımı ve sahnelemesinde eğitim ve danışmanlık görevlerini üstlenmiştir. Kendisini sahne  sanatlarına adayan Kurhan, 20 yıla yayılan tiyatro deneyimini “Tiyatroda 20 Yıl” adıyla  kitaplaştırmış, severlerine sunmuştur.

Ömer Faruk Kurhan yaşamı boyunca kendisini özgürlükçü ve kültürel çoğulcu sanat  hareketlerinin oluşumuna adamıştır. Bu süreç içerisinde amatör sanat kendisinin oldukça  önem verdiği bir kavram olmuş, bu kavramın yaşatılabilmesi için uğraş vermiştir. Tam da bu  yüzden, bu yıl ikincisi düzenlenen Ömer Faruk Kurhan’ı anma etkinliğinde özellikle amatör  sanat üzerine kavramsallaştırma, tarihselleştirme ve deneyim aktarımlarının yapıldığı  paneller, gösteriler düzenlendi.

Günümüzde kültür sanat ortamının baskıcı ve yasakçı zihniyetine karşı söylemlerini özgürce  ifade edebilen amatör sanatı anmanın, bu yönde geliştirilecek çalışmaların önünü açtığını ve  sanatı icra etmek yönünde fayda sağladığına inanıyoruz.

10 Aralık Pazar günü, Boğaziçi Üniversitesi Demir Demirgil Salonu’nda, Boğaziçi Gösteri  Sanatları Topluluğu (BGST), Mimesis, Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) ve Boğaziçi  Üniversitesi Folklor Kulübü (BÜFK) tarafından ortak düzenlenen bu etkinlikte birbirinden  değerli birçok panel gerçekleştirildi.

İlk panelde “Amatör Sanat Kavramsal Çerçeve ve Tarihsel Perspektif” başlığı altında  moderatörlüğünü Alişan Akpınar gerçekleştirirken konuşmacılardan;

• Atıl Ünal- Amatör Sanat’ın Kavramsallaştırma ve Tarihselleştirme Denemesine • Fırat Güllü- Türkiye’de Amatör Tiyatroya

• Belma Oğul- Toplumsal ve Kültürel Kimliğin İnşasında Amatör Müziğin Önemine  değindi.

Panelin ardından Boğaziçi öğrencileri oyuncuları “Çingene’nin Şarkısı” oyunundan bir kesit  ile sahnedeydi. 

İkinci Panel ise “Amatör Sanat Deneyimleri” başlığı altında gerçekleştirildi.  Moderatörlüğünü Selin Aydınoğlu gerçekleştirirken konuşmacılardan;

• Aysel Yıldırım- Feminist Tiyatroya

• Bercuhi Berberyan- Berberyan Kumpanyası ve Amatör Ermeni Tiyatrosuna  • Dr. Okan Ö. Cinemre- Antalya’da Bağımsız bir Kültür Sanat Üretim Merkezi Baküs’e  (Bahçeli Kültür Sanat)

• Roşin Barazi, Hevin Bilal, Selda Öztürk- Göçmen Kadınların Müziği ve Amatör Sanat’a  • Maral Çankaya- Boğaziçi Üniversitesi’nde Amatör Sanat’a değindi. 

Gün boyu süren etkinlik, Boğaziçi Folklor Kulübü’nün gerçekleştirdiği “Gecenin Ardından  Dans Müzik Gösterisi” ile sonlandı.

Ömer Faruk Kurhan’ın amatör sanat başlığı altında anıldığı bu etkinliğin sonlarına gelirken  paneldeki konuşmacılardan önemli birkaç cümleyi sizlerle de paylaşmak ve amatör sanatı  hep birlikte yaşatalım diyerek sonlandırmak istiyorum.

Atıl Ünal: “Günümüzün bundan sonraki sürecinde ‘minimum sanat’ yapabilme  tanımlamasının üstünde özellikle durmamız gerekiyor. Bir birey olarak toplumda yaşarken  mesleğimiz sanatçı olmadan da bu iletişim aracını kullanabilmek için neler yapabiliriz  araştırmamız gerekiyor. Bu yüzden ben derim ki; sanat yapalım.”

Bercuhi Berberyan: “Sözlerime rahmetli eşim Arto Berberyan’ın amatörlük tanımıyla  başlamak istiyorum. Biz bunu kendimize düstur edindik ve yıllarca böyle çalıştık. O derdi ki;  “Amatör olanların icra ettikleri sanat dalında çok daha dikkatli ve kusursuz olmaları  gerekir. Zira amatörlük adam sendecilikten ve uydurukçuluktan doğacak hataların sığınağı  değildir.”

“Ben ruhu her daim amatör olan, uğraştığı her konuyu amatörce yapan emekli bir  öğretmenim. İyi ki ruhum öyle. Çünkü amatörler yüreklerini daima avuçlarında tutarlar.  Yürekleriyle iş yaparlar. İnanırlar ve inandıkları şeyi iyi sunuyorsalar sizi inandırırlar. Resim de  yapıyorum, kitapta yazıyorum ama amatörce yapıyorum. Amatörce para kazanmamak  demektir. Bu kelimenin acemilikle bir tutulmasından nefret ediyorum. Acemilik başka bir şey  amatörlük başka bir şey. Biz para kazanmıyoruz. Amacımız para kazanmak değil, yaptığımız  işi güzel yapmak, hissettiğimiz şeyi aksettirebilmek.”

Okan Cinemre: “Ben bir beyin cerrahıyım. Ameliyatlar yapıyorum, ona dokunuyorum,  görüyorum. Öte yandan da yıllardır sahnede bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Dolayısıyla bu  ikisinin arasında bir köprü olması gerekiyor. Sanat, manevi ruhsal dünya ile maddi yani  bilimsel metodolojinin oluşturduğu beynin fonksiyonları içinde bir yerde. Bunu hepimizin  yapması lazım.”

“Nikâh salonunu birkaç arkadaşımla beraber sahne haline getirmiştik. Ekmek arası tiyatro  yapıyorduk mesela. Belediye işçileri öğle arası yemek yerken biz onlara oyun oynuyorduk.  Sonuçta buna ihtiyacımız var. Sanatın neresinden tutarsak bizim ve insanlık için kardır. Çünkü  eğer karşındakini tanımazsan ve tanımlamazsan, dokunmazsan yani bunu dramatize  etmezsen bir diğerini anlama gibi bir şeyimiz olamaz.”

Selda Öztürk: “Saha araştırma çalışmalarımda 2011 yılından itibaren savaştan dolayı  Türkiye’ye gelen Suriyeli ve Iraklı kadınlarla görüştüm. Kadınlar daha çok Şam’dan,  Haseke’den, Halep’ten, Afrin’den, İdlip’ten, Musul’dan, Şengal’den gelmişlerdi. Göçmen  kadınları korolarının hepsi genel olarak Türkiye toplumuyla entegrasyonu çok önemsiyorlar.  Bu yüzden de konser repertuvarlarında mutlaka bir tane Türkçe şarkı yer alıyor. Ağırlıklı  olarak Arapça şarkılar oluyor ama Kürtçe şarkılarda bir iki tane oluyor. Şarkılarında bazı  vurguladıkları noktalar var. Bunlardan biri barış, entegrasyon ve göçmen kimliği. Diğeri  Türkiye ve Suriye kültürlerinin benzer olduğu ve koronun da bu iki kültür arasında köprü,  misyonu olduğu düşünüyorlar. Bu şarkılar geleneksel ve vatansever şarkılar. Bu benim  dikkatimi çok çekmişti. Vatan sevgisini veren şarkılar mutlaka oluyordu.”