Yasemin Yılmaz Yüksek

İnci Boncuk

1985 yılında doğan Yasemin Yılmaz Yüksek Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden 2007 yılında lisans ve 2010 yılında yüksek lisans dereceleriyle mezun oldu. “Return to Exile: The Mimic Men, Surfacing ve Ignorance Romanlarında Ulus ve Kimlik” isimli yüksek lisans tezinde üç romanda ev ve dönüş kavramları üzerinde durdu. 2014 yılında "Madness as Both a Motif and a Source of Writing in Jewish Literature" adlı makalesi The International Journal of Interdisciplinary Cultural Studies adlı hakemli dergi tarafından yayımlandı. Doktora tezinde ise A.S. Byatt’ın romanlarında metinlerarasılık bağlamında okuma ve yazma eylemleri üzerinden kadın kimliğinin oluşumunu incelemiştir. Çalışma alanları arasında azınlık edebiyatı, cinsiyet kimliği, mekan ve aidiyet konuları yer almaktadır. Ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlanmış olan Yüksek, çeşitli gazetelere ve websitelerine de katkı yazıları sunmaktadır. Bilgiyolu Kültür Yayınlarının 2020 yılında düzenlediği "Pandemi Döneminde Çocuk Olmak" isimli çocuk romanı yarışmasında Anneannemin Defteri adlı çocuk romanıyla birincilik elde etmiştir. Koruma Altında Yetişen Gençler ve Koruyucu Aile Derneği (KALBEN) tarafından 2021 yılında düzenlenen tiyatro oyunu yazma yarışmasında, Gülen Gözler Kasabası adlı oyunu birinci seçilmiştir. 2022 yılında Polifonya Kentinin Küskün Sakinleri isimli resimli kitabı Bilgiyolu Kültür Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Yasemin Yılmaz Yüksek, 2013 yılından beri İstanbul Teknik Üniversitesi’nde İleri İngilizce Birimi'nde çalışmakta, kısa hikaye ve akademik yazın dersleri vermektedir.

Akdeniz’in kavurucu öğle sıcağını daha katlanılır, kızartma kokusu sinmiş mutfağı biraz daha serin kılabilmek için yaz boyu açık bırakılan pencerenin pervazına ellerini dayamış, gökte asılı duran hilale bakıyordu. Dudaklarını kıpırdatmadan yalvarmayı teyzesinden öğrenmişti. Tek bir noktaya sabitlenmiş bakışları, birisiyle konuşuyormuş gibi çatılmış kaşları, ileri geri sallanan bedeniyle teyzesi, kutsal bir yakarma töreninin gözü yaşlı dilsiz katılımcısıydı. Onunla başka bir evde yaşamayı dilerken göz kırptı hilalin yanından geçen uçağa. İlk defa binecekleri uçak onları, dönüp duran bu dert küresinin huzurlu bir yerine götürecekti. Teyzesi önden düğmeli, çiçekli uzun elbisesini giyecek, sadece bayramlarda ayağına geçirdiği ayakkabılarının topuklarından çıkan sesle on yıldır yaşadıkları sokağa elveda diyeceklerdi. Gidecekleri yere varır varmaz ilk alacağı bir toka olacaktı. Ne su ne ekmek ne de sigara. Pırıl pırıl, inci boncuklu klipsli bir toka. Kendine ait tek aksesuar. Komşu gezmelerinde ve veli toplantılarında mutlaka taktığı değerlisi. Artık kafasında kırılmayacağından, boncuklarının yere saçılmayacağından emin, tutturacaktı iki tel saçına. Ne de güzel parlıyordu incecik ay. Tek tek topladım hepsini de birisi eksik, nerededir sence? Pencereden içeri sızan ışığı takip etti. Eşikte elinde bir inci tanesi, yanında bavuluyla teyzesi duruyordu. Hadi der gibi işaret etti kapıyı. 

“Bu gece hilal var. Dilek tut. Kabul olur.”