Bozdoğan Kemeri, Pantokrator Manastır Kilisesi (Zeyrek Cami) ve Fatih Cami’nin gölgelerinin düştüğü Fatih’te, tarihî bir semtte hayata "Merhaba," demiş. Sonra Kız Kulesi'nin üzerinde çığlık çığlığa uçuşan martılarla sohbet ederek ve o martıları bulutlarla konuşturarak büyüdü Üsküdar’da.
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Avukatlık ve son yıllarda arabuluculuk yapıyor. Yıllar geçtikçe ve insana dair olanı gördükçe “HİKÂYE”den bir hayatta yaşadığımızı anladı. Bu “hikâyeden hayatın”, kendince hikâyesini yazmayı seviyor.

İdare Hukuku bir devletin idari yapısını, işleyişini, idare ile vatandaş ilişkisinin kurallarını koyan bir hukuk dalı olarak devletin hukuk sınırları içinde vatandaş karşısında vücut bulmasını sağlar. İdare Hukuku ve İdari Yargı Hukuku, Hukuk Fakültesi öğrencilerinin kavramakta en çok zorlandıkları derslerden biri olarak bilinen bir derstir. Bu nedenle çok değerli hocam Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Yıldırım ile hukuk ve adalet kavramlarının köklerinden çıkıp idarenin hukukunun dallarında dolaşarak bir sohbet yaptık. 

Turan Yıldırım, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. 1984 yılında girdiği Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde yaklaşık kırk yıldır çalışıyor.

Peki hocam nerede doğup büyüdünüz?

Mardin doğumluyum. İlkokula kadar köy ebesi olan annem ve sağlık memuru babamın görevi gereği, Mardin ve Biga’da (Çanakkale) yaşadım. İlk ve orta öğrenimimi Kaman’da (Kırşehir) tamamladım ve bir yıllık Ankara’daki Eski Türk Edebiyatı (DTCF) öğrenimi sonrasında, 1979 tarihinde, yeni kurulmuş olan İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesine girdim. Bu fakültenin ilk mezunları arasındayım. İstanbul’da büyüdüm. Beni büyüten her tecrübem aslında İstanbul’da başladı.

Gençlik yıllarınızın başlarında hukuk okumayı ve şu anda bulunduğunuz kariyerinizi planlamış mıydınız? Sonuç olarak sevdiğiniz mesleğimi yapıyorsunuz?

Sorunun birinci kısmına cevabım: Kısmen hayır. Yukarıda bahsettiğim gibi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nden mezun oldum. Aslında ben tarihçi-siyaset bilimcisi olmak için Öğretim üyesi olarak Siyaset Bilimi kürsüsünde akademik hayata başladım, hatta tez konumu bile seçmiştim. Mehmet Akif Ersoy’un çıkardığı  Sıratı Müstakim diye bir dergi vardı, o dergideki siyasal çizgiyi yazacaktım. Fakat o sırada dil sınavını geçebilir miyim, diye Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin açtığı dil sınavına girdim ve kazandım. İdare hukukçusu olmak gibi bir düşüncem yoktu. 

Tesadüflerden Hukuk Profesörlüğüne giden uzun bir yol…

Daha da başa dönersek; Türkiye’nin “70’li yıllar” denilen kargaşa ortamında lise okuyan bir genç olarak herhangi bir üniversite planım da olamadı. Doğru dürüst fizik, kimya ve matematik eğitimi alamadık. Çünkü öğretmen yoktu, var olanlar da değişen iktidarlarla sürülüyorlardı. Okumayı çok sevdiğimden, nasıl olsa üniversiteyi kazanırım özgüveniyle lise bitirdim. İlkokul yıllarında hayal ettiğim meslek ise öğretmenlikti, daha sonra öğretim üyeliğine evrildi. Çünkü öğretmenin yanı sıra okumayı, araştırmayı ve yazmayı da sevdiğimi fark ettim. Hangi fakülteye girersem gireyim o fakültenin sevdiğim bir alanında öğretim üyesi olurdum herhâlde. Bu da ikinci bölüme cevabım olsun.

Siyaset Bilimcisi olacakken kadersel bir döngüde karşılaştığınız ve kırk yıldır birçok hukukçu yetiştirip, birçok bilimsel eser verdiğiniz hukuk eğitimi ve özellikle İdare Hukukunun hayat yolculuğunuza kattığı anlam ne oldu?

Hukuk, insanlara dokunan bir meslek, hekimliğe benzetirim. İdare hukuku ise kamu gücü karşısında zayıf ve savunmasız olan insanlara destek olmanın keyfini yaşatıyor. Ayrıca, kamu kudretinin mutlak, keyfi kullanılamayacağını anlatmak, bu kudretin sınırlanmasına katkıda bulunmak da mesleğimin keyifli yönü. İnsanın kıymetini anladım bu alanda çalışırken.

Hocam, hukuk, hukuk deyip duruyoruz, bu hukuk basitçe neye hizmet ediyor? 

Hukukun temel fonksiyonu toplumda barışı sağlamak olmalı. Din, ahlak, örf ve âdetler, insanların barış içinde yaşamalarına yetmediği için, hukukun geliştiğini ve gerekli olduğunu düşünüyorum. İnsanlığın yaşayış tecrübesinin damıtılmış sosyal davranış kurallarıdır. İnsanlık tarihi, hukukun maliyetidir.  

Peki, değerli hocam, öğrenciyken kavramakta zorlanıp hukuk fakültesi öğrencisi olarak çoğumuzun çift dikiş geçebildiği İdare Hukuku ve İdari Yargının amacı nedir? 

İdare Hukuku, idare cihazını ete kemiğe büründüren insanların insani özelliklerinden kaynaklanan sorunları önlemeye çalışır. İdare dediğimiz organlardan makamlardan oluşan devasa yönetim örgütü, tepeden tırnağa gerçek kişilerden oluşur. Bu kişilerin kinleri, öfkeleri, sevgileri, merhametleri, kompleksleri…kullandıkları yetkilere yansıyor. Bu sebeple kamu kudretini kullananların yetkilerinin kurallarla sınırlanması gerekli. İdare Hukuku bu görevi yapmaya çalışır. Bu yönüyle idare hukuku da temelde kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen bir hukuk dalıdır. Kamu adına yetki kullanan kişilerle bu yetkinin muhatabı olan kişiler, canlı cansız varlıklar arasındaki ilişkileri düzenler. İdari yargı bu görevin temel gereğidir. Çünkü yargı denetimi olmaksızın kural konulması boş bir uğraş olurdu. 

Hukukçu olmasaydınız…

Benim hukukçuluğum yukarıda söylediğim gibi bir tercih değildi. Hatta tesadüfen hukukçuyum desem yalan olmaz; ama öğrendikçe, uyguladıkça sevdiğim, adeta kişiliğim parçası haline gelen bir meslek oldu. Geçmiş yıllara (nerdeyse kırk yıl) bakınca şu meşhur sözü söylüyorum: “İyi ki yapmışım.”

Buna rağmen, üzüldüğüm bir şey var. Kırk senedir Türkiye’de hukuk devleti ilkesinin doğru dürüst uygulandığını görmedim. Mesleğe başladığımda (1984) askeri yönetim şartlarındaydık. Bu gün de benzer bir ortamdayız. Demek ki bir arpa boyu yol almamışız.

Hukukçu nasıl yetişmeli…

Kırk yıla yakın bir süredir hukukun içindesiniz ve binlerce hukukçu yetiştirdiniz. Sizce; Adaletin gerçekleşmesi için hukuk kurallarının oluşumunda ve uygulanmasında katkısı olacak iyi hukukçuların nasıl yetiştirilmesi lazım? 

İyi hukukçu iyi insandan olur. İyi insanın nasıl yetişeceğini ne yazık ki bilemiyorum. Belki şu kadarını söyleyebilirim: İyi insan, iyi toplumda, iyi millette yetişir. Adaletin gerçekleşmesi adalet duygusuna sahip insanlar vasıtasıyla mümkün olur. Sadece hukukçular değil, toplumdaki diğer bireyler de adil olmalı. Hakkına razı olmayan, başkasının hakkına göz diken insanlardan oluşan bir toplumdaki kişilerden adil hukukçu çıkmaz ki!

Hukuk, birçok bilim dalıyla ilişkilidir. Donanımlı bir hukukçunun matematik, mantık, sosyoloji, psikoloji ve felsefe bilmesi gerekir. Ayrıca hukukçuların iyi tarih bilmeleri gerektiğini de düşünüyorum. İşimiz konuşmak ve yazmak olduğuna göre, edebiyatın da ihmal edilmemesi gerekir. 

Hukukçu olmak zor zanaat vesselam.!