Özcan Yurdalan önderliğinde “ÇFÇ Çocuklarla Fotoğraf Çalışmaları” ile, 2023 depremlerinden sonra Hatay/Samandağ’da başlayan çalışmalar kapsamında bu yıl üçüncü kez Nurhaklı genç ve çocuk arkadaşlarımızla buluştum. Bir kez daha hep beraber fotoğraf ve yazı çalışmalarıyla yeryüzündeki direnişimizde yeni adımlar attık. Nurhak Çocuk ve Genç Yaşam Alanı’nda, Nurhak Belediyesi’nin de desteğiyle ve Babil Kültür ekibiyle birlikte, ÇFÇ gönüllülerinden fotoğrafçı Yusuf Aslan’la önce Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’nin çalışmalarına ortak olduk; daha sonra ÇFÇ Çocuklarla Fotoğraf Çalışmaları’nı gerçekleştirdik.
Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği, çocuk edebiyatı için çalışan bir dernek. Çocuklar için üreten yazar, çizer, çevirmen ve editörlerden oluşuyor. Bu yıl bir proje için Maraş bölgesinde olan derneğin başkanı Nilay Yılmaz’la birlikte dışavurumcu sanat terapisti Bahar Gürey, yaşları 7–17 arasında değişen 33 katılımcıyla “Su” teması üzerine çalıştılar. Nurhak’ın da bağlı olduğu Kahramanmaraş ve çevresi su kaynakları açısından dünyada üçüncü, Türkiye’de birinci sırada. Depremle birlikte kaynaklarda değişiklikler olsa da bu gerçeklik, Nurhak ve çevresini özel kılıyor. Nurhak mahallelerinde, bahçelerinde kaynak suları olan evler gördüm. Dağların, tepelerin tüm bozkır görünümüne hâkim olan sarı renge rağmen gökyüzüne, ışığa uzanan meşe, ardıç, kilik ağaçları, kenger, eşek dikeni, calba gibi bitkilerin arasından kıvrılan dağ yollarından gittiğimizde de kaynak sularının oluşturduğu gözler ve akarsular, özellikle yazın sıcağında serinlemek için birebir.
Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği’nin başkanı Nilay Yılmaz’la Nurhak’taki projeleriyle ilgili konuştum. Şimdi söz Nilay’da:
“Kahramanmaraş bölgesinde bir proje için bulunuyoruz. Çocuklarla hem görsel okuma hem de yaratıcı yazma ve düşünme becerileri çalışırken aslında temelde sanatla sağaltım çalışmaları yapıyoruz. Edebiyat ile fotoğraf, drama, dans, müzik, oyun ve resim sanatlarını buluşturuyoruz. Photovoice tekniği, görünmez olanın ve sesi az duyulanın daha görünür olmasına, fark edilmeyenin fark edilmesine olanak veren bir foto-yazı tekniği. Bu teknikte seçilen bir soru ve bir kavram aracılığıyla görünür kılınmak istenen durum öne çıkartılıyor. Bunun öncesinde ısınma çalışmaları, oyunlar uygulanıyor. Bu bilişsel süreçlerin sonunda ise çocuklar bir soruyla sahaya çıkıp sorunun yanıtlarını fotoğraf aracılığıyla anlatıyorlar. Çektikleri fotoğrafta hem o kavramı hem de o kavramla kurdukları bağı, o konunun onlar için ne ifade ettiğini, niye o anın fotoğrafını çektiklerini de anlatıyorlar. Biz bu projede birkaç hedefi birleştirdik. Çocuklar Kahramanmaraş’ın Nurhak ilçesinde hem deprem sonrasında kaybedilenleri hem de iklim kriziyle doğada ve yerel kültürde değişen, yok olan şeyleri su metaforu üzerinden düşünerek fotoğrafladılar. Bu fotoğraflardan bir sergi açılacak ve ardından kitaplaştırılacak. Yazar arkadaşlarımızdan fotoğrafların hikâyelerini yazmalarını isteyeceğiz. Şiir, öykü, deneme, anı vb. türlerde eserler ürettiğimiz bu kolektif kitapta 7’den 70’e herkesin bir Nurhak hikâyesi olacak. Böylece aynı fotoğrafın ve yanıt aranan bir sorunun farklı gözlerden ve seslerden nasıl yansıdığını da görebileceğiz.”
Nilay Yılmaz ve Bahar Gürey çocuklarla birlikte oluşturdukları bölgenin su haritasının önünde.
Fotoğraf : Berna Kuleli
Projenin fotoğraf bölümünde, Yusuf Aslan ve ben, ÇFÇ gönüllüleri olarak Nurhak’taki katılımcı gençler ve çocuklarla fotoğraf çalıştık. Bu çalışmalarda çocuklar özgürce duygularını ifade ettiler. Başlarda hiç konuşmayan arkadaşlar, sonlara doğru artık konuşmaya başlamışlardı. Suyun katı, sıvı, gaz hallerini yaşadıkları çevredeki alışkanlıklar, gelenekler, insanlarla birleştirdiler ve duygularını hem fotoğrafla hem de yazıyla ifade ettiler. Örneğin, çocuk arkadaşlardan biri dili dışarıda yerde yatan, susuzluktan bayılmış bir köpek olmuştu. Bir başka çocuk arkadaşımız, suyun katı halinden yola çıkarak Nurhak’ta hâlâ devam eden tarhana cipsinin fotoğrafını çekmişti. Bir diğeri ise salça yapımını ya da kurumuş toprakların üzerine atılmış pet şişenin yanından çıkan ayçiçeğini fotoğraflamıştı.
Fotoğraf: Hayal Kömesöğütlü (15)
Bu yıl program yoğundu. Daha önceki iki yılda çocuklarla fotoğraf çalışmalarına katılmamış gençlerle de ayrıca çalıştık. Bu aşamada, Çocuklarla Fotoğraf Çalışmaları gönüllü ekibinden bir diğer fotoğrafçı arkadaşımız Tolga Büyükada da aramıza katıldı. Tolga’yla birlikte çalışmalarımıza haiku da eklendi ve çocuklarla bu kez haiku üzerine de çalıştık.
Programımızda karton kolilerden camera obscura yapmak, aynalardan çiçek dürbünü yapmak, karton kadrajla fotoğrafçıların kadrajlarını nasıl oluşturduklarını öğrenmek derken, en büyülü an çocukların ellerine fotoğraf makinelerini aldıklarındaki heyecanı birlikte yaşıyoruz. Çalışmalarımızda bir büyülü an da, çektikleri fotoğrafları konteynırların duvarlarında gördükleri sergi açılış anı. Baştan sona bir fotoğraf sergisinin içinde olmak, afişini, davetiyesini hazırlamak, sonra onları yaşadıkları mahallelerde dağıtmak… Arada davet edildiğim bir evde kahve içmek, biraz soluklanmak, sohbet etmek…
Fotoğraf: Berna Kuleli
Fotoğraf: Tolga Büyükada
Fotoğraf da tıpkı yazı gibi onların hayal dünyalarının sınırlarında gezinen, yaratıcılıklarını ortaya çıkaran bir araç. Katılımcılarla önce konteynırdaki fotoğraf atölyesinde buluşuyoruz. O sırada yandaki konteynırda müzik dersi var. 2023 depremlerinde Nurhak ve köylerinde akşamları çadırların önünde türküler söyleyen Meral Demir derste. Meral, gündüzleri çocuklarla çalışıyor; akşamları işimiz bittikten sonra ise konteynırlarımızın önünde bu kez dağlara uzanan sesini, bağlamasından akan notaları bizimle paylaşıyor.
Söz Meral’de:
“2023’te Kahramanmaraş depreminden sonra geldim buraya. Her akşam bir köyde, Nurhak Belediyesi’nin organizasyonuyla konserler verdik. Gündüz alanda çalışıp akşamları köylerdeki toplanma alanlarında—bunlar ya cem evleri, ya halk evleri, ya da bir okulun bahçesi oluyordu—oralarda türküler söyledik. O günlerde müziğin insanları nasıl iyileştirdiğini ve bir arada tuttuğunu gördüm, kalbimde hissettim. Çok acısı olan bir köyde bile kadınlarla, yaşlılarla hep beraber söyledik. İlk başta itiraz ettikleri oldu ama sonra onlara da türküler söyleterek yaklaşık iki saat geçiriyorduk ve konser sonunda buna ne kadar ihtiyaç duyduklarını kendileri söylüyorlardı. Örneğin, iki aydır yan yana çadırlarda yaşamalarına rağmen birbirlerini görmemiş insanlar türkülerle bir araya geldiler. Altı yedi yaşındaki çocuklarla şarkılar söylüyorduk. Müzikle kurulan bu bağlar benim için de çok önemli deneyimlerdi.”
2023’teki çalışmayla ilgili yazımda, dokuz yaşındaki bir çocuk arkadaşımızdan bahsetmiştim. Akşamın sekiz buçuğunda, hava kararmışken yanımıza gelip “Hocam, fotoğraf çekmek istiyorum ama çekecek bir şey bulamıyorum,” demişti. Güney şimdi on iki yaşında. “Hocam,” diyor, “hani ben bir atı çekmiştim, üç ayağı var gibi çıkmıştı.” Evet Güney, evet, ne güzel hatırlıyorsun.
Sonra Hayal’in annesiyle buluşuyorum. Hayal, ilk yıl bizimle fotoğraf çalışmasına katılmamıştı. Onu ben dansa olan yatkınlığıyla tanımıştım. İki yıldır Hayal tüm yaratıcılığıyla bizimle. Bu yıl şiir defteriyle geldi. Fotodramada tüm katılımcıların fotoğraflara bakarak yarattıkları hikâyelere hayran kaldım ama Hayal’in hem oyuncu hem yönetmen olarak arkadaşlarıyla uyumu da beni ayrıca etkiledi. Fotodramada on-on beş dakikalık hayal kurma süresinde akıllarına gelen hikâyeler arasında oğlunu, eşini askere gönderen kadınların onlara sağ salim kavuşabilecekler mi endişesi; bir diğeri de erkek egemen toplumun erkekleri ve bu anlayışa karşı çıkan kadınları hicvetmeleriydi.
Annesiyle de bunları konuşuyorum. Annesi diyor ki: “Eğer siz ve buradaki çalışmalar olmasaydı, Hayal dağların arasında sessiz bir çocuk olarak kalacaktı.”
Fotoğraf: Hayal Kömesöğütlü (15)
Nurhak, 2023 depremleri sonrası yeniden kuruluyor. Doğa da direniyor, insanlar da; hepimiz direniyoruz. İyi ki sanatla üretiyoruz. Yazımı Babil Kültür ekibinden Enis Rıza Sakızlı’nın sözleriyle bitirmek istiyorum.
Enis Hocam, Nurhaklıların samimi duygularla bize kucak açmalarının yanında müzikle, fotoğrafla, edebiyatla dokunduğumuz gençler ve çocuklarla bir araya gelmemizde etkiniz büyük. Yaz tatilinde olmalarına rağmen her sabah çocuklar buraya koşarak geliyorlar. Bu konteynırlarda yaşam nasıl başladı?
“Depremin hemen ardından önce ben geldim Nurhak’a. Hiçbir haber alınamıyordu ve herkes şok halindeydi. Belediye başkanı İlhami Bozan dahil olmak üzere herkes koşturma halindeydi. Belediyenin kendisi baraka gibi bir yerdeydi. Sonradan şu an bizim kullandığımız konteynırlar geldi. Belediye ekibi farklı konteynırlara dağılmış, işlerini oralardan yürütüyordu. Bu durumda İstanbul’dan bizim ekiple, Babil Kültür ekibiyle ve Beyoğlu Afet Dayanışma ekibiyle de ortak, Teşvikiye’de Komşu Kapısı da, Hatay’a, Elbistan’a, Nurhak’a neler yapabiliriz diye düşündük. Derken biz buraya geldik.
İlk geldiğimizde bir çadırın etrafında toplanıp (Karaçar’da) Meral türkülerini söylemişti. Sonra çocuklara oyuncaklar dağıttık. Her gece bir köyde ya da mahallede belediyenin desteği ve organizasyonuyla dolaşıp türküler söylemeye başladık. Bizim her yere gidip türküler söylememizle onlar da birbirleriyle buluştular. Köylerde türküler söylememiz şenlikli bir hale geldi. Meral’in dediği gibi, ağlarken gördüğümüz insanları şimdi dans ederken görmek çok mutluluk ve umut verici.
O günlerde baktık ki çocuklar ortada. Okullar yıkılmış ya da kapalı. İnsanların gideceği, buluşma alanları yok. Siz o dönemde de geldiniz. (2023 yılı Ağustos ayındaki fotoğraf çalışmalarımız. Bkz: Nurhak ÇFÇ ile ilgili daha önceki yazım için: https://www.mikro-scope.com/yansima/sergimiz-var-bekleriz/). Önce Galatasaray Ortak Akıl Platformu’ndan arkadaşların desteğiyle konteynırlar, kırtasiye malzemeleri, boyalar, sandalyeler, masalar, bilgisayarlar alındı. Çocuklarla resim, satranç, okul öncesi çocuklarla zekâ oyunları, fotoğraf; kadınlarla ağaç oyma çalışıldı.
Tüm bu faaliyetler yardım değil de paylaşma duygusunu yaşayarak yapıldı. Üstten bakışla değil; birlikte paylaşmak, birlikte acıları hissetmiş olmak, birlikte üzülmek, birlikte yaşamak. Bu, çok önemli oldu. Yardım etmek haliyle değil, acıma duygularıyla değil; buraya getirdiğimiz ya da çağırdığımız insanların burayla hemhal olma duygusuna sahip insanlar olmasına çok özen gösterdik.
Yavaş yavaş burası kendini şehir içinde olgunlaştırmaya başladı. Belediyeden aldığımız destek, belediye başkanı İlhami Bozan’ın desteği, halkın bizi kucaklaması, inanılmaz bir sahip çıkmayla, çocukların ilgisiyle ister istemez burası kendiliğinden büyüdü.
Bağlama ve türkü buraların kendini ifade etme araçlarından biri. Hem inanç olarak hem kültür olarak. Buranın ruhunu oluşturacak temel unsurlardan biri bağlama. Bağlama geleneği de ciddi biçimde, hem içinde yaşadıkları ailelerin moral durumlarından dolayı hem de imkânsızlıklardan ötürü bir tür erozyona uğramıştı. Ciddi olarak bağlama eğitiminin önemli olduğunu fark ettik. Onun üzerine bağlama eğitimine de başladık.
Bağlama, matematik, Sibel’in (Sibel Doğru) sayesinde oluşan dans grubu… Burada çocukların eğitim olarak, kültürel olarak eksik kalan yanlarını tamamlamak gibi bir misyonumuz oluşmaya başladı. Ona dönük uzmanlarla, eğitimcilerle çalışmaya devam ediyoruz. Çocukların kültürel ve zihinsel gelişimi için gereken bütün unsurları buraya taşımaya çalışıyoruz. Ayrıca süreklilik de çok önemli. Yavaş yavaş çocuklar bize açılmaya başladılar. Her birinin yaşadıklarını, travmalarını da öğreniyoruz.
Sözünü ettiklerimiz dışında ismini sayamadığımız birçok başka arkadaşımızın da desteği var. Bir de hayalimiz, konteynırları dubleks binalara dönüştürmek, araştırma ve hafıza merkezi kurmak, ozan kültürünü canlandırmak.”
Son olarak ben de diyeceğim ki: Çalışırken, öğrenirken, paylaşırken birlikte iyileşiyoruz. Hep dediğim gibi, iyi ki sanat var…
Fotoğraf: Eylül Karaca (15)