1997’de İstanbul’da doğdu. Galatasaray Üniversitesi İletişim bölümünden 2020 yılında mezun oldu. Şimdi de Marmara Üniversitesi’nde Sinema yüksek lisans öğrencisi. Edebiyata ve sinemaya çıkan bütün yollara ilgisi var.

Bu yazının konusu aslında farklıydı. Konu elbette ki yine emekti. Emeğin sinemada görünümüyle ilgili bir şeyler yazılacaktı, bu temada çekilmiş filmlerden bazıları ele alınıp yorumlanacaktı. Ama o kadar yorgundum ki yaşanan ve yaşanması mümkün bütün her şeyden. Hem zaten emek deyince benim aklıma bir tek “Emek Sineması” geliyor. Dardenne’ler ve Ken Loach kusura bakmasın, bu yazı Emek’e adanmıştır.

Ben sinema ile geç tanıştım. Geçten kasıt yaşıtlarım gibi sinemayı sevdiğimi lisede veya daha erken yaşlarda keşfedemedim, onlar kadar olgun değildim. Bu gerçeği keşfettiğim bir cep sinemamız vardı okulda, o da çoğu şey gibi anılarda kaldı (anlayacağınız artık yok). Zaten dönüştüren, eğiten ve büyüten ne varsa anılarda kalır, değil mi? Ne kadar zor bir şey geçmişini korumak, hayatını savunmak, seni sen yapan şeye sahip çıkmak. Bunu fark ettiğime göre gençlik de çocukluk da geride kalmış, sinema gibi hayat da bizi büyütmüş (bir miktar).

Benim kendimle ilgili bazı şeyleri keşfetmeme cep sineması vesile olmuştu; ama hocalarımın, bizden önceki kuşakların yolu başka bir sinemaya düşmüş, o sinemayla kurdukları ilişki hayatlarını, kişiliklerini bulmalarına yardımcı olmuştu. Hatta o sinema bir kentin, bir meydanın simgesel mekânı olmuştu ki yıkımı da toplumsal hafızamızda bir enkaz olarak görülebilir. Bir semtin, bir kuşağın, bir dönemin enkazı. O sinema Emek Sineması.

 

Ben Emek’e hiç gitmedim. Ben doğru dürüst İstiklal’i de bilmezdim ya, üniversiteyi kazanana kadar. Üniversiteyi kazandıktan sonra bilmeme de pek gerek kalmadı. Zaten ortada Beyoğlu da İstiklal de kalmadı. Emek’te locadan film izleyenlerin anılarını, o görkemli salonunu, orada oluşan festival kuyruklarını bana anlattılar. Dünya sinemasından filmleri simültane çeviriyle izleyenlerin anılarını da işittim. Ben Emek’e gitmedim ama Emek bana anılarla, geçmişten gözleri dolu dolu bahseden insanlarla geldi.

 

İşittiklerim, duyduklarım acaba orada film izlesem, izleyebilsem nasıl olurdu sorularını kendime sormama sebep oldu. İnsanlar “Orası da mı kapandı”, “Bak şurada da bir kafe vardı, biz giderdik eskiden. Her şey yıkıldı, değişti, geçmişimizden hiçbir şey kalmadı” diyorlardı. Ama onların anılarında yaşattıkları Emek Sineması’nı da, o Beyoğlu’nu da ben ve benim kuşağım doğru dürüst bilemedi bile. Bildiklerimiz de değil bir ay, bir hafta içinde değişiyor.

 

Bu yüzden Emek’e dair ne izlersem izleyeyim gözlerim doldu, kabul biraz sulu gözlüyüm ama insan hiç gitmediği görmediği bir yer için de ağlar mı? Kaçırdığım filmleri ve fırsatları düşünüp, en önemlisi de onu düşünüp, geçmişi düşünüp ağladım. Anıları olanlar ondan öyle güzel bahsediyorlardı ki sinema benim için de biraz Emek demekti.

Yıllar önce staj yaptığım yerde orada çalışanlardan biri, Emek’in yerine yapılan alışveriş merkezinin etkinliklerine gazeteci toplamaya çalışıyor ve bir türlü birini oraya gitmeye ikna edemiyordu. Sonra Emek’e ve sözde sağduyulu olduğunu düşündüğü gazetecilere laf atmaya başlamıştı. Ve ben gözümü bir an bile ondan ayırmadan yüzünü, mimiklerini inceliyordum. O gün o kadın, bana hangi işi yapmamam gerektiğini öğretmişti daha doğrusu neyi yapamayacağımı. Emek bir yerde benim de hayatımda önemli bir dönüm noktası. Bana ne yapmamam gerektiğini o öğretti. Onda hiç film izleyemesem, onu savunamasam da.

 

Emek’i yıktırmasaydık, daha güçlü savunsaydık, Emek’i korusaydık, sermaye geçmişin ve geleceğin üstüne kâbus gibi çökmese belki geçtiğimiz nisanda festivalde orada filmler izlerdik. Ama dişiyle tırnağıyla savunanlar günlerce oradaydı. Savunmayanlar diyerek kastedilen o gün orada olmayanlar; bu ne ki bir sinemaya ne yapabilirler, yıkamazlar, bir tarih var burada deyip onu kaderine terk edenler. Çünkü sinema sadece sinema değildir. Bir salonda film izleyen o koca kalabalık, düşü de gerçeği de birlikte görür. Biz düşü birlikte görenler çoğu zaman gerçeği göremedik. Emek’i de göremedik. Sinemadan çıkan insan artık sokağın yolunu bilmiyor. Sinemanın kapısı sokağa açılmıyor.

 

NOT: Bu yazı yazıldıktan sonra fark edilmiştir: Emek Sineması’nın tamamen yerle bir edildiği tarih Mayıs 2013’tür.