1966 yılında İstanbul'da doğdu. Üniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi'nde aynı bölümde başladığı yüksek lisans eğitimini tez aşamasında bıraktı ve yirmi altı yıl sürecek iş hayatına geçti. Şimdilerde fotoğraf çekmek, öykü okumak ve yazmak, film izlemek ve filmler üzerine yazmakla uğraşıyor. Aşk Ağustosta Güzeldi isimli ilk kitabı 2020 yılında yayınlandı. İFSAK üyesi, ifsakblog, perasinema ve Mikroscope'ta yazıyor.

İstanbul’a bahar morsalkımlarla geliyor. Bir de film festivaliyle. Festivalde ilk film izleme deneyimim lise yıllarıma dayanıyor ama bilinçli olarak, ülkesine, yönetmenine ya da daha önce gösterildiği festivallere göre seçerek film izlediğim yıllar üniversite yıllarım yani 80’ler. Hiç unutmam bizim gibi festivalde film izleyen bir hocamızla sınav tarihini seanslara göre ayarlamışlığımız bile var. Bu yıl ise film festivalinin anlamı ayrıydı. İki koca yıllık pandemiden sonra birbirimizi çok özlemişiz. Filmlerde de söyleşilerde de salonlar doluydu. Program özenle seçilmiş filmlerden oluşuyordu. Ayrıca yönetmenlerin gösterimlere katılmaları ve izleyicilerle filmleri üzerine sohbet etmeleri de festivallerin vazgeçilmezi. Kendi adıma günde üç, bazen dört filmle doya doya festival ortamı yaşadım diyebilirim.

41. İstanbul Film Festivali’nden size aktarmak istediğim bir film var. Tayfun Pirselimoğlu’nun yeni filmi Kerr. Kerr önce roman olarak yayınlandı. Sonrası için Tayfun Pirselimoğlu, “Roman film olmaya niyetlendi, ben de icabet ettim” diyor. Yani kitabı yazarken filmini de yaparım diye yazmamış. Yönetmenin filmiyle aynı ismi taşıyan bir de resim sergisi var. Kerr “Her şey tekrar ediyor…” sergisi 15 Nisan’da açıldı. Yönetmenin kafasında sürekli var olan, tekrar eden karakterler de bu sergide izleyiciyle buluşuyor. 14 Mayıs’a kadar açık kalacak sergi İstanbul Concept Galeri’de görülebilir.

Hikâye kişisel başlıyor. Ben kendimi filmin karakterine çok yakın buldum çünkü ben de onun gibi gerçek hayatta sorduğum sorulara aldığım yanıtlarla şaşkınlık içinde yaşıyorum. Ne kadar iyi ki karakterimiz sorular soruyor. Demek ki akan nehre kapılıp gitmiyor. Kerr’de kişisel başlayan hikâye toplumsal sorunlara gönderme yaparak ilerliyor. Alegorik, zaman zaman absürt film her şeyin tekrar etmesi fikrinden yola çıkıyor, yönetmenin de dediği gibi dönüp dolaşıp aynı şeyleri yaşıyoruz, her şey tekrar ediyor ama umalım ki tekrarı daha iyi olsun. Ben filmi bir kez daha izlemek istiyorum. Henüz izleyemedim ama eminim izlediğimde farklı çıkarımlarım olacak. Tayfun Pirselimoğlu sineması her sahnenin ince ince düşünülüp tasarlandığı ve kendi içinde felsefesi olan filmler. Yani azıcık düşünmeyi seven izleyiciyi çekecek filmler.

Ben filmleri öncesinde araştırma yapmadan izlerim. Filmin yarattığı büyülü dünyayı kendi kendime keşfetmeyi severim. Sonrasında acaba benim anladığımla yönetmenin ya da sinema yazarlarının dikkat çektikleri aynı mı diye adeta oyun oynarım. Bu filmi de izlemeden önce bilgim yoktu ve ben karantina konusunun pandemi döneminde yazıldığını düşündüm. Orada yaratılan ruh hali o kadar son iki yıldır yaşadıklarımıza benziyordu ki. Oysaki romanın tarihi 2014. Tayfun Pirselimoğlu bunun daha önce de başına geldiğini, yazdığının daha sonra gerçek olduğunu söylüyor.

Filmin zamanı ve mekânı açıkça verilmiyor. Belki bazı objelerden zamana dair çıkarımlarımız olabilir ama çok net olarak bir zamana gitmek olası değil. Olsun, her zaman var olan toplumsal sorunlarımız var. Film birçok yerde bana bunları hatırlattı. En çok da Erdem Şenocak’ın şaşkın yüz ifadesinde. Ben de o kadar çok şeye şaşırıyorum ki; hem toplumsal olarak hem de kişisel ilişkilerimde. Ne yazık ki olmayanlar olduruluyor. Keşke saçmalık sadece filmlerde kalsaydı.

Yönetmenin önceki filmi Yol Kenarı’nda bir elektrik süpürgesi vardı. Üzerinde markası olduğunu düşündüğüm “İdea” yazıyordu. Aynı elektrik süpürgesi bu filmde de bir otelde karşımıza çıkıyor. Tayfun Pirselimoğlu bir söyleşisinde bundan sonraki filmi için idea üzerine çalıştığını söylüyor. Merakla bekliyorum. Kerr’de elektrik süpürgesini görünce hem şaşırdım hem eski bir dostu görmüş gibi sevindim, bu habere ise daha çok sevindim. Bizler eğer bir yönetmenin tüm filmlerini izlemişsek hem onunla hem birlikte çalıştığı kişilerle hem de tekrar eden temalarıyla ya da hep kullandıkları objelerle dost oluyoruz. Onların hiç tanımadıkları dostları… Ne güzel ki böyle dostlarımız var. Kerr özelinde beni hem izleyici olarak hem de sinema yazarı olarak en mutlu eden, bu yıl festivalde ilk defa verilen “En iyi sanat yönetmeni” ödülünü Natali Yeres’in alması oldu. Ben bu ödülü Natali Yeres’in sadece bu filmdeki emeğiyle almadığını düşünüyorum. Onun tabiriyle onlar, Tayfun Pirselimoğlu’yla bu suç ortaklığında yıllardır birlikte çalışıyor. Aslında Tayfun Pirselimoğlu sanat yönetmenliği yaparken Natali Yeres onun asistanıymış. İlk filminden bu yana Natali Yeres’in Tayfun Pirselimoğlu filmlerine yarattığı ortam, atmosfer çok önemli bir katkı.  Bu emeğin görülmesi ise ayrıca önemli. Ben de buradan Natali Yeres’i Kerr fiminin sanat yönetmenliğindeki başarısı için kutlamak istiyorum ve bir sonraki projelerinde idea için nasıl bir dünya yaratacağını merakla bekliyorum. Ayrıca festivalde Tayfun Pirselimoğlu da en iyi yönetmen ödülünü aldı.