26 Mayıs 1999 da Hatay’ın Samandağ ilçesinde dünyaya geldim. İlköğretim ve ortaöğretimimi doğduğum köy olan Samandağ Ataköy’de tamamladım. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinde Fizik tedavi ve rehabilitasyon bölümünden bölüm ikincisi olarak mezun oldum. Şu an doğduğum yer olan Samandağ’da Fizyoterapist olarak görev yapıyorum.

Adım Ali.

Hangi hikâyenin bir parçası olduğumu, dünyaya nasıl geldiğimi hep dinlerim annemin ağzından. Buz gibi bir ocak ayının sabahında süt kokan sıcacık bir tenle buluşmuş, ağzımla gezdiğim o yumuşacık bedende var olmuşum, mest olmuşum ansızın. Güzel ve hayranlık veren şey öyle sürükleyip götürürmüş ki insanı, bir süt bulutunda uyuyup kalmışım 11 ay sanki. 

11 ay…

Annem 11 ay verebilmiş bana ak cevherinden. 11 ay boyunca ellerimi gezdirdiğim yumuşak zeminden gelen o ahenk dolu ritmik sesler sayesinde sanki bir senfoni ile dolmuş hep yüreğim. 

Hayatı ilk fark edişimi hatırlıyorum, gözlerimi ilk açtığımda bir kum fırtınasından çıkmışçasına şaşkın ve rahatsız olmuşum, ama annemin sesi gözlerime ışık olmuş, sesi ise kulağıma bir beste. Büyümek istemiş olmalıyım ki kendimi sert zeminde düşe kalka büyüyen bir çocuk olarak bulmuşum…

Yüksek seslerle “ Hadi oğlum yürü yaparsın, hadi!” diyordu hep annem bir yaşlarımda iken henüz. Ben ise bana her “Hadi yürü” dediğinde; o ilk günkü ritimle birlikte ensemi okşayan yumuşak göğsün verdiği hırsla ayaklanmaya çalışırken bulurdum hep kendimi. Yürüdüm sonra. 

İki yaşıma geldim, bir sabah;

Sabaha karşı mı demeliyim bilmiyorum;

Henüz aydınlanmamışken gökyüzü, yani hala bay bay! dememişken Aydede ( benim tabirim ile) bütün o güzel anılarımın mavi iken siyaha döndüğüne şahitlik ederken ve gökyüzü sonrasında hep kararırken hatırladığım şey şu oldu sadece;

Yıldızlar yine de kafa tutmuştu bize, parlamıştı bizim için. 

Demek ki haklıydı annem:

Bir sezgi bulutunun içinde, yağmur altına uzanmıştık. Rüzgâr ağlasa da bedenimize çarpan her su damlası bir umuttu bizim için.

Gökyüzü aydınlandığında ben yine her şeyin farkında ama bu sefer kum fırtınası değil toz fırtınasından çıkıp gelen yüreği rengârenk, iki yaşında bir çocuk olarak dünyaya merhaba demiştim tekrar. 

Bu dünyada yaşayacak çok şeyim var biliyorum. 

Annemin okuduğu her masal kitabındaki kahramanlar gibi tabii. Her birinin ayrı bir hikâyesi olduğu gibi. Tıpkı farklı kahramanlar gibi bu da benim kitabım. Hayat kitabım. İçi renk renk, tabiri caizse “hayat dolu!” Hayal dolu! Belki de…

Büyüyüp okullara gideceğim, kendi hayallerimin peşinden koşacağım. Bir çalı, bir sokak, bir su akıntısı.. Hep yanımda olan her şey için. Gözlerime bakıp sanki gururla bana sahip olduklarını göstermek isteyen herkes için ve o yumuşak göğsün hatırına;

Dünyaya güzellik saçan bir kahraman olacağım annemin sesinden çıkıp gelen. 

Ben iki yaşımda hayalleri ile büyüyen bir erkek çocuğu.

Ninnilerde büyüyeceğim, gerçek güzelliklerle süsleyeceğim hayatı. 

Nerde, ne zaman, nasıl olursa olsun bu hayat hep iki yaşındaymış gibi yaşamaya değer…

 

Çağla Atar (23)

Ali’nin annesi